Fehim Işık
AKP, bağımsız Kürdistan'ı mı savunuyor?
AKP’nin derdi ne Kürdistan’ın özgürlüğü ve bağımsızlığıdır, ne de KDP’nin başarılı olması isteğidir. "Değerli yalnızlık sürecinde" AKP’nin elinde "dost" olarak bir tek KDP kaldı. KDP de hem ekonomik darboğazı aşmada, hem de Kürtler arasında giderek daha fazla belirginleşen yalnızlaşma riskine karşı AKP ile "stratejik" sandığı ilişkiler geliştirmekten imtina etmiyor.
Fehim IŞIK
Kürtler arasında da, Türkiye’deki farklı siyasal dinamikler arasında da AKP’nin Irak Kürdistanı’nda ilan edilecek bir bağımsızlığı destekleyeceğine dair kanı yaygın. Bu kanıyı destekler nitelikteki beyanlara bağımsızlığın sanki yegane ve tek temsilcisiymiş gibi davranan KDP destekçileri arasında daha çok rastlarsınız. Örneğin Türkiye’de çözüm yöntemi olarak özerkliği küçümseyip federasyonu doğru bulan, bugünlerde ise boykotun doğru tutum olduğunu savunan Kürt kimlikli partilere yakın siyaset yapanlar arasında AKP’nin Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı çıkmayacağını bir argüman olarak dile getirenlerin sayısı pek az değil. Hatta bu argümanlarını bir adım ileriye taşıyarak KDP ile AKP arasında stratejik bir ilişki olduğunu ve bu ilişkinin bağımsızlığı kapsadığını dile getirenler bile var. Tabi belirtmekte yarar var, bu ikinci gruba girenler yani KDP ile AKP arasında bağımsızlığı da kapsayan stratejik bir işbirliği olduğunu savunanlar daha çok AKP’de siyaset yapan Kürtlerdir. Bunlar kendi AKP’li kimliklerini KDP üzerinden savunmayı bir marifet gibi gösterirler. Bunlarla Kürt meselesini konuştuğunuzda ya da bunların Kürt meselesine ilişkin kaleme aldığı yazıları okuduğunuzda, size AKP’nin değil KDP’nin siyaseti üzerinden cevap yetiştirirler.
Daha önceki görüşmelerde de olmuştu ama bu kez sanırım referandum sürecine denk geldiği için daha fazla öne çıktı. AKP de bunun öne çıkmasından rahatsız olmadı. Sözünü ettiğim, geçtiğimiz günlerde Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’nin Türkiye’ye gelişinde hava limanlarında Kürdistan bayrağının göndere çekilmesi, resmi görüşmelerde Irak bayrağının yanı sıra Kürdistan bayrağının da masada olması… Elbet referanduma ilişkin hesaplar var ama biliyoruz ki farklı noktalardan baksalar bile nihayetinde AKP’nin Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı çıkmayacağını dile getirenler arasında, bu durum etkili kanıtlardan biri olarak kullanıldı, kullanılıyor.
AKP, kabul etmek gerekir ki devlet dilini kısa zamanda içselleştirdi. İçselleştirmekle kalmadı devlet olmanın "ustalığını" da etkin bir biçimde kullanmaya başladı.
Nasıl mı?
Bugüne kadar AKP’nin ya da AKP denetimindeki Türk dışişlerinin tek bir beyanında Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı çıkılmayacağından söz eden bir sözcüğe rastlamak mümkün mü? Tek ve en iyi beyanları, "Buna Irak halkı karar verecektir. Ancak biz Irak’ın toprak bütünlüğünden yanayız" olmuştur. Bu açıklamayı "iyi niyetle" yorumlayıp bağımsızlığa destek sananlar olsa bile AKP’nin aksi yönde çok beyanı olmuştur. Irak devleti ile yaptıkları tüm görüşmelerde ise Kürdistan’ın bağımsızlık girişimlerini desteklemediklerini, Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olduklarını defalarca ve açıkça beyan etmişlerdir.
Bu tablo, devlet dilini içselleştirmenin, devlet olma avantajını kullanmanın en önemli işaretidir. Bu "ustalığı" çözüm süreçlerinde yaptıkları direkt görüşmelerde de gösterdiler. Onca görüşmeye rağmen devletin onaylı, imzalı tek belgesi Kürt hareketinin elinde yoktur. En açık mutabakat görüşmesi 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Sarayı’nın Başbakanlık ofisinin salonunda basına açık yapılan görüşme ve mutabakat metninin okunmasıdır ki bunda da herhangi bir imza ya da onay yoktur.
Düşünebiliyor musunuz? Mutabakat metni basına okunmadan önce kimin nerede oturacağına kadar karar veren, süreci birebir yöneten Erdoğan kısa süre sonra masayı devirip herkesi fırçalarken "Hiçbir şeyden haberim yoktu" diyebiliyor.
Bu "ustalık" Kürdistan’ın bağımsızlığı ile ilgili olarak da gösteriliyor. Tek bir lehte açıklama yok ama ortada bolca algı var.
Bu durumu niye bir kez daha gündeme getirme gereği duydum, onu da açayım.
Geçtiğimiz hafta Kerkük Valisi Necmeddin Kerim Kerkük’teki resmi dairelere Irak bayrağının yanı sıra Kürdistan bayrağının da asılması kararını İl Meclisi’ne göndermiş, akabinde resmi dairelerin tümüne bayrak çekilmişti. Irak Anayasası’nın 140. Maddesi Kerkük’ün Kürdistan topraklarına dahil edilmesinin bir referandumla kararlaştırılması gerektiğini hüküm altına alır. Bu referandum hep ertelendi, belirlenen zamanda yapılmadı. Nihayetinde IŞİD 10 Haziran 2014’te Musul’u işgal edip yönünü Kerkük’e çevirdiğinde bölgedeki Irak ordu mensupları Kerkük’ü terk etti, peşmergeler Kerkük’ün denetimini ele aldı. Bu, Kerkük’ün fiilen Kürdistan toraklarına dahi olmasını beraberinde getirdi. Şimdi yapılan, artık geri dönüşsüz olan bu yolda fiili olan durumu resmiyete dönüştürmektir.
Bu duruma karşı çıkanlara Necmeddin Kerim’in yanıtı ilginçttir. Kerim, "Kürdistan bayrağı Türkiye’de göndere çekildi, Kerkük’te niye çekilmesin?" diyor.
Kerkük’te yaşanan bu yeni durum Kürdistan’ın bağımsızlığını savunduğu iddia edilen AKP’yi rahatsız etmişe benziyor. İlk tepki gösteren devletin Türkiye olması bunu gösteriyor. Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hüseyin Müftüoğlu "Süreç işletilmeden Kerkük’ün statüsüyle ilgili olarak yapılacak tek taraflı tasarrufların Irak’taki uzlaşı ve istikrar çabalarına zarar verme tehlikesi bulunmaktadır. Bu tür girişimler, Irak’ın sosyal, kültürel ve ekonomik zenginliğinin vücut bulduğu Kerkük’ün çok kültürlü kimliğine de zarar verir" dedi, açıklamasında.
Öyle ya!
Türkiye, Irak’ta uzlaşı ve istikrar çabalarının başını çekiyor.
Türkiye’nin Kerkük’le ilgili hiçbir hedefi yok. Tek derdi Kerkük’teki çok kültürlü kimliğin zarar görmemesi,
Bu nedenle de "Süreç işletilmeden Kerkük’ün statüsüyle ilgili olarak yapılacak tek taraflı tasarrufu" tehlikeli buluyor.
Peki, o zaman bir daha hatırlayalım.
Irak’ın 2005’te kabul edilen anayasasındaki hükmün gereği 2014’te IŞİD’in Musul işgaline kadar niye yerine getirilmedi? Bu yıllar arasında AKP iktidar değil mi? Irak’ın eski başbakanı Nuri Maliki ile araları bozuluncaya kadar Kerkük’ün Kürdistan’a bağlanacağının çok belirgin olduğu referandumun yapılmasını Maliki ile beraber engelleyenlerden biri de Erdoğan değil mi? Hatta Kürtleri "nüfusla oynuyor" diye suçlayan yine AKP’nin yönettiği Türkiye değil mi?
AKP’nin Kürtlere dönük düşmanca siyasetini örneklendirecek çok daha fazla argüman var elbet. Onlara da değinip yazıyı uzatmanın anlamı yok. Anlayana bu kadarı da yeter!..
Peki, bu AKP mi bağımsızlığı destekleyecek?
Yok, kimse kusura bakmasın.
Büyük resmi görmeyip KDP’nin bağımsızlık savunusu üzerinden kendine yer açmaya çalışan gizli ve açık AKP’liler de kimseyi kandırma yüzsüzlüğünü göstermesin, lütfen.
AKP’nin derdi ne Kürdistan’ın özgürlüğü ve bağımsızlığıdır, ne de KDP’nin başarılı olması isteğidir. AKP dönemsel olarak Irak’taki hedeflerini yaşama geçirmek için KDP’den başka sığınacak kapı bulamazken, yani "değerli yalnızlık ürecinde" elinde "dost" olarak bir tek KDP kalırken, KDP de hem ekonomik darboğazı aşmada, hem de Kürtler arasında giderek daha fazla belirginleşen yalnızlaşma riskine karşı AKP ile "stratejik" sandığı ilişkiler geliştirmekten imtina etmiyor.
Durum bu.
Bu durumu daha da açmakta yarar var mı bilmiyorum ama bildiğim bu tablonun en başta Kürtlere yararının olmadığıdır.
Yeni bir yanlış anlamaya mahal vermemek için bir kez daha belirtmemde yarar var.
Birçok yazımda dile getirdim ama bir kez daha hatırlatayım; hiç kuşkunuz olmasın bağımsızlık Kürtlere ana sütleri kadar helaldir. Bunun aksini iddia eden, bağımsızlığı tercih etmese bile bunu savunanlara karşı çıkan bir Kürt siyasal hareketi de yoktur. Hal böyle diye bağımsızık yerine özerklik veya federasyonu savunanları tu-kaka ilan etmek de kimsenin haddi değil. Bu savunuların hiçbiri suç değil, sadece demokrasiyi ciddi biçimde içselleştirmeye en muktedir Ortadoğu halkı olan Kürtlerdeki çoğulcu siyasetin dışa yansımasıdır.
Eğer bir suç varsa o suç egemenin ekmeğine yağ sürmektir. Kendi zayıflığını, yalnızlığını, siyaset üretememe yeteneğini bir başka egemene, bir başka güce dayanarak giderme yüzsüzlüğünü göstermektir.