AKP’nin yalanlar dizisi - 2

Esasında Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri hiç koalisyonsuz bir dönemimiz oldu mu, koalisyonsuz hükümet kuruldu mu diye hep düşünmüşümdür. Hayır, olmamıştır, tek parti dönemi bile koalisyondur, hatta tek parti dönemi Türkiye’de yaşadığımız en büyük koalisyondur.

Ahmet NESİN

İşler, daha doğrusu söylenen yalanlar bununla da bitmiyor. Hani her ağzını açan AKP’li herşeyin kendileri döneminde olduğunu, onlardan önce bişey yapılmadığını söylüyor ya, iş hiç de görüldüğü gibi değil aslında. Bir ülkenin gelişmesi o ülke ekonomisinin büyüme hızına bağlı olarak gelişir. Erdoğan’a göre bütün işleri de onlar yaptığına göre, bizim uçmamız gerekiyor.

En çok kızdıkları tek parti dönemi büyüme hızında rekor kırmışız. Bu esasında gayet doğal, yeni kurulan bir devlet ve her şey sil baştan yapılıyor. Ama çok partiye geçtikten sonra da Erdoğan yada AKP 91 yılına kadar diğer partilerin yanına yaklaşamamış bile. Hatta esasında 1996’ya kadar diyebiliriz, çünkü Süleyman Demirel ve Tansu Çiller dönemiyle de başa baş gidiyor. Bu da Erdoğan’ın ekonomik kalkınma anlamında ikinci büyük yalanı. Bunun biçok nedeni vardır ama benim küçücük ekonomi bilgimle eğer ülke olarak yurt dışından 10 liralık mal alıp devamlı 3 liralık mal satarsanız, sizin ayakta kalma olasılığınız sıfırdır.

Diyeceksiniz ki bu dediğim AKP öncesi de böyle değil miydi? Evet böyleydi ama biz hayvancılık ve tarım alanında kendi kendimize yeter bir ülkeyken bilhassa 12 Eylül darbesi sonrası düşüşe geçtik. Buna hayvancılığın kaldırılması ve gümrük birliği de diyebiliriz esasında. Şu an bu açıkları kapatacak hiçbişeyimiz yok gibi. Yukarıdaki tabloda da gördüğünüz gibi esas düşüş 12 Eylül darbesi sonrası ve öncesinde de darbeler döneminde. 12 Mart darbe dönemi düşmesine karın AKP döneminden yüksek. Belki bir AKP’li ekonomist bunun yanıtını verir.

Gelelim üçüncü ve son yalanına. AKP yıllardır inatla koalisyon hükümetlerinden nefret ettiğini açıklıyor. Yukarıdaki tabloda 1975 – 1977 yıllarını görüyorsunuz ya, işte o dönem Milliyetçi Cephe dönemi hükümetleridir ve cumhuriyetin ikinci büyük büyüme hızını yakaladığı dönemdir.

En zengin ve en yoksul NUTS-1 bölgeleri (2017 GSYİH SGP)

  Bölge Kişi başına GSYİH 2017
avro cinsinden AB-28 ortalaması % olarak
 

Avrupa Birliği – Vikipedi

Avrupa Birliği ya da kısaca AB, yirmi sekiz üye ülkeden oluşan ve toprakları büyük ölçüde Avrupa kıtasında bulunan siyasi ve ekonomik bir örgütlenmedir …

30,285 100.0%
 

Türkiye – Vikipedi

Türkiye ya da resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti, topraklarının büyük bölümü Anadolu’ya, küçük bir bölümü ise Balkanlar’ın uzantısı olan Trakya’ya …

19,600 66%
En zengin İstanbul 25,500 %82.5
  Doğu Marmara 23,300 %77
  Batı Anadolu 20,300 %67
  Batı Marmara 19,600 %65
  Ege 18,300 %60
  Akdeniz 14,850 %49
  Batı Karadeniz 13,000 %43
  Orta Anadolu 12,400 %40
  Doğu Karadeniz 11,700 %39
  Kuzeydoğu Anadolu 9,100 %31
  Güneydoğu Anadolu 8,500 %28
En yoksul Orta Doğu Anadolu 8,050 %26.5

Son olarak da size bölge bölge zenginliğimizi vermek istedim. Istanbul bölge gibi alınmış ve birinciliğe oturmuş. Kimilerinin kızdığı ama bizim Kürdistan dediğimiz 2 bölge de son 2 sıraya oturmuş bulunuyor. Bu istatistiği bilerek verdim, çünkü dikkatinizi çekti mi bilmem ama Kürtler henüz geçimsizlikten dolayı ayaklanmadılar. Onları neyin tuttuğunu varın siz hesaplayın.

KOALİSYON İSTEMEMEK DE YALAN

Gelelim AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ın en büyük sıkıntısına, yani koalisyon derdine. Esasında Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri hiç koalisyonsuz bir dönemimiz oldu mu, koalisyonsuz hükümet kuruldu mu diye hep düşünmüşümdür. Hayır, olmamıştır, tek parti dönemi bile koalisyondur, hatta tek parti dönemi Türkiye’de yaşadığımız en büyük koalisyondur. O yüzden tek parti döneminde yapılanları tek başına CHP’ye yüklemek ciddi bir haksızlıktır.

Tek parti döneminin koalisyon olduğunun en büyük kanıtı Dersim katliamıdır. Katliam öncesi Mustafa Kemal’le İsmet İnönü’nün arası açılmıştır. Aralarının açılma nedeni İsmet İnönü’nün katliama karşı çıkmasıdır. İsmet İnönü’ye göre toplam 12-15 kişinin asılması yada hapsedilmesiyle iş çözülecektir. Bunun üzerine İsmet İnönü istifa etmek zorunda kalır ve yerine Celal Bayar getirilir. 1938 Dersim katliamında Celal Bayar başbakan, Fevzi Çakmak da genel kurmay başkanıdır. Fevzi Çakmak daha sonra Millet Partisi’ni kurarak MHP’nin ilk açılışını yapar, Celal Bayar da bildiğimiz gibi Demokrat Parti’nin kurucusu ve cumhurbaşkanıdır. Yani Dersim katliamı esasında CHP, DP ve MHP koalisyonudur.

1960 darbesinden sonra kurulan Adalet Partisi de esasında bir koalisyon partisidir. Saadettin Bilgiç başından sonuna kadar partilidir ve MHP taraftarıdır esasında. Başından sonuna kadar Demirel’le çekişmiş ama her hükümette de yer almıştır. Bu da Süleyman Demirel taktiğidir, kendisine muhalefet edenleri hep bakan yapmıştır.

Türkiye’nin yaşadığı 3 önemli darbe ve sonrası kurulan hükümetlere baktığımızda da koalisyon hükümetlerini görürüz. Koalisyonun en açık örneği Turgut Özal’ın kurduğu ANAP’tır. Turgut Özal da 4 eğilimi bir araya getirdiğini hep söylemiş ve bu sayede de ciddi oy toplamıştır.

Ancak ne yaparsanız yapın, koalisyon partilerinin birlikte hükmetme şansları, tek parti içindeki koalisyonların yürümesinden daha fazladır. Bunların çok fazla devam etme şansları yoktur, çünkü ülke yönetiminde her zaman aynı görüşte olmazlar. Koalisyon hükümetinde başka partiye taviz verebilir ve anlaşabilirsin ama aynı parti içinde başka görüşteki arkadaşlarına taviz verdiğinde ipin ucu kaçar ve bitişe geçersin.

İşte koalisyondan nefret ettiğini söyleyen Recep Tayyip Erdoğan bütün sorunların yanında şimdi bir de bu sorunu yaşıyor. Çünkü AKP, Turgut Özal gibi açıklamasa da bir koalisyon partisidir. Kuruluşundan itibaren bütün vekilleri araştırıp yazmayacağım ama bikaç örnekle bunu anlatacağım.

En çok göze batan örnek esasında, bugün aynı gazetede yazdığım Ertuğrul Günay’dır. Bilerek Günay örneğinden başladım, çünkü kendisi CHP’nin de sol kanadından gelmektedir. Nedenleri ve niçinleri kendi yanıtlayacağı konulardır ama ben Günay’ın bakanlık yaptığı dönemlerde çok önemli atamalar yaptığını ve görevler verdiğini bir gazeteci olarak biliyorum.

İkinci örnek Abdulkadir Aksu’dur. Diyarbakır doğumlu Aksu, siyaset yaşamına ANAP’ta başlamış, daha sonra Fazilet Partisi’ne geçerek, Refah Partisi’nin kapatılmasından sonra AKP’den vekil seçilmiş, hem ANAP döneminde hem de AKP döneminde içişleri bakanlığı yapmıştır.

Üçüncü örnek meclis başkanlığı da yapan Cemil Çiçek’tir. Cemil Çiçek de Abdülkadir Aksu’yla aynı dönemi yaşamış ve MHP’ye yakın olduğu bilinen bir kişiliktir.

Kurucu Tayyar Altıkulaç DYP’den yani Adalet Parti kökeninden gelmiştir.

Ayşenur Bahçekapılı Sosyal Demokrat Halkçı Parti’de Istanbul İl Kadın Komisyonu Başkanlığı yaptı, Çağdaş Hukukçular Derneği’nde görevlerde bulundu ve daha sonra AKP’den milletvekili oldu.

Tuğrul Türkeş babasının kurucusu ve başkanı olduğu MHP’den AKP’ye geçti ve bakan oldu.

En ilginç geçişlerden birisi ANAP’tan vekil seçilen Mustafa Zeydan ile Şanlıurfa’dan bağımsız seçilen Sebahattin Cevheri’dir. Mustafa Zeydan 2003 yılında AKP’ye geçince AKP’nin vekil sayısı 367’e ulaşarak anayasayı kendi başına değiştirme sayısına gelmiştir.

Sanırım Ankara Büyükşehir belediye başkanı Melih Gökçek’i bilmeyen yoktur. Melih Gökçek 1984 yılında ANAP’tan Keçiören belediye başkanı seçildi, ikinci kez aday oldu ama kazanamadı. Gökçek yılmadı ve 1991 yılında Refah Partisi’nden vekil seçildi. Refah Parti kapatılınca Fazilet Partisi’nden 1994 yılında belediye başkanı oldu. Daha sonra AKP’den aday oldu ve hâlâ belediye başkanı.  Gökçek ailesi esasında aile içi bir koalisyon sanki, babası Ahmet Gökçek Adalet Partisi Gaziantep il başkanı, amcası Cengiz Gökçek de eski MHP milletvekili ve sağlık bakanı.

Doğruyol Partisi’nde siyasete başlayan İçişleri bakanı Süleyman Soylu, daha sonra Demokrat Parti başkanlığı yaptı ve huzuru yıllarca eleştirdiği, neredeyse küfrettiği Erdoğan’ın himayesinde AKP’de buldu. Soylu’ya benzer durumda olan Numan Kurtulmuş da başka bir partini başkanlığını yaparken Erdoğan’a söylemediğini bırakmamıştır. Şimdi tek bir görevi var, o da Erdoğan’ın söylediklerini söylemek.

Bu örneklere benzer örnek çok aslında. Hele belediye başkanları açısından baktığımızda ciddi bir karmaşa. Anlayacağınız koalisyonlardan nefret ettiğini söyleyen Erdoğan 2002 yılından beri koalisyonun başkanlığını yapıyor.

Bikaç gündür yazdıklarımı internetten derinleştirip, genişletebilirsiniz. Söyleyecek tek şey var, "Pesss yani, bu kadar da yalan söylenmez ki…"

***

Dizinin ilk bölümünü okumak için yazıya gidiniz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Nesin Arşivi