Armağan Kargılı
Atilla'ya ağlayıp Zarrab çarkına yağ taşıyanlar!
Hakan Atilla'nın, New York'ta yargılandığı davada jüri tarafından suçlu bulunması üzerine ağıt yakma ve üzüntü beyan etme yarışı başladı hem de muhalifler öncülüğünde. Bu beyanlarda kötü niyet yoksa toplum olarak alzheimer'a mı tutulduk diye düşünmekten geri duramıyor insan. Çünkü olan biten, yakalanma, yargılama, ifadeler hepsi o kadar yeni ki...
Öncelikle Hakan Atilla'nın kimliğinden yola çıkmakta yarar var. Hakan Atilla, evinde ayakkabı kutuları içinde saklı paralar bulunan Süleyman Aslan Halkbank Genel Müdürüyken yardımcısı olarak görev yapmış bir isim. Her ikisinin de görevlerine Zafer Çağlayan Ekonomi Bakanı olunca yani 2011 yılında atanması da dikkati çeken noktalardan birisi.
Süleyman Aslan'ın 17-25 Aralık operasyonu ile yakalanmasının ardından da bilindiği gibi Atilla, ABD'de yakalanıncaya kadar bu görevde kalmaya devam etti.
Atilla ile ilgili henüz yanıtlanmayan çok temel bir soru var: Atilla ABD'ye neden gitti?
Hatırlayalım, Reza Zarrab 19 Mart 2016 tarihinde Miami'de yakalandı. O andan itibaren de Saray tarafından "en değerli vatandaş" muamelesine mazhar oldu Zarrab. Onunla ilgili en ufak ayrıntı bile izlenmeye alındı. Buna rağmen Hakan Atilla, Zarrab'ın tutuklanmasından 1 yıl sonra 23 Mart tarihinde ABD'ye gitti. 4 gün ABD'de kaldı ve 27 Mart tarihinde Türkiye'ye dönerken de New York'un J.F. Kennedy Havaalanı'nda FBI tarafından gözaltına alındı. Ardından da tutuklanıp Zarrab'ın kaldığı Manhattan Cezaevi'ne konuldu. Halkbank'tan yapılan açıklamada, Hakan Atilla'nın ABD'ye görevli gittiği söylendi.
Atilla ABD'ye neden gitti?
O dönemde çıkan bazı haber ve yazılarda, "Atilla ABD'ye itirafçı olmak için gitmiş olabilir"yorumları da yapıldı. Ailesine çok düşkün olduğu söylenen Atilla'nın onları geride bırakıp elini kolunu sallaya sallaya üstelik de hakkında Türkiye'de herhangi bir soruşturma bile yokken ABD'ye gitmesi için ortada pek mantıklı bir gerekçe bulunmyor. İtirafçı olmak için gittiği kadar Halkbank bu kadar hedefteyken bir toplantıya katılmak için ABD'ye gittiği açıklaması da inanılması oldukça güç iddialar. Geriye Atilla'nın ABD'ye Zarrab için özel bir görevle gittiği varsayımı kalıyor ki üzerinde en çok durulması gereken de bu iddia. Halkbank'ın Atilla'ya sahip çıkıp "Görevli gitmişti" açıklaması da bu iddiayı kuvvetlendiriyor. Bu görevi tehditle, baskıyla üstlenmiş olabileceği gibi, şimdiye kadar Türkiye'deki hiç bir soruşturmada adı geçmediğinden "çarkın en masum ismi" olarak gönüllü de olmuş olabilir.
ABD'ye girişinde bir sorun yaşamamış olması da işin bir başka boyutu. Neden girişte değil de çıkışta yakalandı? Dört gün boyunca ABD'de neler yaptı? Bu soruların yanıtlarını Hakan Atilla ya da bunu bilen birisi açıklamadıkça öğrenecekmişiz gibi de görünmüyor.
O nedenle daha çok bilinenlerden mahkemeden söz edelim biraz da.
Konu yolsuzluk değil anlamadın mı?
New York Güney Bölgesi Savcısı David Denton, daha davanın başında davaya konu olan suçlamanın sadece ekonomik suçla sınırlı olmadığını, aynı zamanda Amerika'nın güvenliğini tehdit suçunun dosya kapsamında olduğunu söyledi. Davada adı geçen kişilerin ABD yasalarını ve bankacılık sistemini iradi olarak ihlal ettiklerini, suç işlemek için aralarında Türk hükümeti yetkililerinin de bulunduğu bir örgütün kurulduğuna vurgu yaptı. Davada tanık olarak dinlenen Demokrasiyi Savunma Vakfı'ndan Mark Dubovitz ismini benim hazırladığım ve Artı Gerçek'te yaymlanan Reza Zarrab dosyası adlı yazı dizisini okuyanlar hatırlayacak. Dubowitz, İran'a yönelik ambargonun delinmesi meselesini en başından beri araştıran bir isimdi. Oluşturulan çarkın terörü ve terör örgütlerini beslediğine ilişkin ciddi bulgulara ulaşmıştı.
28 Kasım'da başlayan duruşmaların sonunda, 3 Ocak tarihinde mahkeme jürisi bütün delillerin ışığında tek tutuklu sanık Hakan Atilla'yı, "ABD Hazine Bakanlığı'nı dolandırmak için kumpas kurmak, İran'a yönelik ambargoyu delmek için kumpas kurmak, bankacılık sisteminde sahtekarlık yapmak, bankacılık sisteminde sahtekarlık yapmak için kumpas kurmak, kara para aklamak için kumpas kurmak"tan suçlu buldu. Atilla sadece kara para aklama suçlamasından beraat etti. Yani jüri, Atilla'nın bireysel olarak kara para aklama işine girmediğine ama kurulan çarkın bir parçası olduğuna karar verdi.
Bu karar kimilerince şok, kimilerince de üzücü diye nitelendi, hatta Türkiye'den davayı izlemek için giden bazı "ünlü televizyon yorumcuları" kararı adaletsiz buldular. Bunlara söyleyecek bir söz yok, aldıkları parayı sonuna kadar hak ediyorlar. Asıl şaşırtıcı olan muhaliflerin tepkisi. Örneğin bir CHP'li milletvekili "Halkbank soygununun en masum ismi" diyor Atilla için ve ceza almasını da "yazık, çok yazık" diye değerlendiriyor.
Benzer şeyleri söyleyenlerin sayısı hiç az değil, her birini saymaya imkan yok. Öyle ya bugüne dek görmezden gelmişsen sen de bu çarkın parçası olmuşsun.
Soygunun masumu olur mu?
Bu milletvekiline ve Atilla için üzüntü bildirenlere bir kaç hatırlatma yapmak gerekiyor:
-
Bu davanın konusu Halkbank soygunu değildi. Halkbank'ın soyulması ABD'nin neden derdi olsun ki?
-
Kaldı ki ortada bir soygun varsa, bu "soygunun en masumu" diye tanımlanan kişi, diğerlerinden daha az suçlu olabilir ama sonuçta suçludur.
-
Asıl sorun, bu davanın konusunun savcının iddianamesinde vurguladığı gibi sadece ekonomik suç değil, aynı zamanda teröre verilen destek olmasıdır.
-
Reza Zarrab, suçunu kabul ettiği için yargılanmadı, yani jürinin onun hakkında "suçlu" ya da "suçsuz" diye bir karar vermesine gerek kalmadı. Dolayısıyla ceza alsa da almasa da Zarrab, bu çarkın kurulduğunu da döndürüldüğünü de kendisinin bu çarkın bir oarçası olduunu da kabul etmiş oldu.
-
ABD'de jüriye dayalı bir yargı sistemi olduğundan gıyabında yargılama yapılmıyor. Yargılamanın yapılmamış olması Zafer Çağlayan ve Süleyman Aslan başta olmak üzere sanıkların haklarındaki suçlamaların düştüğü anlamı taşımıyor.
Elbette ki en önemlisi bundan sonra ne olacak? Hakan Atilla için karar duruşması 11 Nisan'da. Bu duruşmada Hakan Atilla'nın ne kadar ceza alacağına karar verilecek. Ama, bankanın en önemli ikinci isminin jüri tarafından suçlu bulunması üzerine, ABD Hazine Bakanlığı da muhtemelen boş durmayacak, ekonomik suçlar konusunu araştıranlar Halkbank'a bugüne dek verilen cezaların en yükseğinin verileceği görüşündeler bu da en az 9 milyar dolarlık bir ceza anlamına geliyor. Ama kimse de cezanın sadece Halkbank'la sınırlı kalacağını düşünmüyor.
Öyle bir para cezası ki bu, kuşaklar boyu öder artık ülke halkı.
Jürinin kararını açıklamasının ardından dünya medyasında yer alan haberlerin çoğunda "açıkça Erdoğan'ın suçlandığı dava" ifadesi yer aldı.
Hala Zarrab'ın FBI'a ne anlattığını bilmiyoruz. Davayı başından beri çok yakından izeyen gazeteci Adam Klasfeld'in son olarak paylaştığı ve duruşmada dinletilmediğini söylediği ses kayıtlarında Zarrab'ın Erdoğanla bir düğündeki sohbeti konu ediliyor. Yani öyle anlaşılıyor ki, henüz kamuoyunun duymadığı kaset sayısı hiç de az değil.
Ömer El Beşir'in arkadaşı
Dolayısıyla dava, çok daha ileri bir aşamaya götürülebilir. ABD, eğer isterse bu davayı BM Güvenlik Konseyi'ne taşıyabilir. BM Güvenlik Konseyi'nin karar vermesi halinde bu davada adı geçen devlet yöneticileri Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde insanlığa karşı suç işlemekten yargılanabilir. Sudan'ın hala devlet başkanlığı koltuğunda oturan Ömer El Beşir de ülkesi Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni tanımadığı halde böyle yargılanabilmişti. Erdoğan, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin geçtiğimiz ay İstanbul'da konuk ettiği sırada El Beşir'in tutuklanmasını talep ettiğini açıklamış, "Böyle bir şeye ancak gülünür" demişti. Yani, bir anlamda UCM'ye meydan okumuştu.
AKP'yi bugüne dek ayakta tutan bu suç ve yolsuzluk çarkı sadece Atilla'yı değil bütün bir ülkeyi içine çekti. Şimdi Atilla'ya değil herkesin kendisine ağlamasının zamanıdır. Bu çarkın meyvesini AKP ve yandaşları yedi ama bedelini halka ödetecekler. Her kirli işlerinde olduğu gibi, ana muhalefeti de şimdiden yanlarına çektiler.
Hani insani nedenlerle İran'a ambargo delinmişti? Petrol ve gaz satışı paralarının ne kadarının halka ne kadarının mollalara gittiğini anlamak için İran'daki isyanlara bakmak yetmez mi? O mollaların çarkını da Türkiye'dekilerin çarkını da yolsuzluklar, kirli ticaret ve kirli pazarlıklar çeviriyor. Sol kavramları çoktan unutmuş muhalefet de bu çarkın dişlilerini yağlama görevini yerine getiriyor. Kavramlar nasıl da birbiriyle aynı; emperyalizmin kışkırtması... O zaman emperyalistlerle savaşmak için yağlayın kapitalizmin yolsuzluk çarklarını, tek vatan için, tek bayrak için, tek millet için durmayın, yağ taşıyın...