Ayşegül Karakülhancı

Ayşegül Karakülhancı

Avrupa’da demokrasinin kıyılarına postfaşist dalgalar vuruyor

Avrupa siyasetinde muhafazakârlar ve liberaller aşırı sağcılara, sosyal demokratlar da muhafazakârlara benzeme tuzağına düştüler. Ukrayna Savaşı bu durumu daha da güçlendireceğe benziyor.

İtalya’da merkez sol kamp, ​​sağa karşı güçlü bir ittifak oluşturamadı ve  25 Eylül Pazar günü yapılan seçimlerde Giorgia Meloni'nin İtalya'nın Kardeşleri Partisi  (Fratelli d'Italia) oyların yüzde 26'sından fazlasını aldı. Sağcı ittifak ortakları Lega ve Forza Italia ile milliyetçiler parlamentoda açık bir mutlak çoğunluğa sahip oldular. İtalya'nın ilk kadın başbakanı da postfaşist ideolojiden gelen Giorgia Meloni olacak.

Avrupa Birliği'nin (AB) kurucu devletlerinden İtalya kökleri doğrudan aşırı sağcılara ve postfaşistlere dayanan bir parti tarafından yönetilecek. Bu AB için de bir ilki temsil ediyor. İtalya'nın aşırı sağa kaymasının Avrupa ve AB üzerinde büyük yankıları olacağı kesin.

İtalya seçimlerinden önce Fransa'da Nisan ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ulusal Cephe (FN) lideri Marine Le Pen yüzde 41,4'e oy alarak çok az farkla Macron’a karşı yarışı kaybetti.

SOSYAL DEMOKRASİNİN İSKANDİNAVYA MODELİNDE İLK ÇÖKÜŞ

11 Eylül'de İsveç’te yapılan seçimlerde Neo-Nazi hareketinden doğan İsveç Demokratları (SD) ülkede ikinci parti oldu. Ulf Kristersson liderliğindeki ılımlı muhafazakârla birlikte Jimmie Åkesson liderliğindeki  " yumuşak neo-Nazi " İsveç Demokratlar birçok ülkeye göre yurttaş haklarının, cinsiyet eşitliğinin, sosyal politikaların ve çok kültürlülüğün daha güçlü yaşandığı sosyal demokrasinin İskandinavya modelinin merkezlerinden biri olan İsveç’te hükümette yer alabilecek kadar güçlendi. İsveç Demokratları hükümette olsun ya da olmasın, İsveç'teki siyasal tartışmaların bir parçası olmayı başardılar.

Aşırı sağcıların, postfaşistlerin güçlenmeye devam etmesi Avrupa’da demokrasinin nereye evirildiğini de gösteriyor. Aşırı sağ yavaş ve kurnazca Avrupa’da muhafazakârları eritiyor. Önce Fransa, ardından İsveç ve şimdi de İtalya‘da. Meloni Roma'da seçim gecesi yaptığı açıklamada "İtalya bizi seçti" dedi ve seçim sonuçlarından "kurtuluş gecesi" diye bahsetti. Her yerde olduğu gibi İtalya’da da siyasetten memnun olmayanlar, hüsrana uğrayanlar, bıkkınlar, yaşanan tüm sorunların kaynağında basitçe göçmenlerin olduğunu düşünenler Meloni’nin arkasında toplandılar. Meloni yorgun seçmenleri vatansever sloganlarla, İtalya'nın eski büyüklüğüne yeniden kavuşturacağına hizmet edeceğini, vaat ediyor. Made in Italy’nin görkemi baştanbaşa tüm okullardan ülkenin en ucundaki en son fabrikaya kadar tüm ülkede parlamasını istiyor. Meloni, ancak tamamen egemen bir İtalya'nın AB’de bir ulus olarak en iyi şekilde var olabileceğini savunuyor.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e Princeton Üniversitesi'nde yaptığı konuşmanın ardından İtalya'da yaklaşan seçimlerden endişe duyup duymadığı soruldu. Leyen, işler "yanlış yöne" gittiğinde, elde "araçlar" olduğunu söyledi. Ancak Leyen "bizimle çalışmak isteyen herhangi bir hükümetle çalışacağını" da söyledi.

Tabii ki, yapay ya da değil aşırı sağda yükseliş Roma ve Brüksel arasındaki ilişkinin zorlaştıracak. AB perspektifinden bakıldığında, İtalya’nın Kardeşleri’nin seçim zaferi, aşırı sağcı popülist ve Avrupa Birliği şüpheci bir rotayı temsil eden Polonya ve Macaristan'daki hükümetlerin de elini güçlendiriyor. Meloni’nin Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ile yakın bir siyasi ve kişisel dostluğu olduğu da biliniyor.

AVRUPA’DA SİYASİ PARÇALANMA DAHA DA BELİRGİNLEŞTİ

Liberal demokrasi, özellikle de temel haklara saygı ve azınlıkların korunması aşırı sağın yükseldiği bir Avrupa’da güvende olması mümkün değil. İsveç'teki, İtalya’daki seçim sonuçları pek çok Avrupa ülkesindeki siyasi parçalanmayı bir kez daha gözler önüne serdi. Giderek daha fazla sayıda üye devlette, istikrarsız koalisyonlar yönetime geliyor.

İsveç ve İtalya’daki seçim sonuçları, Danimarka sosyal demokrasisinin sağcı göç politikası, Macron'un Le Pen tehdidi nedeniyle daha ‘sağa kayması’, Polonya'nın Katolikliği derken bunlara belki de Almanya’nın ırkçı partisi Almanya için Alternatif (AfD) daha da yükselmesinin eklenmeyeceğini kim garanti edebilir. AfD son seçimlerde yüzde 10,3 oy alarak parlamentoya 79 milletvekiliyle girmeyi başardı. Sosyal Demokrat Parti (SPD) Yeşiller ve Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan koalisyonun Ukrayna Savaşı nedeniyle çelişkili politikaları, yükselen enerji faturaları ve enflasyon aşırı sağın en çok oy toplayacağı konular olacak. Buna bir de gücünü toparlayamayan merkez sağ Birlik partileri, hem medya tarafından sürekli karalandığı hem de kendi iç çatışmalarını bir türlü sonlandıramadığı için sürekli güç kaybeden Sol Parti’nin (Die Linke) durumu da eklenmesiyle AfD sürpriz bir yükselişe geçebilir.

Avrupa’da seçmenler, hoşnutsuzluklarını sağ popülist partileri güçlendirerek dile getiriyorlar. Bu durum, nihayetinde liberal demokrasi içerisindeki yerleşik partilerin hatalarının ve sorunları ihmal etmelerinin bir sonucudur. Seçmenlerin sorunlarına gerçek bir politika sunmaktan uzak partiler sayesinde göçmen karşıtı ırkçı partiler iktidar ve güç elde ediyorlar. Artık Avrupa siyasetinde muhafazakârlar ve liberaller aşırı sağcılara, sosyal demokratlar da muhafazakârlara benzeme tuzağına düştüler. Ukrayna Savaşı da Avrupa siyasetindeki bu durumu daha da güçlendireceğe benziyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşegül Karakülhancı Arşivi