Baroların yönetimlerinde kadınlar: Neden olmasın?

Ne derlerse desinler ne olur temsil hakkı konusunda konuşmaktan vazgeçmeyin ve geri çekilmeyin. ‘Aday mı olacaksın’ diye soranlara ‘neden olmasın?’ diye cevap vermeniz de mümkün.

Geçen hafta bu köşede yayımlanan, ‘Baroların yönetimlerinde kadınların adı var (mı?)’ başlıklı yazıma farklı çevrelerden çok sayıda tepki geldi. Yazı beklediğimden daha fazla paylaşıldı ve tartışıldı. Bu benim için biraz sürpriz oldu. Öyle görünüyor ki avukatların Barolar Birliği’nin ve baroların yönetimlerinde temsili konusundaki tablonun bu kadar feci olması pek çok insanı şaşırttı. Benim için sürpriz olmayan şey ise tepkilerin içeriğiydi. Kadınlar ve erkekler tam olarak beklediğim gibi birbirlerinden epey farklı yorumlarda bulundular.

Kadın hakları konusunda çalışmalar yürüten bazı sivil toplum örgütleri ve oluşumlar ile bazı kadın meslektaşlar, yazıda yer verdiğim birkaç öneriyi destekleyen paylaşımlarda bulundular. On yıllardır süregiden ve kadınların mücadele ederek, tırnaklarıyla kazıya kazıya değiştirmekte oldukları tabloyu bir şekilde dile getirdiğim için teşekkür ettiler. Yaramıza parmak bastın; bu konuyu gündemde tutalım dediler. Yazıyı paylaştılar ve bu sebeple onlar da erkeklerin birtakım tepkilerine maruz kaldılar.

Bazı erkek avukatlar ise yazının paylaşıldığı mecralarda yazının altına yorum yazarak, ya da doğrudan bana mesaj göndererek, ya da karşılaştığımızda konuşarak, beni hiç şaşırtmayan düşüncelerini paylaştılar. Bu erkekler özetle şunları söylediler: 1. Kadınlar kadınlara oy vermiyor ki. Eğer kadınlar kadınlara oy verseydi zaten böyle bir sorun olmazdı; 2. Kadınlar aday olmuyorlar ki; 3. Hep erkekleri eleştiriyorsun. Kadınları ne zaman eleştireceksin?

Her üç eleştiri konusundaki düşüncelerimi kısaca paylaşmaya çalışacağım.

Baro seçimlerinde kadın avukatların kadın adaylara oy vermediği iddiasını daha önce de duymuştum. Bilhassa baromuzun bir önceki yönetiminde sadece bir kadın avukatın yer almış olmasını her eleştirdiğimde erkeklerden hep bu klişeyi duyardım. Bazı kadın adaylara bazı kadın avukatlar oy vermemiş olabilirler. Tıpkı her erkek adaya, her erkek avukatın oy vermediği gibi. Bundan daha doğal ne olabilir ki? İnsanlar genel olarak tercihlerini yalnızca adayların cinsiyetlerine göre belirlemiyorlar. Hele baro seçimleri bu kadar gürültü, patırtı ve bölünmüşlük arasında gerçekleşirken. Hem kadın hem erkek adayların genellikle niteliklerine değil de hangi başkan adayına yakın olduğuna ya da kimin listesinden aday olduğuna ya da kimlerin eşi, dostu, ahbabı olduğuna bakılarak oy verilirken… Ayrıca kadınların erkeklerle eşit oranda temsili neden yalnızca kadınların sorunu olsun ki? Kadınların yönetimlerde eşit temsili bir hak meselesidir ve bir hak meselesi kadın-erkek bütün avukatların meselesi değil midir? Neden bazı erkekler ‘ben her seçimde bir ya da iki kadın adaya oy veriyorum’ diyerek, lütfederek, bir görevi ziyadesiyle ifa etmiş gibi böbürlenirken, bu tabloda bir fail aranacaksa eğer bunun yalnızca kadınlar olması gerektiğini düşünüyorlar? Egemen, konforlu ve avantajlı bir pozisyonda bulunurken en kolayı bu pozisyona sahip olmayan kadınları suçlamak, değil mi?

Kadınların aday olmayı pek de fazla istememesi konusuna gelince... Bunda şaşırtıcı bir şey yok bana kalırsa. Siyasette, sivil toplum örgütlerinde, yerel yönetimlerde, hatta apartman yönetimlerinde bile çoğunlukla erkekler varlar. Bu kadar yerleşik ve kadınları yönetimlerden/adaylıklardan uzak tutan bir kültür ortadayken, adaylıklar niteliklere değil de sahip olunan ilişkilere, güce, desteğe dayanıyorken, rekabetler bu kadar yıpratıcıyken, kampanyalar eril bir tarzla yürütülürken, herkes birkaç parçaya bölünmüş adaylar ve seçmenleri olan kitle arasında tercih yapmak, bir bakıma taraf olmak ve hatta ömür boyu bunun yükünü taşımak zorunda bırakılırken, kadınların çoğu hala evin ve çocukların sorumluluğunu erkeklere oranla daha fazla taşırken, kadınların yoğun olması, seyahat etmesi vs birçok eş tarafından hala sorun haline getirilirken kadınların aday olmak için öne çıkmamasından daha doğal ne olabilir ki? Böyle bir tablo karşısında kadın ya da erkek olsun, insanlardan beklenen şey, nitelikli kadınların aday olmasını teşvik edip onların seçilmesi için destek olmaktır. Ya da kadın adayları onlara benzer niteliklere sahip olan erkek adaylara tercih etmektir. Bunların hiçbiri yapılmadan, "kadınlar aday olmuyor ki" deyip geçmek ne samimi ne de yeterince sorumlu bir tepkidir.

Kadınlar açısından sorun yalnızca aday olup olmamaktan ibaret de değil. Kadınlar üzerinde kurulmuş olan baskı öyle bir düzeyde ki, baroların yönetimlerinde kadınların temsili konusunda konuşmak, tartışmak bile hiç kolay değil maalesef. Bu konuya ilişkin eleştirel düşüncelerini ya da önerilerini paylaşan kadınlara ‘şüpheli’ bir şekilde bakılıyor. Bazı erkek avukatlar "yönetimi (yani yönetim kuruluna girmek için aday olmayı) mı düşünüyorsun, onun için mi bunları söyledin?" diye sora sora kadınları sıkıştırıp, sanki yönetime aday olmayı düşünmek bir kabahatmiş gibi kadınların üzerinde baskı kuruyorlar. Geçen haftaki yazımı paylaştığı için bazı kadın arkadaşlar tam olarak erkeklerin böyle bir tepkisiyle karşılaşmışlar ve bu kadın arkadaşlardan birisi en sonunda "hayır, hiçbir şekilde aday olmayacağım" demek zorunda kalmış. Düşünebiliyor musunuz, kadınlar daha çok aday olsunlar, daha çok desteklensinler temennisiyle yazdığım bir yazıyı paylaştığı için bir kadın "hayır yönetime aday olmayacağım" demek zorunda hissetmiş kendisini.

Şahsen ben de tam da bu sebeple baroların yönetimlerinde kadınların temsili konusunda zihnimde dolanıp duran yazıyı epey gecikmiş olarak kaleme aldım. Avukatlık yapmaya başladıktan sonra baroların yönetimlerinde kadınların temsilinin yetersizliği konusunda dikkatimi çeken çokça şey oldu. Bu konuda yazmak istedim ama arkadaşlarıma defalarca "şimdi bu konuda yazı yazarsam birtakım suçlamalarda, iddialarda bulunacaklar, kendini ya da birini aday göstermek istiyor diyecekler, değil mi? en iyisi yazıda konunun benimle ya da başkasıyla ilgisi olmadığını söyleyeyim" dedim. Ama sonra, biraz da bir arkadaşımın telkiniyle "kime neden böyle bir açıklama yapmak zorunda hissedelim ki?" diye düşündüm. Ama haklıydım. Bana söylenmese de yazıyı paylaşan ya da bu konuda tartışmak isteyen kadınlara tam olarak bu baskıyı yaptı birileri.

Ben de bu yazıyı yazdığım için bir erkek avukatın "bir kadın başkan adayın olduğu için mi bu yazıyı yazdın?", "mevcut başkana karşı mı yazdın?" minvalindeki sözleriyle karşılaştım. Güya şaka/takılma olarak söylenen bu sözler aslında sözlerin sahibinin kadınların temsili sorununu bir hak meselesi olarak görmekten ne kadar uzak bir yerde durduğunu gösteriyor. Onun yalnız olmadığından, bir zihniyeti temsil ettiğinden eminim. Bu kadar önemli bir meselenin, kadın ya da erkek olsun, insan hakkından, eşitlikten, demokrasiden yana bir duruşu olan herkese dert olması gerekiyor. Ama maalesef hal böyle değil. Bu nedenle de, basitçe ve sadece bir hak savunucusu olduğunuz için bu sorunu dile getirmiş olmanızın mümkün olamayacağını, illaki ya kendinizin ya da başkasının yararı için ya da ancak birilerine karşı bir hamle olarak bunu yapmış olabileceğinizi düşünebiliyorlar.

Bu niyet okuma teşebbüsünün, kendince bel altı vurarak susturma gayretinin erkek avukatlara özgü bir durum olmadığını biliyorum. Şimdiye kadar yerel veya genel seçimler konusundaki düşüncelerimi, önerilerimi paylaştığım zamanlarda da benzer yorumlarla karşılaştım. Ve emin olun insan ne kadar üzerinde durmak istemese de bu tip yorumlar insanı söz üretmekten, tartışmaktan, bir şeyler önermekten vazgeçirebiliyor; aklının da gönlünün de cesaretini kırabiliyor. Söylediğiniz sözün değil sizin kişi olarak tartışılacak olmanıza dair ihtimal, susmanıza sebep olabiliyor.

Avukat kadınlar da işte konu bir şekilde kendi olası adaylıklarına gelecek diye de çekinerek bu konuyu pek gündeme dahi getiremiyorlar. Üstelik adaylık sırasında ya da aday olup kazanmadıktan sonra yaşayacakları tatsızlıklar da caydırıcı bir başka faktör olarak orada öylece duruyor.

Ayrıca kadınlar tüm zorluklara rağmen seçilerek yönetime girseler dahi eşitlik için mücadeleye devam etmek zorunda kalabiliyorlar. Birçok baroda yalnızca başkan değil, başkan yardımcıları veya genel sekreterler de erkek. Yönetim kurullarındaki kadın avukatların yapabileceklerini düşündükleri ilk görevler kadın ya da çocuk hakları merkezlerinin çalışmalarını koordine etmek. Bütün barolarda durum böyle değil tabi. Çoğunluğun ahvalinden bahsediyorum.

Yani anlayacağınız, kadınlar için yönetimde temsiliyeti tartışmak da, yönetime aday olmak da, seçilmek de, seçildikten sonra var olmak da hep dert…

Hep erkekleri eleştiriyorsun diyenlere gelirsek… Hep aynı cevabı veriyorum. Elbette ki toplumsal cinsiyet eşitliği ve başka konularda kadınların da eleştirilecek tarafları var. En nihayetinde kadınlar da bu toprağın insanı. Ancak şu aşamada, "ama erkeklerden sıra gelmiyor ki kadınlara bakmaya" diyebiliyorum sadece.

Bu yazıda kısaca, önceki haftaki yazıma gelen tepkiler üzerinden bir değerlendirmede bulunmak istedim. Kadınların barolarda da başka kurumlarda da temsilinde yaşanan sorunların sebeplerini ve çözüme yönelik önerileri uzun uzun tartışıp değerlendirmekte yarar olacağına inanıyorum. ‘Mesele dûr û kûr e’ deriz ya hani, tam olarak öyle işte. Bunun için, konuyu kendine dert edinen herkesin görüşlerini, önerilerini ve varsa deneyimlerini paylaşmalarında yarar olacağını düşünüyorum. Bu köşede, deneyimlerini ve önerilerini paylaşmak isteyen kadınlara her zaman yer vereceğimi de hatırlatmak istiyorum. Yıllardır var olma mücadelesi veren hemcinslerime akıl vermek haddim değil elbette ama şunu söylemek istiyorum: Ne derlerse desinler, ne yaparlarsa yapsınlar, ne olur temsil hakkı konusunda konuşmaktan vazgeçmeyin ve geri çekilmeyin. ‘Aday mı olacaksın’ diye soranlara ‘neden olmasın?’ diye cevap vermeniz de mümkün. Neden olmasın, değil mi?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nurcan Kaya Arşivi