Murat Aksoy
Bayram yazısı yazmak isterdim ama değil
Siz bu yazıyı okuduğunuzda bayram gelmiş olacak. Refah seviyesi çok yüksek bir ülke olduğumuzdan, geleneksel olarak bayram öncesi iş günlerini de tatil ederek 3 günlük Kurban Bayramı’ndan 10 günlük bir tatil yarattık. Siyaset işinin başında yani.
10 gün tatil, yaz, hava sıcak. Doğal olarak kiminiz sahil kasabasında, kiminiz baba ocağında, kiminiz de benim gibi yerinde yurdunda yalnız olabilirsiniz. Hepinize iyi bayramlar, iyi tatiller bir kez daha.
Bu yazının bayram yazısı tadında devam etmesini çok isterdim ama, zor. Şimdilik öyle yazılar yazacak kadar yaşlı ve tecrübeli değilim.
YENİ KADRO VE SÖYLEM
Ben yine hasbelkader anladığımı düşündüğüm şeyi yazmaya devam edeceğim.
Bir önceki yazıda, AKP’nin (siyasi iktidar blokunun) başarısının iki nedenini analiz etmeye çalıştım.
Bunlardan ilki, devlet imkanları ve parti örgütü üzerinden seçmenle kurulan doğrudan ekonomik, sosyal yardım sistemi ve bunun genişleyerek başarılı biçimde işlemesi.
İkincisi de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçmen kitlesiyle kurduğu psikolojik özdeşlik. Erdoğan bu seçmen kitlesinin içinden geldiği için, onların duygularına, duygusal ve psikolojik açlıklarına çok iyi hitap edebiliyor. Onlardan biri olmaya hala devam ediyor. Ve artık, Erdoğan onlardan biri değil, onların her biri birer Erdoğan olmuş durumda. O yüzden Erdoğan’ın siyasi sapmalarının, siyasi hatalarının bu noktada bir anlamı kalmıyor.
Yine aynı yazıda, muhalefetin bu döngüyü kıramazsa işinin de zor olduğunu da ifade ettim.
Burada muhalefetin temel sorunu, sahicilik, inandırıcılık ve güven verecek yeni bir kadro ve söylem.
Bu açıdan yerel seçimler muhalefet için bir fırsat.
KÜSMEYE HAKKIMIZ YOK
Elbette bu fırsatın kullanılması, muhalefetin siyasi başarısı kadar bizlerin yani tek tek vatandaşların siyasete sahip çıkmasıyla doğrudan ilişkisi var.
Bu şu demek. Son dönemde başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinde iç tartışmalar var.
CHP’deki kişisel hırslara yenik düşmüş zamansız olağanüstü kurultay tartışmaları, İyi Parti’de içinde ideolojik ayrışma çekirdeğinin olduğu ama ertelenerek gerçekleşen olağanüstü kongre ve HDP’de Selahattin Demirtaş’ın çağrısının partisinde başlattığı tartışma. Bütün bunlar bu partilerin seçmenlerinde soru işaretleri doğmasın yol açmıştır.
Bu tabloya bakıldığında özellikle CHP seçmenleri başta olmak üzere muhalefet seçmenlerinin partilerine, bu bağlamda siyasete küstüklerini görüyoruz.
Elbette kimse bunların yaşanmasını istemez. Ama diğer yandan bu tartışmalar, siyaset üreten süreçler olsaydı yararlı olabilirdi belki de. Ne yazık ki, özellikle CHP’de olan küçük iktidar kavgalarını geçmediği için parti ve siyasetin enerjisini tüketmekten başka bir işe yaramadı.
Burada önemli olan nokta şudur: Ne olursa olsun birer seçmen olarak partili olalım, olmayalım siyasete küsme hakkımız yok. Çünkü böylesi bir tavır, bizatihi siyasetsizliğe ve iktidarın kurmak istediği siyasal hegemonyaya katkı sunmaktan başka bir şey değildir.
NESNE DEĞİL ÖZNE OLMA ZAMANI
Oysa tam tersine partili olsun, olmasın vatandaş olarak yapmamız gereken bizzat siyasete katılmak, şikayet ettiğimiz bu tartışmaların öznesi olmak olmalıdır. Sonuçta unutmayalım ki siyaset dediğimiz kurumsallaşma bizim gibi insanların toplamı.
Bu açıdan pasif seçmen olmaktan bir adım ileri gitmeli aktif siyasal özne olmak durumundayız. Çünkü bizlerin sadece oy verip ya da oy vermeyip çıkan sonuca küsmeye hakkımız yok.
Partiliysek, partimizdeki tartışmalara kızıp partiye dolayısıyla siyasete kızma hakkımız yok.
Tam tersine bizatihi siyasetin siyasetçiler tarafından ortadan kaldırdığı bu ortamda hepimize vatandaş olarak siyasete daha fazla sahip çıkma sorumluluğu düşüyor. Sadece vatandaşa değil, meclis dışında kalan tüm siyasi aktörlere.
Bulunduğumuz her yeri siyasi örgütlenme ve propaganda alanına dönüştürmek, siyasetin tabandan tavana yeniden örgütlenmesini sağlamak durumundayız.
Yani salon siyasetinin imkanlarını sivil toplumdaki örgütlenme ile birleştirmek ve enerji üretmek durumundayız.
Siyaseti içine hapsedildiği kimlik siyasetinden kurtarmak, bizlerin hakkında karar verilen siyasi nesne olmaktan çıkıp siyasi özne olmamızla mümkün.
Oy kullanmaya da, sandıkları korumaya da, siyaset yapmaya da devam etmeliyiz. Çünkü siyaset hepimizin hayatını dönüştürüyor. Bu sürecin içinde olmazsak, hakkımızda karar verilen hayatı yaşarız.
Bizim olmayan hayatı...
İstemiyorsak o zaman siyasete, örgütlenmeye.
ÖZGÜRLÜK ONLARIN DA HAKKI
Bir kez daha okuyucuların bayramını kutluyorum.
Buradan şu anda tutuklu olan başta koğuş arkadaşım Gökçe Fırat Çulhaoğlu olmak üzere Ahmet Altan’a ve tüm meslektaşlarıma, CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’na, Selahattin Demirtaş ve 10 aydır iddianamesiz tutuklu olan Osman Kavala’ya selamlarımı iletiyorum. Bir an önce tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmesini diliyorum. Çünkü bayramda sevdiklerine sarılmak, özgür olmak onların da hakkı.