Ahmet Nesin
Ben 36 saat babamın yanık yada boğulmuş cesedini bekledim Perinçek, ya sen...
"Siz çıkın Aziz Nesin kalsın" dendiğinde büyük olasılıkla henüz Türkiye’nin Madımak Katliamı’ndan haberi yoktu, yavaş yavaş ısınıyordu hem gökyüzü hem de otel. 2 Temmuz’dan önceydi, günlerden Çarşamba ve ben Asım Bezirci’yle Kadıköy–Bostancı’da Hatay Meyhanesi’nde sohbet ediyordum. Belki de O da ben de Ören Sunar Sitesi’ne yazlığa gidecektik, orada da komşuyduk.
Bayramoğlu Basın İlan Kurumu Gazeteciler Tatil Köyü’ndeyim, kaç gün kalacaktım, anımsamıyorum, akşam yemeği yerken uzaktaki televizyondan Aziz Nesin çalındı kulağıma. O sıralar çok çıkıyordu televizyona ama bu kez adı geçiyordu, kendisi yoktu. İşkillendim ve kalktım yerimden, söylenenlere inanamıyordum, Madımak Oteli’ndeki aydınlar ve sanatçılar yakılmaya başlanmıştı.
Ölenler yavaş yavaş ortaya çıkıyordu, 3-4 gün önce beraber sohbet ettiğim Asım Bezirci yoktu artık, isimler alt alta yazılıyordu yada söyleniyordu ama her şey, herkes film şeridi gibi geçiyordu gözümün önünden.
Aziz Nesin ve arkadaşları 12 Eylül darbesine karşı demokrat bir gazete çıkarmak istemişler ve Onbinler A.Ş. adında bir de şirket kurmuşlardı. Şirketin sahibi babamdı ama gazete kurmak o kadar kolay bir iş değildi ve o zamanlar çıkartılmayan Aydınlık Gazetesi’ni satın almak ve hemen faaliyete geçmek önerildi. Bu öneriyi kim yaptı, yapan da bu katliam organizasyonunun içinde miydi bilmiyorum ama öğrenmek de istiyorum.
Aydınlık Gazetesi önerildiğinde Doğu Perinçek cezaevindeydi, onun yerine Aziz Nesin ve arkadaşlarıyla Ferit İlsever’le Feyza Perinçek görüşmeye başladı. Toplantılar Aziz Nesin’in Teşvikiye’deki evinde yapılıyordu, hemen hemen hepsinde bulundum, kalabalıktı ve ben de çay yapıyordum. Anlaşmaya varıldı ama tezgâh da anlaşmayla beraber kuruldu. Perinçek ekibi "Madem sol gazete kuruluyor, işin içinde biz de olalım diye bir öneri getirdi. Parti gazeteciliği yapmamak kaydıyla "Evet" denildi. Çıkmasa da gazetenin bildirilmiş bir yazı işleri müdürü ve genel yayın müdürü vardı, bunları değiştirmek zaman alıyordu, doğal olarak Ferit İlsever genel yayın müdürü olarak kaldı, sanırım Adnan Akfırat da yazı işleri müdürüydü yada Serhan Bolluk’tu. Ben 1,5 ay kaldım gazetede ve bu ekip değişmedi.
Gazeteyi maalesef Aziz Nesin ve arkadaşları değil Perinçek ekibi yönetiyordu, biz rahatsızdık, onlar da bizden. İrfan Taştemur, Ayşegül Devecioğlu, Muhsin Kızılkaya ve ben ilk ayrılmak zorunda kalan 4 kişi olduk. Benimle çalışamayacaklarını söyledi Serhan Bolluk, ben de yazıişleri odasına girdim, içeride Şule ve Feyza Perinçek vardı, Doğu için ağır bişeyler söyledim ve yukarıya babamın yanına çıktım. Babam hatırımı sordu ve ben de "Senin gazetenden Perinçekçiler tarafından kovuldum" dedim.
Ayrılmadan biraz önceydi ve gazeteyi bir açtık ki Salman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri kitabı bölüm olarak yayınlanmış. Hiçbirimizin haberi yok, kimseye sorulmamış, Aziz Nesin yapsa haberim olur ama her olasılığa karşın telefon açıp sordum. "Hayır, benimle alakası yok, haberim de yoktu" dedi.
Ve Madımak provokasyonu Aziz Nesin ve arkadaşlarına Onbinler A.Ş. için Aydınlık önerildiği gün başlamıştı, gerisi Doğu Perinçek için kolaydı, onlar devrimcilerin adreslerini krokilerle vermekte 12 Eylül öncesinden deneyimliydiler. O yüzden de 12 Eylül sonrası cezaevi kitabı Erbakan ve Türkeş üzerine olmuştur Oral Çalışlar’ın, çıkartabildiği eser bu kadardır.
Ben o gece beynimde sayıklamaya başladım, babamı nasıl kucaklayacağımı düşlüyordum. Aziz Nesin hâlâ Aydınlık’ın sahibi ve başyazarıydı, gazeteyi aradım, kimsenin nerede ve nasıl olduğundan haberi yoktu. Artık olmasına da gerek yoktu, görev yerine getirilmişti ama Aziz Nesin kurtulmuş, 33 başka aydın boğularak ölmüştü.
Gökyüzünü seyrediyordum, babamı almaya gidecektim, artık sağ çıkacağından umudumu kesmiştim. Babam yanarak bana koşuyordu, kollarını açmış, beni kucaklamak istiyordu, sen o zaman ne yapıyordun Doğu Perinçek, sonraki hedefin neydi yada kimdi. Ben de hâlâ gökyüzüne bakıyordum, babamı almaya koşuyordum düşümde, yanmış mıydı, boğulmuş muydu, kanter içindeydim ama sen nasıldın Doğu Perinçek.
36 saatim böyle geçti, ne yaşadığını ne de öldürüldüğünü bilmiyordum, herkes beni arıyordu, Doğu hariç, telefondan başımı alamıyordum, Ferit hariç, ne diyeceğimi de bilemiyordum, Serhan ve Şule ve Feyza hariç, işlerini bitirmişlerdi.
Onca zaman sonra telefonda ulaştığımda babama, sesini duyduğumda hâlâ yanıklar içinde sanıyordum, yorulmasın diye de sadece "Almaya geleyim mi seni" diyebildim. Oysa o bana neler sordu, bilgisayarı alıp almadığımı bile sordu, çünkü yaşam devam ediyordu ve Doğu yeni planlar içindeydi.
Onlar önemli planlardı, Ergenekon darbe girişiminden dolayı tutuklanacak ama 15 Temmuz darbe girişimini de önceden bilecek ve Erdoğan’a haber verecekti, hatta Erdoğan’ın kendi çizgisine geldiğini söyleyecekti.
Aziz Nesin TGRT’ye Aydınlık Gazetesi’nde yayınlanan Şeytan Ayetleri’ni kendisinin yayınlamadığı ve haberi olmadığını söylediğinde Perinçek yeni bir kınama yazısıyla katliam planını büyük olasılıkla aynı anda kaleme alıyordu. Belki bir gün, önce kendinle, sonra da benimle hesaplaşırsın Doğu Perinçek, cesaret edebilirsen tabii ki, çok bişey beklemiyorum senden, Aydınlık Gazetesi’nde, o tarihte yayını kendinin yaptığını söyle yeter.
BEN 36 SAAT BABAMIN YANIK YADA BOĞULMUŞ CESEDİNİ BEKLEDİM PERİNÇEK, YA SEN…