Beyaz AKP’ler ve AKP’liler

2010 sonunda Arap Baharı sonrasında ise AKP’de hızlı bir savrulma yaşadı. Partide var olan çoğulculuk, ortak akıl, diyalog gibi siyaset yapma tarzına ilişkin temel nosyonlar yok oldu.

Önceki gün medyaya bir fotoğraf yansıdı. İstanbul Valiliği’nin düzenlediği bir iftar programından çekilmiş bir fotoğraftı.

Bu fotoğraf, AKP iktidarının 15. yılda yaşadığı dönüşümü yeri göstermesi açısından sembolik anlam taşımaktadır.

Fotoğraf, kamu değil özel bir alanda yapılan iftar programında Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Valisi ve bazı parti ve kamu yetkililerinin oturduğu protokol masası ile diğer konukların oturduğu masalar arasına hem belli bir mesafe hem de mavi bir bant çekilerek "sınır" konulduğunu gösteriyor.  

İftarın kamusal alanda değil özel alanda olduğunu özellikle yazdım. Bunun anlamı, iftara katılanların, özel davetle gelen, güvenlik kontrolünden geçmiş, seçilmiş konuklar olduklarını ifade etmek içindi.

Ama buna rağmen protokol masası ile diğerleri arasına konan mesafenin ve çekilen mavi bandın sembolik bir anlamı olsa gerek.

BEYAZ AKP’LİLER

Bu, parti yöneticileri ile partililer ve sıradan vatandaş arasına konan mesafenin de adıdır.

Bu mesafe görünürde fiziki bir mesafe olsa da, daha derinde zihinsel bir ayrışmanın da göstergesidir.

AKP’nin, AKP’li olmayanlar arasına koyduğu mesafenin küçük bir prototipi olarak AKP’li yöneticilerin, AKP’liler arasına koyduğu mesafedir.

Yani Beyaz AKP’lilerin, sıradan AKP’lerle arasına koyduğu mesafedir bu.

AKP merkezinde ve bu merkeze en yakın olan azınlığın, AKP’ye hükmedişinin fotoğrafıdır bu.

Bu fotoğraf üzerine en çok düşünmesi gereken bizatihi AKP’lilerdir, AKP’ye oy veren sıradan vatandaşladır.

DİNİN ARAÇSALLAŞTIRILMASI

Bu fotoğrafı gördüğümde, Türkiye’de muhafazakâr tabanı, siyasi olarak RP ve devamı partilerin taşıyıcı aktörlerini izleyen, göreli olarak tanıyan gazeteci olarak aklıma en çok şu soru geldi; "AKP Genel Başkanı ve parti yöneticileri için içinden geldikleri kültürel kimlik olan Müslümanlık neyi ifade ediyor?"

Siyasi kimliklerinden bağımsız olarak sahip oldukları inanç ve pratikler bütünü mü?

Yoksa siyasi iktidarlarının sürdürebilmenin bir aracı mı?

Bu basit bir soru gibi görülse de, öyle değil.

AKP, kurulduğu dönemde "Milli Görüş gömleğini çıkararak", siyasi öncüllerinden kendilerini farklılaştı.  

Siyasal düzlemde dinsel görünürlük ve semboller azalırken; başta muhafazakâr toplumsal kesimler olmak üzere farklı toplumsal kesimlerin sorunlarını çözme yolunda adımlar attılar. Batı’ya daha açık, daha çoğulcu, daha özgürlükçü, daha seküler bir iktidar pratiği gördük.

Ancak 2010 sonunda Arap Baharı sonrasında ise AKP’de hızlı bir savrulma yaşadı.  

Partide var olan çoğulculuk, ortak akıl, farklı olanla konuşma, diyalog gibi siyaset yapma tarzına ilişkin temel nosyonlar azalarak yok oldu.

Bu sürecin en önemli özelliği ise kültürel kimlik olan Müslümanlığın bir üst kimlik haline dönüştürülmesi ve yeni bir vatandaşlığın mütemmim cüz-i haline getirilmesidir. Yani dinin, dini söylem, dinsel sembollerin iktidarı sürdürmenin temel aracı haline dönüştürülmesidir.  

Bunun sağlayan şey ise, Erdoğan/AKP Blokunun, herkesin ve her şeyin kendilerine düşman olduğu, kendilerini yıkma hedefi yönünde yarattıkları algıdır. Bu söylem ile Erdoğan/AKP iktidar bloku kendilerini dokunulmaz kılma çabasındadır.  

Oysa durum öyle değildir. Toplumun farklı kesimleri, farklı siyasi partileri, Erdoğan/AKP iktidar blokunun Türkiye’yi yönetme tarzlarına, siyasal pratiklerine, Türkiye tasavvurlarına itiraz etmekte ve demokrasi sınırları içinde buna karşı siyaset yapmaktadırlar.

Bu siyasi mücadeleyi, kendi varlıklarına yönelik bir "tehdit" olarak sunma çabası kaçınılmaz olarak din ve dinsel sembollerin araçsallaştırılması sonucunu doğurmaktadır.

Oysa din "ilahi", siyaset ise "dünyevi"dir. Dünyevi iktidar için, ilahi olan dinin araçsallaştırılması en büyük zararı bizatihi dine yani inanca vermektedir.

BAŞKAN VE ADAMLARI

Yaşanan bu sürecin sonunda, ortak akıl yerini tek akla bıraktı. AKP, her şeyin bir kişinin inisiyatifine bırakıldığı bir partiye dönüştü.

Bugün AKP demek, tek başına Cumhurbaşkanı Erdoğan demek. Erdoğan’sız AKP, siyaseten karşılığı olmayan bir şirketten başka bir şey değildir.

Bu durum kuşkusuz en çok Cumhurbaşkanı Erdoğan için yorucudur. Çünkü her şeyi tek başına yönetmek kaçınılmaz olarak insanüstü bir çabayı da zorunlu kılmaktadır.

Kuşkusuz Erdoğan, siyaseten tüm kararları tek başına almıyor. Cumhurbaşkanı Sarayı’nda "uzman" olan "baş danışmanlar", bakanların işlevini de facto olarak yerine getirerek, Erdoğan’ın yükünü azaltmaktadırlar.

Bu yüzden o fotoğrafı gördüğümde aklıma gelen sarayda oluşan AKP’nin yeni yönetici sınıfı oldu. Bunlar kavramsal düzlemde dini söylemi siyaseten kullanan modern ruhban sınıfıdır.

İşte medya yansıyan bu fotoğraf, AKP’deki bu değişim, dönüşüm ve ayrışmanın en cismani halidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi