Ahmet Nesin
Bir yanda müjde, bir yanda kaçak komutanın yaşamı!..
Saat 13.00, Recep Tayyip Erdoğan’ın bir müjdeyle halkı kandırmasına daha 2 saat var ve önümde gazeteci Arzu Yıldız’ın yazdığı bir roman. Romanın adı "Sokak" ve henüz yayınlanmadı.
Roman 15 Temmuz gecesi başlıyor, Erdoğan’ın haberi olup da durdurmadığı darbe girişimi gecesi. Durdurmayacağı, çünkü o gece kendisi lehine fırsata dönüştürüp ve üstüne darbe yapacağı gece.
İşte o gece bir komutan sessizce çıkıyor lojmanlardan, uyuyan çocuklarını ve eşini öptükten sonra. Yanına kendisini koruyacak 2 bayrak alıyor, geri kalan bütün geçmişini atıyor üstünden. Arzu Yıldız adını Ahmet koymuş komutanın. Ahmet komutanın darbe girişiminden haberi olmadığı gibi karşı tarafın planlarından da haberi yok.
Erdoğan’ın müjdesini açıklamasına henüz 2 saat 15 dakika var ve Ahmet darbe sonrası keşmekeşinden sonra Güven Park’ta kalmaya başlıyor. Evden çıkarken üzerine aldığı 50 lira var, onunla bir gömlek ve pantolon alıyor ve üstündekileri kendisi gibi parkta kalan Beşir’e veriyor.
Erdoğan heyecanlı, müjdeyi açıklamasına 2 saat var ve bu sırada Beşir polisler tarafından yakalanmış. Suçu Ahmet’in eşofmanı ve tişörtünü giymek. Ekip öyle iyi çalışmış ki, albayın evi terkederken neler giydiğine kadar tespit edilmiş. Bir de cepte Ahmet’in parkederek terkettiği arabasının anahtarı çıkınca, seyreyle gümbürtüyü.
Neyse ki Beşir deneyimli, elbiseleri eskiciden aldığını söylüyor ve kim olduğunu bilmediği ama kafasında çözdüğü Ahmet’i kurtarıyor. Erdoğan müjdeyi açıklayacak ama müjde 2 gün önceden tartışılmaya başlanmış bile ve nasıl oluyorsa yalaka basın bildiği müjdeyi cuma günü duyacak olacaklarından çok helecanlılar.
Ahmet Albay’ın saçları yıkanmamaktan büklüm büklüm olmuştur, parktaki çöpleri temizleyerek rahatlar. Ayakları hava alsın diye çıkardığı ayakkabısına dilenci sanılarak sadaka atılmaya başlanmıştır artık. Sadece bununla kalsa iyi, sevdiği ama bitürlü çözemediği Beşir kendisine sahte isimle kimlik bile ayarlamıştır, polis gelse rahattır artık kafası. Sahte dediğime bakmayın, fotoğraf değişik ama kimlik gerçek.
Heyecan dorukta, Erdoğan’ın müjdesini açıklamasına 1 saat kaldı ama Ahmet Albay’ın umuru değil. Parktaki çiçekçide çalışan Eren bıçaklanarak öldürülmüş, O ve Beşir perişan.
Eren kimsesizler yurdunda büyümüş ve 18’ine geldiğinde kapının önüne koymuş iyiliksever devlet. O da sokaklarda yatmış günlerce ve sonunda iyiliksever çiçekçi yanına almış onu, bir de çek-yat atmış çiçekçinin içine. Aynılarını yaşadığı için sormuyor albaya nereden geldiğini Eren, onlara çay getiriyor hergün.
O gün haftalığını almış Eren ve ziyafet çekecekler, kokoreç ve midye almaya gidiyor. Alışverişini yaptıktan sonra karşıdan karşıya geçerken serseriler elindeki poşetten mi bilinmez, paralı sanıp bıçaklıyorlar Eren’i ve Eren gerisinde Beşir’e bir çakmak, Ahmet Albay’a da "Tutunamayanlar" kitabını bırakıyor. Kitabın içinde Eren’in elyazısıyla "Ne gördün bütün kapıların birer birer yüzüne kapandığı bu dünyada? Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire, ‘Buraya kadar’ dediler. Oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın! Bütün sularda gölgeni seyrederdin. Üstelik, ‘daha önce haber vermiştik’ derler onlar. Her şeyin bir sonu olduğunu..." diye bir de not var.
Ahmet Albay bigün bir de bakıyor ki hergece yattığı bankta bir kızla erkek sohbet ediyor. Delikanlı Ahmet’in albay arkadaşı Tunç’un oğlu. Üniversitelerden bahsediyorlar, oğlan İzmir’i istiyor ama kızı babası Ankara dışına göndermiyor. Ne zaman aileden konuşulsa oğlan lafı çeviriyor. O zaman anlıyor Ahmet Albay, Tunç Albay’ın da hapiste olduğunu ve oğlunun bundan ya utandığını yada konuşmak istemediğini. Sonra bir bakıyor ki kız gitmiş ve bi cesaretle delikanlının yanına geliyor, kim olduğunu söyleyecek ve babasını soracak, delikanlı cebinden 5 lira çıkarıp verir. Ahmet oradan uzaklaşır ama tam da delikanlı giderken oğlana seslenir ve "Allah sana babanın adını gururla söyleyeceğin günleri göstersin!" der ve tam o sırada Erdoğan’ın müjdesini açıklamasına dakikalar kalmıştır.
Ahmet Albay’ın artık bir işi vardır, O bir kağıt ve pet şişe toplayıcısıdır. Erdoğan da artık müjdesini açıklamıştır, 320 milyar metre küp doğal gaz keşfettiğini söyler. Haklıdır, Erdoğan’dan önce doğalgaz yoktur, o keşfetmiştir, önceki zaten sahtedir. O sırada Ahmet Albay’ın yanından bir araba geçer ve yan koltukta oturan oğludur.
Arabayı biraz ilerideki park yerine bırakırlar, Ahmet kağıt yüklü arabasını bırakıp onları takip eder. Oğlu Kerem elektronik mağazalara girer ve çıkar. Sonuncusunda elindeki cep telefonunu satmıştır. O telefon Ahmet’in eşine aldığı telefondur. Ve Erdoğan doğalgazı 2023 seçimlerine yetiştireceğine söz vermiştir ama Ahmet biraz ilerisindeki çocuğuna dokunamamıştır.
Ve Ahmet Edirne’den Istanbul’a gelen bir cenaze arabasıyla Edirne’ye gelir, bunları sağlayan hep Beşir’dir. Mezarlıkta vedalaşırlar. Cenaze arabasına binip demokrasi adına yol alır ve Meriç Nehri’ni geçerek Yunanistan’a gider.
Erdoğan kumandan edasıyla doğalgazı anlatırken Ahmet cep telefonundan annesini arar ama telefona karısı Zeynep cevap verir. Ahmet kaçtıktan 1 hafta sonra kardeşi ziyarete gelmiştir. Ahmet geldi diye ihbar olur ve eve baskın yapılır ve Zeynep tutuklanır. Mersin Cezaevi’ne götürülür ve 1 hafta önce bırakılmıştır. Anne de üzüntüden ölmüştü.
Bu gerçek olayı isim değiştirerek romanlaştıran Arzu Yıldız şu an Kanada’da, ben bu yazıyı Almanya’da yazıyorum, Albay Ahmet de Avrupa’da biyerlerde.
Erdoğan mı, boşverin ya, tadınızı kaçırmayın.