Boğaziçi’yle uğraşmaya doyamadı, acaba neden?

Siyasi iktidar, ‘kendi kültürü’nü yaratmanın eksikliğini hissederken zaten elde kalan bir avuç değeri, sırf canının istediği gibi ele geçiremiyor diye avucunun içinde parçalamaya çalışıyor.

Boğaziçili olduğum için kendimi hep çok şanslı hissettim... Boğaziçi Üniversitesi’nin Türkiye’nin tartışmasız en iyi yüksek öğretim kurumlarından olmasının nedeni, sadece giriş puanlarının yüksekliği, iyi bir not ortalaması tutturmanın zorluğu ya da alanlarında gerçekten üreten, düşünen, parlak hocaların varlığı değil.

Akademik başarı, hele bugünün dünyasında, tek başına birşey ifade etmiyor. Zaten başarı tanımı, yüksek skorlardan ibaret değil.

Bir üniversiteyi asıl zenginleştiren ve değerli kılan, sosyal, sportif olanaklarının çeşitliliği ve özgür düşünceyi besleyen ortamıdır. Boğaziçi, bu özellikleriyle de başka üniversitelere örnek oldu, gıpta edildi.

Öğrenciliğimde, beni en çok etkileyen manzara, her görüşten, her giyim tarzı ve inançtan öğrencinin biraradalığıydı... İlla aynı ortamda sosyalleşilmezdi. Ama her grup, kendi fikrini hürce ifade edebilme imkanına sahipti.

Pek çok üniversitede şiddete varan çatışmalar yaşanırken, Boğaziçi kurtarılmış, özerk bölge gibiydi ve bu nedenle hep ‘en özgürlükçü’ üniversite olarak adlandırıldı.

YÖK gibi çağdışı bir kurumun devlet adına bekçilik yaptığı üniversitelerde özgürlükçülükten, özgür düşünceden ne kadar bahsedilebilirse tabii...

28 ŞUBAT’TAN DAHA YASAKÇI BİR DÖNEM YAŞIYOR

İstisnaları yok mu, var: 28 Şubat döneminde her üniversiteye konan başörtü yasağı BÜ’de de uygulandı. Kapıdan alınmayan öğrenciler protestolar yaptı. Neyse ki ikna odaları mevzubahis olmadı. 2008’de tekrar başörtüsüne yasak uygulanmaya çalışılsa da öğrenciler aynı gün bu engeli aşmayı bildi.

Boğaziçi, 28 Şubat’tan bu yana en yasakçı, hatta daha yasakçı dönemini son birkaç yıldır yaşıyor. Rektörlük seçimlerinde, her üniversitede olduğu gibi hükümetin baskıları nedeniyle büyük sorunlar yaşandı. Ayrı konu.

2016’da Feminist ‘Kampus Cadıları’nın düzenleyeceği konferans, son dakikada yasaklandı. Gerekçe? Kimbilir!

2017’de rektörlük (Saray mı desek?) CHP’li kadın liderlerinin konuşmalarını engelledi:

CHP PM üyesi Serra Kadıgil’in referandum öncesi planlanan konuşması ve yaz ayında CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke’nin "Boğaziçi Liderler Zirvesi"ndeki konuşması son anda iptal edildi.

Geçen Kasım’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işaret etmesiyle başlayan LGBTİ etkinliklerine yasak getirilmesi, Boğaziçi’ne de yansıdı. Üniversite yönetimi LGBTİ kulübünün etkinliklerini ‘güvenlik’ bahanesiyle kısıtladı.

Muhalefetin, kadın ve LGBTi faaliyetlerinin peş peşe kısıtlanması tesadüf değil. Hepsi, demokrasiden ne kadar uzaklaşıldığının kanıtı.

Kimbilir üniversitede başka hangi etkinlikler, basına yansıyamadan, oto sansürle ‘aman ha başımıza iş almayalım’ diye engellendi.

Kısacası "özgürlükçü" üniversitem, kadın siyasetçileri konuşturamayacak, feminist ve LGBTİ bireylerin etkinliklerini yasaklayacak kadar akıl almaz baskıcı bir dönemden geçiyor.

Utanç verici uygulamalara, başörtüsü yasaklarını eleştirenler, tabii ki ses çıkarmıyor.

Çünkü özgürlükten tek anladıkları, kendi özgürlükleri, inançları... 

PARAYLA, KAYIRMACILIKLA DEĞİL LİYAKATLA, ÖZGÜRLÜKLE

Yasaklar, baskılar, akademisyen atmalar, yargılamalar yetmiyor belli ki. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Boğaziçi Üniversiteliler Derneği’nin (BURA) genel kurulunda, rektörün gözünün içine bakarak yaptığı konuşmada şöyle diyor:

"Boğaziçi Üniversitesi milletin değerlerine yaslanamadığı için uluslararası alanda beklediği yere manasıyla ulaşamamıştır."

Bir Cumhurbaşkanı’nın, ülkenin en başarılı üniversitelerinden birine sahip çıkması beklenir. Ancak nice değerli insanın, hatta kendi partisinden siyasetçilerin de yetiştiği kurumla ilgili belli ki başka derdi var.

Hiçbir üniversite ‘milli değerler’e yaslanarak küresel ölçekte başarılı olamaz. Bilimsel düşünce milli değerlerin üzerinde yeşermez, aksine boğulur. Bir diğer deyişle bir üniversite ne kadar özgürlükçü, eşitlikçiyse; devletin, dinin, dogmaların boyunduruğundan ne kadar uzaksa o kadar başarılı ve değerlidir.

Parasıyla değil, Türkiye’nin dört bir yanından, alnının akıyla gelen öğrencinin eşit öğretim hakkına sahip olduğu Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ, İTÜ gibi bu ülkenin en büyük değerlerinden biri. Bu üniversiteler dünya sıralamalarında –hala- yer alabiliyorsa, Cumhuriyet’in en köklü öğretim kurumları olmasındandır. Ha deyince, kampus inşa ederek, birkaç akademisyene yüksek maaş vererek olmuyor bu işler...

Siyasi iktidar, ‘kendi kültürü’nü yaratmanın eksikliğini hissederken zaten elde kalan bir avuç değeri, sırf canının istediği gibi ele geçiremiyor diye avucunun içinde parçalamaya çalışıyor.

Buyrun, parçalayın öyleyse! Ama dikkat, hepimiz altında kalırız. Liyakat değil parayla, adam kayırmacılıkla, intihalle inşa edilen, dönüştürülen kurumlarla ‘küresel marka’ filan olamayacağınız gibi, ancak vasatın hükümranlığını kurarsınız.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehveş Evin Arşivi