Armağan Kargılı

Armağan Kargılı

Boris Kemal’in Türkiyelilere düşmanlığı

Boris’in büyük ninesi, ailenin soyadını Johnson olarak değiştirmiş. Değiştirmeseydi, 'İmdat, Türkler geliyor' kampanyası sayesinde başbakan olan kişi, Boris Kemal olacaktı.

Dışarıda yaşarken defalarca tanık olduğum bir karşılaşma anıdır. Bu karşılaşma anının malum ilk sorusu "nerelisiniz" olur. Sorunun muhatabının biraz giyim kuşamı yerindeyse, hele de açık tenli ya da sarışınsa, -şart değil, bu sadece bonus!-,  Türkiye’den geliyorum yanıtına verilen tepki genellikle, "Hiç benzemiyorsunuz" olur. Bu yanıtı alanların yüzünde de kocaman bir gülümseme belirir…

Bir çoğumuzun tanık olduğu, beni de her seferinde düşündüren bir diyalogdur bu. "Hiç benzemiyorsunuz" diyenin kafasında Türkiye’de yaşayan insanlara ilişkin nasıl bir imaj olduğunu düşünürüm önce. Sonra da gülümseyen hatta bunu bir iltifat sayanların kafasında kendi ülkeleriyle ilgili bu negatif yargıları sorgularım. Eğer bir sohbet ortamı varsa seslice yoksa da sessizce... 

Bir Avrupa ülkesinde örneğin, Türkiye’den gelenlerin birbirlerini nasıl aşağıladıklarına tanıklık etmek sıradan sayılır. Bu anlarda da hep aynı söz aklıma gelir: 

Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur!

Büyük Britanya’da partisi tarafından seçilip Başbakanlık koltuğuna oturan Boris Johnson’ın büyük dedesinin Türk olduğu haberlerini okurken de aynı sözü tekrarlayıp duruyorum: 

Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur!  

BBC, bir dizi kapsamında Boris Johnson’ın Türkiye’deki köklerini kendisiyle birlikte araştırmış. Bu belgesele göre de Boris Johnson, Ankara hükümetine karşı olduğu gerekçesiyle 1922 yılında linç edilerek öldürülen Meşrutiyet ve Kurtuluş Savaşı yıllarının tartışmalı gazetecisi Ali Kemal’in torununun oğlu. 

Aynı belgesele göre, Boris’in büyük ninesi, ailenin soyadını Johnson olarak değiştirmiş. Bugün bile İngiltere’de ad ya da soyad değiştirmek oldukça basittir. Bu belgeselde, "eğer bu değişiklik olmasaydı muhtemelen belgeselin çekildiği tarihte Londra Belediye Başkanı bugün ise başbakan olan olan kişi Boris Kemal olacaktı" deniliyor.

Boris Johnson, Birleşik Krallığın Avrupa Birliği’nden çıkışını destekleyen kampanyanın liderliğini yürüten isimdi. Kampanyanın en önemli sloganları ya da en büyük yalanları demek daha doğru olacak, "76 milyonluk Türkiye, AB üyesi olacak" ve "12 milyon Türk, Britanya’ya gelmeyi planlıyor" idi. Kampanya günlerinde katıldığı Erdoğan’a karşı açılan bir şiir yarışmasında, belden aşağı küfürler içeren şiiriyle birincilik ödülünü kazanan da Johnson olmuştu. 

Sonuçta, Brexit kampanyası bu yalanlar ve bazı yalan propaganda makineleri sayesinde kazanıldı. Aralarında Rus oligarkların da bulunduğu uluslararası sermaye gruplarınca desteklenen yeni nesil propaganda makinelerinden Cambridge Analytica ile ilgili ayrıntıları daha önce Putin, Trumputin, Receputin yazımda ele almıştım. 

Kampanyanın lideri olmasına ve referandumu Brexitçilerin kazanmasına rağmen Boris Johnson o günlerde Başbakan olan David Cameron’un istifası üzerine boşalan Başbakanlık koltuğuna oturamadı. Adaylığını koydu ama geri çekti. Dedikodulara göre başta medya imparatoru Rupert Murdoch olmak üzere bazı isimler onun başbakanlığına karşı çıkmıştı. O da Başbakan seçilen Theresa May hükümetinin Dışişleri Bakanlığı ile yetinmek zorunda kaldı. O günlerde de bu yukarıda saydığım olaylar hiç yaşanmamışçasına Türkiye’ye geldi ve Erdoğan’la da oldukça samimi pozlar verdi. 

AB ile yürüttüğü Brexit pazarlığında ilerleme sağlayamayan Theresa May’in istifası, Johnson’ın yeniden başbakanlık iştahını kabarttı, en büyük desteği de İngiltere’yi ziyaret eden ABD Başkanı Donald Trump’tan aldı. Trump’la benzerliği sadece sarı saçları ya da Trumpvari tarzı değil. Yakın olduğu uluslararası sermaye grupları da aynı. Anlaşılan bu kez Murdoch da desteğini Johnson’dan yana koydu. Dünyada birbiri ardına diktatörleri destekleyen sermaye grupları da öyle… Yani faşistler, ırkçılar, savaş yanlıları, insan düşmanları cephesine bir isim daha katıldı. 

Theresa May de Johnson’dan daha iyi değildi, ama en azından Britanya’nın bir anlaşma yapmadan AB’den çıkmasına karşıydı. Oysa Johnson, başından beri AB ile anlaşma yapılmasına karşı çıkıyor. Kaossever bir başbakan yani…  

Başbakanlık koltuğuna oturmasından 8 gün sonra yapılan ilk ara seçimde zaten parlamentoda çoğunluğu olmayan partisine bir sandalye daha kaybettirdi. Muhafazakarların 320 olan sandalyesi 319’a düştü. 650 üyeli parlamentoda iktidarın ancak İrlanda’nın faşist partisi DUP sayesinde muhalefete karşı 1 sandalye üstünlüğü kaldı. 

Galler özerk bölgesinde muhafazakar milletvekilinin istifası nedeniyle yapılan tek sandalyelik seçimi, Liberal Demokrat Parti’nin kazanmış olması da dikkat çekici. Galler bölgesi, Brexit referandumuna ülke geneline göre açık ara destek vermişlerdi. Liberal Demokratlar ise referandumun yenilenmesini hararetle dile getiren parti. 

Britanya’nın durumunu kısaca özetlemek gerekirse, şu anda halkın seçmediği bir isim Başbakanlık koltuğunda. AB’den anlaşma olmadan çıkılmasını isteyen bu isim, üstelik de ilk seçiminde yüzde 10 dolayında oy kaybetti. Ana muhalefetteki İşçi Partisi, AB’den çıkılması konusunda hâlâ halka net bir mesaj veremedi. Çünkü destek aldığı sendikalar da işçi haklarında gerileme yarattığı gerekçesiyle işçi göçüne karşı çıkıyor. Romanya, Polonya, Bulgaristan gibi AB’nin yeni üyelerinin işgücünün ülkeye vizesiz girişinden rahatsızlar. Onlar da son seçimde yüzde 10’un üzerinde oy kaybettiler. Seçimin tek kazananı, Brexit’e kesin olarak karşı .ıkan ve yeni bir referandum talep eden Liberal Demokratlar oldu.  

Boris Johnson’ın kaybettiği seçim, medyada ne kadar gündem olur bilinmez ama "Türk kökleri" sadece Türk medyasının değil dünya medyasının da ilgisini çekiyor. Geçtiğimiz günlerde New York Times gazetesi Johnson’ın Türkiye’deki akrabaları için "Sarışın Türkler’in köyü" ifadesi kullanmış ve "koyun kesmeye hazırlanıyorlar" diye de eklemiş. 

Ne diyelim, Türkiyelilere karşı yürüttüğü düşmanca ve ırkçı kampanya sayesinde Başbakan oldu. O günlerde söylenenlerin çoğu muhtemelen unutuldu. Türkiye’ye geldiğinde unutulduğu gibi. 

Irkçılık devletler arasında işleyen bir politika değil. Yalnızca insanlara, halklara karşı kullanılan can alıcı bir silah...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Armağan Kargılı Arşivi