ayşe düzkan
bu ancak cumhur ittifakı’nın aklına gelirdi
geçtiğimiz haftanın en önemli olaylarından biri, sivil toplum örgütlerini kadük hale getirecek yasanın ilk 19 maddesinin meclis’ten geçmesi oldu. yasa, 56 akp milletvekilinin imzasıyla meclis’e sunulmuştu ama asıl çarpıcı olan adı: kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesine ilişkin kanun teklifi. değişikliğin anayasaya aykırı olduğunu falan yazmakla uğraşmayacağım, artık bu şaşırtıcılığını kaybetti. o yüzden sonuçlarıyla başlamak istiyorum.
bu değişiklikle birlikte, alanla ilgili hiçbir deneyimi olmayan kamu görevlilerinin, örneğin bir maliye müfettişinin sivil toplum örgütlerinin denetiminde görev alması mümkün oluyor. daha önemlisi şu; bir örgüt hakkında kovuşturma yapılması kapatılması için yeterli oluyor!
daha önce de yazdım, tekrar edeyim. türkçede "sivil toplum örgütü" olarak yerleşen "non-governmental organisation" teriminin tam tercümesi hükümet- dışı örgüt"tür. zaman zaman sendikalar da stk olarak anılsa da onlar demokratik kitle örgütü kategorisinde ele alınmalı. bu ikisi birbirinin yerine ikame edilemeyecek işlevlere sahip iki farklı örgütlenme biçimi. iktidar, uzun zaman önce sendikal alana müdahalede bulundu ve kısmen de başarılı oldu. ardından meslek kuruluşları geldi, çoklu baro bunun adımıydı. şimdi sıra başta hak mücadelesi olmak üzere çeşitli konularda çalışan sivil toplum kuruluşlarında. bu alana dünyanın her yerinde gongo (goverment operated non-govermental organisation/ hükümet güdümlü hükümet dışı örgüt) denen yapılarla müdahale etmeye çalışıldı. sosyal medyada #siviltoplumsusturulamaz etiketiyle paylaşılan ve son baktığımda 663 kurumun imza verdiği metinde, başta insan hakları dernekleri olmak üzere, kadın hakları, mülteci hakları, engelli hakları, çocuk-gençlik hakları ve lgbti+ alanında faaliyet gösteren dernek ve vakıflarıın, çeşitli hukuk derneklerinin, sosyal mücadele yürüten ve sosyal yardım için fon kaynakları kullanan derneklerin, hemşeri derneklerinin, spor kulüplerinin, farklı inanç gruplarının dernek ve vakıflarının tümünün, bir imza ile kapatılma riskiyle karşı karşıya kaldığına işaret ediliyor. bunun en önemli etkisi örgütlenme özgürlüğünün kısıtlanması olacak. iktidarın hoşuna gitmeyen faaliyetlerde bulunan herhangi bir kurumun kapatılması çok kolay hale gelecek. çünkü hepimiz, herhangi bir denetimde yasalara aykırı unsurlar tespit edilmesi için, o alanda yasalara uygun olmayan unsurlar olmasına gerek olmadığını biliyoruz artık. bu değişikliğin en önemli sonucu ama konu bununla sınırlı değil. sivil toplum kuruluşlarının çeşitli kamu fonlarından yararlanabildiği malum. özellikle uluslararası fon kurumlarının, bu destekleri verirken hem bütçe hem de faaliyet alanına sadık kalma konusunda zaten titiz denetimlerde bulunduğunu da hatırlatayım. (uluslararası fonlardan yararlanma tercihi, bugünün ve bu yazının konusu olmayan ama tartışılmayı değer bir konu.) mümkün olan her fonu, her ekonomik kaynağı değerlendirdiğini bildiğimiz iktidar, hak arayışındaki kurumlardan kurtularak onlara giden fonları da gongo’lar aracılığıyla değerlendirme imkânını yaratıyor. e o arada hak mücadelesi kriminalize de edilmez mi. hani bir taşla kuş katliamı denir ya, tam öyle! ama dahası da var.
yasanın içinde yer aldığı torbanın adının "kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesi" olması da dikkate değer tabii. bu kavramı abd’nin ırak işgaline bahane olarak kullandığını da hatırlayarak devam edelim. bu kanun, 56 akp milletvekilinin imzasıyla verilen kanun teklifine göre, birleşmiş milletler güvenlik konseyi’nin, kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesine yönelik yaptırım kararlarının uygulanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemekteymiş.
türkiye cumhuriyeti’nin, islami örgütlere ve iran’a karşı yaptırımlarla ilgili isteksiz olduğuna dair uyarılar var. kanunun uygulanmasına ve komisyonun çalışmalarına ilişkin usul ve esasları düzenleyecek bakanlıklar arasında enerji ve tabii kaynaklar bakanlığı’nın bulunması da akla doğrudan iran’ı getiriyor. ayrıca, 2860 sayılı yardım toplama kanunu’nda, sadece yurt içine değil yurt dışına yapılacak yardımlara ilişkin de yeni düzenlemeler getiriliyor. türkiye’den örneğin kobane’ye yapılan –ve bütünüyle insani içerikli olduğu bilinen- yardımlara zaten zorluk çıkartıldığını biliyoruz. ne dersiniz bilmem ama bu yeni düzenleme aklıma ihh vb. kuruluşların yurtdışındaki "yardım" faaliyetlerini getiriyor. nitekim, mazlum-der genel sekreteri kaya kartal haksöz haber’de kendisiyle yapılan röportajda bu kanunun "dünya beşten büyüktür" gibi söylemlerle çeliştiğini vurguluyor. bu kanunun yukarıda saydığım işlevlerin yanı sıra, hem uluslararası alanda bir tür uzlaşma hamlesi hem de ihtiyaç duyulduğunda islami örgütleri denetleme sınırlama imkânı da verdiğini düşünüyorum. kamuoyunun pek üstünde durmadığı bu kanunun sonuçlarını kısa vadede dahi önümüze çıkacağına inanıyorum.