Pelin Cengiz
Çiftçinin zaferi: Tabaktaki diktaya karşı birleşmek
1990'larda Fransız peynirinin düşük fiyatla ABD pazarına girmesine karşı savaşıyla, daha sonra GDO'lu mısır üretiminin yasaklanmasına karşı mücadelesiyle bir dönemin küreselleşme karşıtlarının simgesi haline gelmiş çiftçi Jose Bove, "Dünya Satılık Değildir" kitabında şöyle diyor:
"Köylünün faaliyetlerinin sadece ticari boyuta indirgenmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Canlıyla birlikte ve canlı üzerinde, toprakla birlikte ve toprak üzerinde çalışıyor. İşin sürmesine, biyoçeşitliliğin sürmesine, alanların korunup biçimlendirilmesine katkıda bulunuyor. Teknik seçimler ve onları uygulama tarzı toprak üzerinde doğrudan bir etkiye sahip. Bu üç boyutlu bir meslek: Ekonomik, toplumsal ve çevresel. Tarımı onların ahengi belirler. Eskiden köylü bu ahengi kapalı bir dünyada sağlardı, bugün, mesleğe bu yaklaşımın çok sayıda beyne, araştırmaya, deneye ve deneylerle farklı bilgiler arasında karşılaştırmaya ihtiyacı var. Toplumun gıdalara ilişkin beklentilerine ve kırsal alanla ilişkisine kulak veren bu köylüler aslında bir parça gelecek inşa ediyor. Köylü emeğinin değerlendirilmesinde bu sorumluluğun da hesap katılması gerektiğini düşünüyoruz. Üretim faaliyeti, çevresel ve toplumsal sorumluluklarından ayrılmamalıdır."
Bove'nin 2000 yılında çiftçi arkadaşı François Dufour ile birlikte yayınlanan bu nehir söyleşi kitabından sonra Bove, Via Campesina Sözcülüğü ve European Greens Eş Başkanlığı yaptı, 2007'de Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday oldu. Halen Avrupa Parlamentosu milletvekili. Onu kimileri radikal bulurdu, hatta bazıları kendini ön plana çıkarmaya meyilli diye eleştiriyordu, kimilerine göre ise zaten kafadan kontak birinin tekiydi.
Her ne düşünülürse düşünülsün yukarıdaki sözlerinin doğruluğuna halel getirmiyor.
28 Eylül tarihinde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi'nde çok kritik bir görüşme gerçekleştirildi. Birleşmiş Milletler'in "Köylü Hakları ve Kırsal Alanlarda Çalışan Diğer Kişiler Deklarasyonu"nun, BM Genel Kurulu'nda nihai oylamaya sunulmasına karar verildi. Ve bu deklarasyon 18 Aralık tarihinde BM Genel Kurulu'nda oylanarak kabul edildi. 121 kabul, 54 çekimser ve 8 karşı oyla karar kabul edilmiş oldu.
Çekimser oy veren ülkeler arasında bilin bakalım kim var? Evet bildiniz, köylüyü, çiftçiyi ancak seçim dönemleri hatırlayıp dilinden düşürmeyen ama onların ne haklarını tanıyan ne de şartlarını iyileştiren Türkiye...
Deklarasyonun kabul edilmesinin hemen ardından Çiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu'ya, "Neden Türkiye çekimser oy verdi" diye sordum, bana şunları aktardı:
"10 yıldır çiftçiler mücadele ediyor. Uluslararası çiftçi hareketi Via Campesina çatısı altında çalışmalar götürülüyordu. Bu çabalar aşamalı biçimde tartışmaya açıldı. Deklarasyon 30 ana başlık içeriyor. Burada köylü ve köyde yaşayan insanların hakları gözetiliyor, yani balıkçılar, mevsimlik işçiler hatta köyde sanatla uğraşanlar buna dahil. BM kararlarının ülkeler tarafından iç hukuk düzeyine taşınması gerekiyor. Hangi ülkeler iç hukuk düzeyine taşıyacak göreceğiz. Türkiye çekimser oy veren ülkeler arasında. Türkiye, köylü haklarını tanımayan, köylünün tasfiye edilmesini ve tarımın şirketleşmesini isteyen bir rotada ilerliyor. ABD, İngiltere, Avustralya gibi ülkelerle birlikte hareket ediyor. Ama artık haklarımızı biliyoruz, bundan böyle neden haklarımızı gasp ediyorsunuz, neden çekimser davranıyorsunuz diyeceğiz, İnsan Hakları Komisyonu'na baskı yapıp iç hukuk haline getirin diye talepte bulunacağız. Haklarımızı canlı tutmaya ve gündeme taşımaya çalışacağız."
Deklarasyonun nihai olarak kabulüyle birlikte dünya çapında çiftçilerin, köyde, kırda çalışanların haklarıyla ilgili önemli bir dayanak ortaya çıkmış oldu. Dünya çapında köylülerin ve diğer kırsal toplulukların haklarıyla ilgili mücadelelerinde yeni ve umut vaat eden bir döneme girildi. Dünyanın her bölgesinden köylü topluluklarının daha da güçlenmesi, küçük çiftçilerin ve üreticilerin küresel gıda devlerine ve tekellerine karşı korunması açısından önemli bir gelişme.
Köylülerin toprak, su, tohum ve diğer doğal kaynaklara erişimi bu saldırgan ve yayılmacı endüstriyel gıda tekelleri sebebiyle giderek zorlaşıyor, köylü, çiftçi ve yerel toplulukların üretim kaynaklarına erişimlerinin iyileştirilmesi şart. Kırsal kalkınmanın önemini ve sürdürülebilir olmasını yakın gelecekte muhtemelen çok daha fazla konuşuyor olacağız.
Bu deklarasyonun çıkması için çok emek harcayan Via Campesina, karardan sonraki açıklamasında şu ifadelere yer veriyor:
"Bu deklarasyon, köylülerin ve kırsal bölgelerdeki diğer çalışanların haklarının garanti altına alınması için önemli bir araç. Tüm devletleri beyannameyi duyarlı ve şeffaf bir şekilde uygulamaya, köylülerin ve kırsal toplulukların toprağa, tohumlara, suya ve diğer doğal kaynaklara erişimini garanti etmeye davet ediyoruz."
Bu deklarasyonla artık dünyanın dört bir yanındaki köylüler harekete geçecek, ülkelerinde politika ve stratejilerin oluşturulmasında daha etkin bir rol alacak. Arazi gaspı, zorla tahliye, cinsiyet ayrımcılığı, gıda endüstrilerini önceleyen kırsal kalkınma politikaları ve köylünün, çiftçinin kriminalizasyon yoluyla haklarının elinden alınması deklarasyonun resmi olarak tanınmasıyla zorlaşacak.
Sofradaki küresel gıda tekellerinin diktasına karşı çiftçinin bu zaferi önemli bir kazanılmış hak.