Armağan Kargılı
Çözüme darbe, çatışmaya destek Putin’den mi?
Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek, Yeni Düzen gazetesi’ndeki Kendini Gerçekleştiren Kehanetler başlıklı yazısında, "Saplantılı milliyetçilerin dünyasında uzlaşma, "ihanet" olarak görülüyor" diyor. Kızılyürek, bu yılın mayıs ayında yapılan seçimlerde Kıbrıs Cumhuriyeti’nden Avrupa Parlamentosu’na milletvekili olarak seçildi. Kendi durumunu bir başka yazısında da şöyle tanımlıyor:
"Ben, Avrupa toplumlarının en küçük parçasından geliyorum. Benim içinden çıktığım toplumun hükümeti, tanınmıyor ve bilinmiyor. Bir de geldiğim ülkenin hükümeti var ki, o da benim içinden çıktığım toplumu görmüyor, bilmezlikten geliyor…"
Yıllar yılı Kıbrıs’ta barış, çözüm ve iki toplum arasında uzlaşma çalışmalarıyla tanınan Kızılyürek, parlamentonun eminim önemli seslerinden birisi olacaktır. İşi zor, şimdiden başarılar...
Herkesin Van, Mardin ve Amed belediyelerine kayyım atanmasını konuştuğu günlerde sarayda yapılan bir görüşme, Türkiye devletinin Kıbrıs ve Kürt sorununa bakışının nasıl da aynı olduğunu bir kez daha ortaya koyar gibiydi. Erdoğan, Kıbrıs Başbakanı Ersin Tatar ile görüştükten sonra bir açıklama yaptı. Kıbrıs’ın millî bir mesele olduğuna ve asla da taviz verilmeyeceğine ilişkin kullandığı dil, Kürt sorununda kullandığı dilden ne aşağı ne de yukarıydı.
Bundan birkaç yıl önce, Kızılyürek’le Kıbrıs’ta çözüm umudunun yeşerdiği günlerde konuşmuştum. Doğu Akdeniz’deki doğalgaz yataklarının Avrupa’ya taşınması projesinin sonunda Kıbrıs’ta çözümü bir seçenek olarak zorlayabileceği üzerinde duruluyordu. Olmadı, sorun genişledi, uluslararası bir hal aldı.
Kıbrıs etrafındaki gaz yatakları, çok uluslu enerji şirketlerinin iştahını kabarttı. ABD'nin Noble ve Katar ortaklı Exxon Mobil şirketlerinin yanı sıra İtalyan ENI ve Fransız Total şirketleri Kıbrıs ile yaptıkları anlaşmalar çerçevesinde bölgede faaliyetlerini devam ettiriyorlar.
Bu yılın başında da Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır, Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nu kurduklarını ilan ettiler.
Şimdi Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na verilen bir ruhsatla iki sondaj gemisi Türkiye’nin savaş gemileri eşliğinde KKTC çevresinde gaz arama faaliyetleri yürütüyor.
Yani Türkiye, bölgede faaliyet gösteren Exxon Mobil ve Noble sayesinde ABD ve Katar’la, Doğu Akdeniz Gaz Forumu üyeleri Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır’la karşı karşıya gelmiş durumda. Yunanistan, Kıbrıs ve İtalya’nın üyesi olması nedeniyle AB de Türkiye’ye tepkili.
Doğalgaz pazarının en önemli aktörleri başta Rusya, İran ve Katar olarak biliniyor. Katar, Exxon Mobil aracılığıyla Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerin içinde.
Doğu Akdeniz gazı, ambargolar nedeniyle kendi gazını bile dünyaya pazarlamakta güçlük çeken İran’ın pek ilgi sahasındaymış gibi görünmüyor. Ama Rusya için durum farklı. Rusya, yıllardır doğalgaz kaynaklarını bir şekilde Avrupa’ya ulaştırmak istiyor. Türkiye üzerinden geçecek Mavi Akım, Rusya’nın ve Türkiye’nin bel bağladığı bir proje olarak önemini koruyor.
Kısacası, Doğu Akdeniz doğalgaz kaynaklarının Avrupa’ya ulaşması demek en azından bir süreliğine de olsa -küresel ölçekte bakıldığında yatakların yeterince zengin olmadığı hesaplanıyor- Avrupa’nın Rusya’ya olan bağımlılığına ket vuracak.
Türkiye, birçok konuda olduğu gibi Kıbrıs konusunda da yine devlet paradigmasına sarıldı. Bugüne dek, adada yerleşik 40 bin Türk askerinin geri çekilmesi ya da azaltılması konusunda adım atmadığı gibi şimdi ada etrafına savaş gemileri yerleştirdi. Hem de gaz arama çalışmalarını yürüten şirketlerine destek olmak üzere, ABD’nin 6. Filosu da bölgedeyken.
Bu pencereden bakıldığında Kıbrıs’ta çözüme karşı çıkan Türk milliyetçilerinin Putin tarafından desteklenmediğini kim söyleyebilir?
Bu yorum, Kıbrıs’ta Rum tarafının da Türk tarafını görmezden geldiği, çözümden yana bütün girişimleri baltaladığı gerçeğini gölgelemiyor. Tam tersine etnik kökenine bakılmaksızın milliyetçiliğin uzlaşmayı ihanet saymasının topyekûn bir örneği Kıbrıs.
Bir başka örnek de Türk devletinin Kürt düşmanlığı üzerine. Suriye’de duvara karşı hızla yol alıyor Türkiye. Çarpıcı bir başlık Rusya’da başkanlık kararnamesi ile kurulan Rus Uluslararası İlişkiler Konseyi program koordinatörlerinden Ruslan Mamedov’un Al Monitor’daki yazısından: Türkiye’nin Suriye’de Ruslarla çatışması neden Rusya için iyi bir haber olabilir?
Ruslan bazı uzmanların da görüşüne yer vererek özetle şu noktaların altını çiziyor:
Türkiye’nin Kürtlerle çatışması durumunda eğer ABD, Kürtleri koruyamazsa o zaman Kürtler de Rusya’ya yanaşır. Güçlenen Moskova, Kürtlerle Esad hükümeti arasında yeniden yakınlaşma sağlayabilir. Moskova’ya göre Kürtler, Suriye hükümeti ile anlaşmaya varmak için ulaşabileceklerinin de ötesi bir pozisyondalar. Türkiye’nin operasyonu, belki de bazı konuları yerli yerine oturtmak için yardımcı olur. Kürtler de Şam’ın şartları konusunda daha esnek olurlar.
Yani zayıflayan Kürtler, Şam’ın kendilerine dayattığı şartları kabul ederler.
Rus yönetimi, uzun zamandır Esad yönetiminin Suriye’de istikrarı sağlamasını destekliyor. Bunu yapmanın yolu da Türkiye’yi ve ABD’yi Suriye’den uzaklaştırmaktan geçiyor. ABD Başkanı Trump, Suriye’de kalmak istemediğini her fırsatta dile getiriyor. O, ikna edilmiş zaten. Şimdi sıra Türkiye’de. Ama Türkiye’yi Suriye’den çıkarmadan önce ona Kürtleri zayıflatma görevi -hem de hiç destek vermiyormuş gibi görünerek- verilmiş anlaşılan.
Türkiye’nin istikrarsızlığı, müttefikleri ile sürekli çatışma halinde olması Rusya’nın lehine. Sadece enerji politikaları açısından da değil, S-400’ler sayesinde NATO ile ilişkilerini zayıflatması da yine Rusya’nın başarısı. Kısacası Rusya, Erdoğan ve onun milliyetçi ittifaklarına verdiği destekle dış politikada elini güçlendiriyor.
Çoğu Putinci milliyetçilerin kayyımları hararetle savunmasının ardında da bu destek olmasın?