İnci Hekimoğlu
Darbeci güçler var tabii
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in "Saray rejiminin, saray düzeninin sonu geliyor. O son bu Atatürk'ün kemiklerini sızlatacak bütün bu atamaları… Bütün bu liyakatsizliklerin de sonunu getirecek. Herkes şunu bilsin bütün devlet memurları. Görevini devlet memuru gibi yapan devlet memurları… Hangi ülkeye hizmet ettiğini bilen çok değerli bürokratlar hiç korkmasınlar. Türkiye Cumhuriyeti devleti gelir, saat gibi işlemeye başlar" sözlerinden "darbe" anlamı çıkar mı?
Ya CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun şu sözlerinden: "Önümüzdeki süreçte bir erken seçimle veya başka bir şekilde… İktidar değişikliği değil bir sistem değişikliğine gidişatı görüyorum ve böyle olacaktır."
Her iki konuşmanın da ortak noktası; Cumhurbaşkanlığı Sistemi denen rejimin değişmesi gerektiğine ve iktidarın her fırsatta atıf yaptığı "milli irade"nin desteğini çektiğine vurgu yapması.
İlginç olan bu denli zorlama bir darbe yorumunu, medyalarında da ısrarla sürdürmeleri. Mağduriyet yaratmanın bütün lütuflarını gördüler ama bu dönemin de bittiğini, seçmende bir karşılığı kalmadığını yerel seçimlerde anlamış olmaları gerekirdi.
Nitekim kamuoyu araştırma şirketlerinin açıkladığı son rakamlar da oy kaybının sürdüğünü gösteriyor.
MetroPoll Stratejik ve Sosyal Araştırma Merkezi’nin Nisan ayındaki araştırmasında salgın sürecinde en başarılı bulunan kişiler arasında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca birinci, Bilim Kurulu ikinci sırada yer aldı. Üçüncü sıraya yerleşen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ise 8.18 puan ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı geride bıraktı.
Araştırmada, maske temin etme konusunda sorun yaşadığını bildiren seçmenlerin yüzde 41’i AKP’li, yüzde 53.2’si MHP’li.
"Biz bize yeteriz Türkiyem" kampanyasına katılım konusundaki soruya da AKP’lilerin yüzde 57.7’si, MHP’lilerin yüzde 53.3’ü katılmadığını belirtmiş.
Bir başka çarpıcı sonuç da zaten işsiz olan yüzde 42’lik kesimle birlikte salgın sürecinde işsizlerin oranı yüzde 76 olmuş.
Bilim insanlarına göre daha salgının ortasına bile gelmemişken oluşan bu tabloya, çalışmak zorunda bırakılanların hayatlarındaki korona kayıplarını ve yaşanan dramları da ekleyince iktidarın oy kaybetmesinden daha doğal bir şey yok.
Sorun şu ki, siyasetin olağan akışı içinde var olan seçim kaybetme olasılığı bu yönetim sistemi için kabul edilebilir bir seçenek değil. O halde ilk yapılması gereken bütün muhalif kesimleri darbecilikle suçlayarak tehdit etmek. Darbeci olmakla suçlanmak, delilsiz yargılamalar demek, sahte itirafçılarla hapse atılmak demek, hatta katledilmek demek. Hatırlarsanız, ‘FETÖ kalkışması’ sonrası 696 Sayılı KHK ile "15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasındaki eylemlere müdahale eden sivillerin cezai sorumluluğu" kaldırılarak, "sonrasında" sözcüğü ile iktidar için "işlevsel" bir zemin yaratılmıştı.
Hatırlarsanız Şubat başında RAND Corporation’ın raporu ile bir kez daha darbe söylentileri gündeme gelmiş, raporda "anahtar muhatap" olarak Hulusi Akar’ın isminin geçmesi üzerine tartışma çıkmıştı.
Daha iki buçuk ay önce, iktidar ortakları darbe söylentilerine şu yanıtları vermişlerdi:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19 Şubat’ta AKP Meclis Grup Toplantısı'nda "Darbe tehlikesi hazırlığı varmış gibi gündemler, Türkiye'yi ana hedeflerinden saptırmaya dönük bir yaklaşımdır" diyor,
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu "Türkiye'de darbe yapabilecek ne kimse var, ne de bir kurum var. Birtakım mahfiller tahrik ediyor, tahrik etmeye çalışıyor" diyor,
MHP Genel Başkanı Bahçeli "Yeni bir darbe ihtimalini dillendirmek bile bu ülkeye, bu millete nankörlük ve nimet bilmezliktir. Bilinmelidir ki, bu kanlı ve köhne sayfa açılmamak üzere kapanmıştır" diyordu.
Şimdi iktidarın durup dururken "darbe" silahına sarılmasının bir nedeni "yönetememek" ise bir diğer nedeni de sanki CHP üzerinden başka güçlere mesaj vermek. Kuşkusuz CHP’nin darbe yapabilecek ne devlet içinde ne devlet dışında hiçbir gücü olmadığını en iyi onlar biliyor. Darbe yapabilecek gücün devlet içinde yer alması, emrinde silahlı güçlerin bulunması, yerellerde silahlı milislerinin hazırda olması gerekir.
Böyle bir organizasyonel güç CHP’de yok ama darbe yapabilecek organizasyona sahip başka odaklar var.
Bir TV kanalında değerlendirmeler yapan CHP milletvekili Yunus Emre "iktidar içinde İslamcılıkla-Milliyetçilik arasındaki çatışma"dan söz ediyor ve Süleyman Soylu ile Pelikancılar arasında görünür hale gelen güç gösterisini örnek olarak gösteriyordu.
MHP ile AKP arasındaki zoraki birliktelikte çıkan sancılar çeşitli zamanlarda medyaya da yansımıştı. Seçim gecesine kadar Erdoğan’a siyasi tarihinin en ağır hakaretlerini etmiş Bahçeli, bir gecede fikir değiştirip Erdoğan’ı başkan yapmışsa, bir gecede fikir değiştirip iktidardan da indirebilir sonuçta. Değil mi?