Ahmet Nesin
Darbelerdeki sivillerin rütbeleri ne olacak
Darbeler, kimisinin başının belası, kimisinin de can simidi ama belli bir kesimin, demokratların, sosyalistlerin, Kürtlerin her zaman düşmanı. Bugün Şili’de Allende iktidarının darbeyle son bulduğu gün, yarın da 12 Eylül darbesinin yıldönümü.
Ben 12 Mart 1971 darbesinden sonra yurt dışında okumak zorunda kalmıştım, çünkü okulda ve mahallede yapılan baskılar dayanılır gibi değildi. Darbe oldu, babam ve Oktay Kurtböke (Cumhuriyet Gazetesi yazıişleri müdürü) gözaltına alınmışlardı. Oktay ağabeyin yeğeni Petek de sınıf arkadaşım, edebiyat hocası Gültekin bey girdi sınıfa ve "Hapsedilenlerin hepsi idam edilmeli" diyerek bize baktı. Tam kalkacağım, Sabri’yle Celal’in arasındayım, beni iki kolumdan zaptettiler.
Hiç dersine bile girmediğim bir İngilizce öğretmeni, başka bir sınıfta "Babası ülkenin, oğlu da okulun içine ediyor" demiş. Doğal olarak haberim yok ama öğle tatilinde bana garip davranıyorlar, bakıp bakıp fısıldıyorlar. İlkokuldan sınıf arkadaşım Ayşegül de o sınıfta, onu sıkıştırdım neler olduğu konusunda ve sonunda söyledi. İlkokulda da babam gözaltına alındığında 3’er gün 2 kez sınıftan kovulduğumdan, Ayşegül durumumu en iyi anlayan insandı.
Koşarak öğretmenler odasına gittim ve tam çıkarken yakaladım öğretmeni ve ondan sonra olan oldu. Araya girmeselerdi, sanırım yaşamımda ilk kez bir kadını dövecektim. Beni eve gönderdiler ve babama anlattım. Babam "bir kadına nasıl el kaldırırsın" diye kızdı bana, söylendi, ben de ağlayarak odama gittim.
Babalar ve analar çocuklarının her yaşta kendileri gibi hareket etmesini isterler, onlar gibi yanıtlar vermelerini beklerler. İyi de bu olası değil, bunları yaşarken ben daha 14’üme girmemişim, ilkokulda da 11’ime basmamışım. Yatağıma uzanmış ağlarken birden babamın hiddetli sesiyle fırladım, okulun sahibini aramış (Gazeteci Kahraman Bapçum) ve "yarın okula tüfekle geliyorum, umarım o kadını görmem" diye bağırıyor.
Beni aldı bir telaş, babamda tüfek varmış da haberim yokmuş ve benim yüzümden birisini vuracak. Ama bir yandan da hem mutluyum, hem de gülüyorum, çünkü babam bana kızdığı olayın aynısını yapıyor.
Annem yıllar sonra anlattı, babam bizi yurt dışında okutmaya o gece karar vermiş. Ben orta son’da olduğumdan (Orta 2 çift dikiş), lise amaçlı gidebilirim ama Ali St. Joseph’de hazırlık okuduğundan ve benim gibi 1 yıl çift dikiş yaptığından 1 yıl sonra çıktı. İkinci anlattığı da babamın bana daha çok kızma nedeniydi, aynı kendisi gibi olduğumdan korkuyormuş. Öğretmene gösterdiğimiz tepki birbirinin neredeyse aynıydı ve annem bunu söyledikten sonra geçmişe doğru kurcaladım ve haklıydı. Annemin bunu babam yaşarken söylemesini çok isterdim, babamla bunu saatlerce konuşur, tartışırdım.
Bu arada Ali’ye de beden hocası saldırmıştı, tarih öğretmeni de Necip Fazıl Kısakürek’in kız kardeşiydi ve ikmale bırakmak için elinden geleni yapıyordu. Oysa Necip Fazıl, babam hapisten çıktığı ve iş bulamadığı bir dönemde kendi çıkardığı Büyük Doğu Dergi’sinde yazmasını önermiş ve kısa bir dönem de olsa geçimini kazanmasını sağlamıştı.
Dün 28 Şubat darbesini (Ben darbelere değişik isimler takılmasını doğru bulmuyorum) yapan üst düzey komutanların rütbeleri sökülmüş. Karşı mıyım, hayır değilim ama o rütbeleri sökenler, bugün yaşadığımız 15 Temmuz darbe girişimine karşı darbe yapıp da bugün Taliban’ın dünya görüşüyle bir farklarının olmadığını söyleyen Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında değiller mi, yani bugünkü komuta sizce darbeci değil mi?
Sanırım bütün sorun içimizdeki darbeci mantığını taşıyanlarla hep birlikte yaşıyor olmamız. Şu an TV programlarında 2 grup var, biri hâlâ Ergenekon ve Balyoz’cuların ne kadar vatansever olduklarını söylerken, bir grup da 28 Şubatçıları savunuyor. Bir başka grup Erdoğan’ın darbesini savunuyor, diğeri de karşı çıkıyor ama her birinin sevdiği ve benimsediği bir darbe mutlaka var.
Bu darbe basında da var, Ragıp Duran geçen gün çok güzel bir yazı yazmış "Medya’da da Darbe Olur" diye. Hatta kimi darbeler var, darbesiz darbe, makama oturur oturmaz yaparsın, darbeye gerek bile yoktur.