demirtaş demirtaş’tan ibaret mi?

Birliğin, ortaklığın, 'ortak aday'ın da pekala mücadele içinde ortaya çıkacağının işaretlerinden biri demirtaş’ın gördüğü itibar

yok efendim, batı mursi’nin durumuna ses etmemiş de, demirtaş’ı savunuyormuş. kısaltma yazılınca tam anlaşılmıyor galiba, olaylar avrupa insan hakları mahkemesi’nde cerayan ediyor, mursi ile ilgili bir başvuru yok çünkü mısır avrupa konseyi’ne üye değil, hatta avrupa’da değil. belki bu etkili olmuştur?

"batı"nın türkiye sağı için flu bir propaganda malzemesi olduğu o anlardan birinden geçiyoruz; hem aihm fenaydıysa, bizzat tayyip redoğan’ın kendisi neden defalarca başvurdu ki?

avrupa insan hakları mahkemesi, 1959 yılında, avrupa insan hakları anlaşması’nın 19. maddesine dayanarak kurulmuş, ilk üyeleri avrupa konseyi danışma meclisi tarafından seçilmiş. mahkemenin yargılama yetkisi 47 devlet tarafından kabul edilmiş ve 1998’den beri, avrupa insan hakları komisyonu’nun bir kurumu olarak işlev görüyor. türkiye cumhuriyeti dışişleri bakanlığı’nın sitesinde konu şöyle anlatılıyor:

"AK 1949’da kurulmuştur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 1950’de imzaya açılmış, 1953’te yürürlüğe girmiştir. Taraf ülkelerin AİHS’ye uyumunu denetlemek amacıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) oluşturulmuştur.

Türkiye AK’nın kurucu üyeleri arasında sayılmaktadır. AİHS’nin denetim sürecine bireysel başvuru hakkını 1987’de ve AİHM’nin zorunlu yargı yetkisini 1990’da kabul etmiştir. Ülkemiz, ulusal düzeyde yürütülen reform çalışmalarında, Sözleşme hükümlerini ve Mahkeme içtihadını temel almaktadır. Anayasa Mahkemesi de, AİHM kararlarının ulusal yargı sistemimiz tarafından esas alınmasını öngören bir karar kabul etmiştir."

gördüğümüz gibi, hiç karışık bir durum yok, bağlıyor. bunu demirtaş’ın tutukluğuyla ilgili kararlaştırılan tazminat ödenirken daha net göreceğiz. ama bir sorun bakalım, hukuk, yasalar bağlıyor mu?

avrupa’nın demokrasiyi temsil ettiğini, avrupa ile kurulacak ilişkilerin türkiye için demokrasinin garantisi olduğunu, batıdan uzaklaşmanın felaket sayılacağını düşünenlerden değilim. avrupa insan hakları mahkemesi’ne, herhangi bir mahkemeden daha fazla anlam yüklemeyi, tutarlılık atfetmeyi de gerçekçi bulmam ama bu karar bütün bunlardan bağımsız olarak çok önemli bir araç, bence.

çünkü demirtaş’ın tutukluluğu, sadece onunla ilgili bir konu değil, sadece hdp ile ilgili bir konu bile değil. hem bir hukuk meselesi olarak hem de onun türkiye siyasetindeki yeri bağlamında. sol içi demokrasinin, birliğin ancak diplomatik görüşme masalarında sağlanacak bir şey olduğuna dair bir görüş, her nedense hasıl oldu. oysa birliğin, ortaklığın, "ortak aday"ın da pekala mücadele içinde ortaya çıkacağının işaretlerinden biri demirtaş’ın gördüğü itibar. (ve bunun parti içinde de tartışmaya açılması, ancak tutukluluğunun son bulması halinde yakışıklı olur diye düşünüyorum, bilmem partililer ne der?) 24 haziran seçimlerinde, hdp ile demirtaş’ın aldığı oy miktarının farklılığı da bizzat o birlikte hareket edebilme ihtiyacından, gerçekçi olmasa da "noktayı ilk turda koyma" arzusundan kaynaklanıyor. bırakın "sahaya inmeyi", seçim sandıklarının civarında zaman geçirmiş herkes bunu biliyor. diyelim ki, parti formunda örgütlenmiş insanlar – pek bir faydası, sonucu olmadığına dair bu kadar çok alamet olduğunda bile- seçimlere bigâne kalma lüksüne sahip değil, yine diyelim ki, yerel seçim genel seçimlerden farklı bir anlam taşıyor. yine de, bir seçimin elimizdeki, önümüzdeki mücadele olanaklarını gölgelemesine izin vermemek doğru olur.  

çünkü şu açık bence; demirtaş’la ilgili aihm kararı, siyasete hukukdışı müdahalelere karşı verilecek mücadelede çok önemli bir moment, bir kampanyanın temeli olabilir. nitekim birçok yerde hdp’liler basın açıklamalarıyla sokağa çıkarak ilk adımı attı. ve devamını daha geniş bir birliğin getirmesini ümit ediyorum; malum, umutsuz yaşanmıyor.  

peki bu konuda chp’ye bir görev düşmez mi? siyasetin ahlak ve ilkelerle ilgili olmadığının farkındayım, tabii. yoksa chp’ye, -hdp’li vekillerin cezaevinde olmasıyla ilgili suç ortaklığından dolayı- düşse düşse utanç düşer. ama işte, o ayıbı düzeltmenin mümkün olduğu an bu, aynı zamanda. çünkü chp’nin bu ayıbı düzeltmeye ilkesel değil faydacı sebeplerle ihtiyacı var.

chp yöneticilerinin üyelerini de, seçmenlerini de tanımadığına, onları genel merkezde, ilçelerde falan dolaşan kravatlı adamlar gibi sandığına, hatta korkarım böyle bir meselesinin bile olmadığına yönelik çok emare var. ve hdp ile ilgili düşünüp hareket ederken iki temel öncelikle hareket ediyorlar: ulusalcı kemik seçmenlerinin tepkisini çekmemek, iyi parti’ye kayan mhp oylarını toplamak.

chp’nin kemik seçmeni, demirtaş’ın, aihm kararı uyarınca serbest bırakılmasının talep edilmesi üzerine oyunu çekmez; bu onlarda muharrem ince’nin yarattığı hayal kırıklığından daha fazla bir etki uyandırmaz. hele de hukuka sahip çıkmanın, akp karşıtı mücadeledeki rolü anlatılırsa (çükü iş demirtaş’la sınırlı değil, geçen de istanbul belediyelerinden sorumlu sayıştay grup başkanı görevden alındı, mesela).

şunu unutmamalı, yerel seçimde her sandıktan tek bir aday çıkacak. ve chp, eğer şu an elinde olan belediyeleri kaptırmamak istiyorsa sadece iyi parti’nin değil aynı zamanda hdp’nin oylarına da talip olmak zorunda. hdp’nin mhp’den de, iyiparti’den de fazla oy aldığını hatırlatayım.

sizce chp, demirtaş’ın tutukluluğuna dair aihm kararı konusunda hiç ses çıkartmadan hdp seçmeninden oy isteyebilir mi, alabilir mi? mesele diyelim ki, ahlak değil, ilkeler değil, demokrasi mücadelesi değil, hukuka sahip çıkmak değil; seçim aritmetiği, oy hesabı… sizce, böyle bir şey olabilir mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi