ayşe düzkan
deniz’in 6. filo’yu kovduğu yaşta
melih bulu’nun boğaziçi üniversitesi’ne rektör atanmasıyla başlayan süreç bundan sonra nereye evrilirse evrilsin, bulu rektör değil kayyum muamelesi görecek ve tarihe böyle geçecek. ve bu anlamda hocasıyla, öğrencisiyle boğaziçililerin akıl, cesaret ve emekle ördükleri bu direniş, nasıl sonlanırsa sonlansın başarılıdır. rektör yardımcılığına atanan deva partisi kurucu üyesi oğuzhan aygören’in görevi kabul etmemesi de bu direnişin başarısıdır. yoksa hdp dışındaki muhalefet partileri konuyla ilgili sınıfta kalmak ne kelime, vizelere bile girmedi. (zaten biliyorsunuz, vampir için sarımsak neyse, chp için de "dini hassasiyetler", "kutsallar" gibi ifadeler o.)
(bu arada şuna da değinmek isterim; bu türden eleştirileri, bu partilerden bir şey beklememek gerektiği argümanıyla eleştirenler var. onlara, hesap sormanın da bir tür teşhir anlamına geldiğini hatırlatmak istiyorum. çünkü eleştirinin amacı ne kadar akıllı, bilinçli, öngörülü olduğumuzu ispat etmek değil, başkalarını ikna etmek.)
rektör atamasını eleştiren –hdp dışındaki- partiler, hadi diyelim, gaflete düşüp pazartesi günü ve gecesi, boğaziçi üniversitesi’nde bulunup direnişe destek olma momentini kaçırdılar, salı günü kadıköy’de neden yoktular! kılıçdaroğlu bu soruya "kaosa sebep olmamak için" diye cevap verebilir, tabii!
bu direnişi örgütleyen öğrencilerden "çocuklar", "masum gençlerimiz" falan şeklinde bahsetmek onların iradesini hiçe saymak. bu insanlar, bilgileri, yaratıcılıkları, öngörüleriyle önemli bir iş yapıyor. birçoğu belki kolluğun ne kadar acımasız olabileceğini ilk kez görüyor, ihtimal ki 1990’lı yıllarda hatta geçtiğimiz altı yılda kürtlere yapılanlardan bihaber... ve bütün bunlarla birlikte, hatta bunlara rağmen, tarihi bir direnişin mimarı oluyorlar. ama bu öğrencilerin üniversite sınavlarında yüksek puanlar almış olmasının, bu üniversitenin türkiye’nin en iyi eğitim kurumlarından biri olmasının falan konuyla ilgisi yok! üniversite, hocası ve öğrencisiyle kayyuma karşı sesini yükseltti ve isterse hiçbir sınava girmemiş, tahsil hayatı boyunca hep sıfır almış olsun, hiçbir insan polisin çenesini kırmasını, onu yerde sürükleyerek gözaltına almasını hak etmiyor! ama şunu da biliyoruz, bütün o şiddete rağmen, saldırıyı da göze alarak sokakta yürürken, otomobillerden, evlerden destek verilmesinin mutluluğu çok şeye değer! çok canları yandı, çok zor bir zamandan geçiyorlar ama geriye o mutluluğun hatırası ve sesini yükseltmiş olmanın onuru kalacak.
gazete duvar’ın haberine göre, melih bulu’nun kayyum atandıktan sonraki ikinci faaliyeti –ilki yardımcı vb. atamak- kadın araştırmaları ve lgbti+ kulüplerinin ortak kullandığı odanın kilidini değiştirmek olmuş, anahtarın da kulüp yöneticilerine ve danışman öğretim görevlilerine verilmemesi kararını almış. bu sebepsiz değil. bu üniversitede 1990’lı yılların başında feminist kadın çevresi kuruldu, 1990’ların sonundan itibaren de lgbti+ çalışmaları var. blgbti+ kulübü danışman hocası can candan, o süreci şöyle anlattı: "Boğaziçi Üniversitesi’nde ilk "eşcinsel" topluluğu 90’lı yılların sonunda e-mail grupları üzerinden örgütlenmeye başlayan LEGATO’dur. Sonraları lezbiyen ve gey örgütlenmesi olarak çeşitli etkinlikler düzenleyen topluluk bir süre sonra dağılınca 2009 yılının bahar döneminde "LGBTT" örgütlenmesi olarak LuBUnya kuruldu. Çeşitli etkinliklerle her geçen gün kampüste görünürlüğünü arttıran LuBUnya Aralık 2014’te Boğaziçi Üniversitesi Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks Çalışmaları Kulübü adını alarak üniversitenin öğrenci faaliyetleri ana tüzüğü altında faaliyet gösteren bir aday öğrenci kulübü hâline geldi. Aralık 2014 sonrasında, Öğrenci Faaliyetleri Tüzüğüne göre 3 dönem geçtiğinde resmi statüye kabul edilmesi gerekiyor ve bunun için 26 Nisan 2018'de buna yönelik bir sunum gerçekleştiriliyor. Tüm hazırlıklar bu tarih ile bitmiş oluyor yani. Ancak rektör Mehmed Özkan döneminde resmi kulüp haline gelemiyor. Bu nedenle de sormalarımıza rağmen aday kulüp statüsünde kalıyoruz... Sonra da geliyoruz Melih Bulu dönemine..."
bu iki hareket üniversitedeki demokratik hareketin en önemli bileşenleri, bir kere daha hatırlatmak istiyorum, cinsiyete dair meselelere kör bir demokrasi mücadelesi yok. çünkü –bir talep olarak yeterli olmasa da- demokrasi, ifade ve siyaset yapma özgürlüğüyle sınırlı bir konu değil, insanların varoluşlarını, kimliklerini özgürce yaşamasıyla mümkün. bugün için daha önemli olan nokta şu; islamcılık adlı siyasal projenin birincil hedefi kadınların denetim altına alınması ve lgbti+’lerin imhası! iktidar ne kadar islamcıysa o kadar kadın ve lgbti+ düşmanı, kayyumu da farklı değil!
naziler yahudileri, şadayla yani iki üçgenin iç içe geçmesiyle oluşturulan altı köşeli yıldızla işaretleyip binlercesini katletti. (ama sadece yahudileri, komünistleri, anti-faşistleri değil, pembe üçgenle işaretlediği eşcinselleri de katletti.) bugün islamcılığın yahudisi lgbti+’ler, onlara sahip çıkmadan anti-faşizm yok! (şu ünlü papazın hikâyesini anlatmayacağım.)
son olarak şunu söylemek istiyorum; boğaziçi direnişini ören insanların kolayca manipüle edilebileceğini sananlar, aslında siyaseti başkalarını manipüle etmek sanıyorlar. marifet deniz gezmiş’in fotoğrafıyla poz vermek değil, o ve arkadaşlarının 6. filo’yu kovması gibi, bugün kayyuma karşı sesini yükselten denizlere sahip çıkmak, bugün, burada, şimdi. geri duranı tarih unutmaz, o çocuk sandıklarınız hiç unutmaz.