Deprem ve siyaset

Bu yaşanan acı, hayatımızın parçası olacak. Fakat umutsuzluğa kapılmadan bu yaşananların tekrarı yaşanmaması için imkânın ve çözümün en başta kendimizde olduğunu asla unutmamalıyız.

”Çiçeklerin narin güzelliği, gün batımının lezzetli kederi, gökyüzünde usulca kayan ak bulutlar, denizlerin menevişli kıpırtısı, toprağı yemyeşil bir buğu gibi kaplayan ağaçların sevinç veren görüntüsü yüreğinizi yumuşatmasın, onlar deprem, volkan fırtına, sel gibi büyük felaketleri gizlemek için yaratılmıştır.”

Ahmet Ümit

Depremden önceki hafta sonu, Adana Demirspor – Fenerbahçe maçı sonrası yaşananlar ve Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un açıklamaları üzerinden “Spor ve Siyaset” başlıklı bir yazı yazmayı planlıyordum. Fakat 6 Şubat sabahı öyle bir acı ile uyandık ki artık ne spor ne başka bir konu yazacak durumda değildik. Geçen hafta ruh halim, köşe yazısı yazacak kadar cesur değildi. Ancak bu hafta yazabilecek gücü kendimde bulabildim. Okuyucu dostlarımın affına sığınmış olayım.

6 Şubat Maraş depremini Amerika’da yaşayan kuzenimin telefonuyla öğrendim ve arkasından Beyrut’tan kuzenim aradı. Beyrut’taki kuzenim depremi hissettiklerini ve sokakta olduklarını söyledi. Kaygısı ve telaşı sesinden çok belliydi. Yaşanan bu felaket sonrası bir kez daha anladık ki doğa ana, insanlığın koyduğu sınırları tanımıyor.

Depremde yaşananların canlı görüntülerini gördüğüm andan beri herkes gibi ben de üzüntü ve korku içindeyim. Sanırım bugünlerde sadece depremi yaşayanlar değil, ülkedeki herkes travmatik bir ruh haline büründü.

1999 depreminde ailemin Çınarcık’ta oluşundan dolayı sabahın erken saatlerinde İstanbul’dan Çınarcık’a gitmeyi başarabilmiştim. Çınarcık’a ulaştığım anda gördüğüm manzarayı asla unutamam. Doğa ananın gücünü hayatımda ilk defa o gün fark etmiştim. Ailemi İstanbul’a getirene kadar depremzedeler için elimden geleni yapmaya çalışmıştım. O günlerde yaşadığım acı hafızamdan asla silinmedi. Arkadaşlarımı hiç ama hiç unutamadım. Maraş depremindeki kayıplar görünen o ki Gölcük depreminin çok daha üstünde acıları yaşatıyor. Deprem bölgelerinden dönen arkadaşlarımın hepsinin sözleri ortak. Yaşanan bu travma belki de kalıcı olarak ruh hallerinde etkisini yıllarca sürdürecek boyutta.

Deprem olduktan hemen sonra Antakya Samandağ’da yaşayan dostlarıma ulaşmak için her yolu denedim. 2 gün sonra bazılarının öldüğünü, bazılarının enkazdan çıkarıldığını öğrendim. Her görüşebildiğim depremzede, “Murad medyada göründüğünden çok daha kötü” diyerek söze başlıyordu. Başta İstanbul’a ve tabii ki büyük şehirlere iç göçler çok olduğu için, deprem bölgelerinde dostlarımız ve yakınlarımız çok fazla. Yani depremin acısı, sadece genel bir insani acı olmanın çok ötesinde çoğumuz için.

Tüm bu acıların neticesinde Maraş depremi, ülkede her alanda kartların yeniden dağıtılacağı bir milat olacak. En başta siyasi, ekonomik ve sosyolojik değişiklikler olacağı muhakkak. Dayanışma ruhumuzun katlanarak büyüdüğü günlerden geçiyoruz. Yaşadığımız bu afet sonrası bambaşka bir boyuta geçtiğimizi her gün duygulanarak görüyoruz. Bu başlangıç, umarım el birliğiyle yeni yaşamı kurmanın bir adımıdır.

Deprem sonrası yaşanan eksikleri görünce insan ister istemez tepki veriyor. Koca şehirlerde arama kurtarmada kullanılacak ekipmanların olmaması, fay hattı üzerine kurulan havalimanı, tarihteki en eski limanlardan olan İskenderun limanı yanarken müdahale edilememesi ve belki de en önemlisi; insan kurtarma ekiplerinin yetersizliği depremin yıkımını yaşayanların feryatlarının arşa yükselmesine sebep oldu.

Bunlar gerçekten insani bir feryat. Fakat bu feryatları sadece vicdani ve insani sebeplere bağlamak yetersiz kalır. Bugün bu yaşananların, bu acıların net bir şekilde nedeninin siyasi olduğunu ıskalamak sorunlarımızı halının altına süpürmek olur. Bu acılarımızın en büyük sebebi SİYASİ.

Yaşananlar, yerel belediyelerin ve ülke iktidarının yetersizliğini de gösteriyor. 1999 depreminde yaşadığımız acı deneyimlerden ders çıkarmadan, fay hatları üzerine inşa edilen imarlar kabul edilemez. Olağanüstü bir durumda bile deprem bölgesine hemen intikal edebilecek helikopterlerin kullanılmaması afet yönetiminin yetersizliğini çok net gösterdi. Depremzedelerin devletin yanlarında olmadığını haykırdıkları çığlıkları hepimize çok şey anlattı.

Yaşanan yetersizlikleri eleştiren bir tweet attığınızda inanamayacağınız bir hızla troll hesaplardan linçe uğruyorsunuz. Ben de bir paylaşımım sonrası benzer bir troll saldırısına uğradım. Attığım tweeti sizlerle de paylaşmak isterim; “Yol yaptık, hastane yaptık. Ha gördük yolunuzu, hastanelerinizi.’’Bu paylaşım sonrası ne hikmetse internet ortamında ne kadar troll grubu varsa birbirine benzer ırkçı söylemlerle saldırdı. “Biz heykel yapmayız” minvalinde cümlelerle cevap yazdılar. E tabii Ermeni olmam da unutulmamış. Hemen arkasından Sayın Erdoğan’ın açıklaması geldi. “Günü geldiğinde bu provokatörler için tuttuğumuz defteri açacağız.” Bu açıklamayı ben de destekliyorum. Yalan haber yapan ve bununla nemalananlar bence de hesap vermeli.

Şimdi gelelim deprem sonrası yaşananlara. Deprem sonrası devlet güçlerinin yetersizliği, ezbere iktidar yanlısı olmayan herkesin ortak görüşü.

Adıyaman’da yakını göçük altında olan yurt dışından bir dostumuz aradı. Ben de Adıyaman’da olan HDP’den Kemal Bülbül vekilimi aradım. Kendisinden dostumuzun enkaz altında kalan yakını için destek rica ettim. Aldığım cevap çok acıydı; “Murad can, bir yabancı ekip ve Ermenistan’dan gelen bir kurtarma ekibi dışında Adıyaman’da enkaz araması yapan profesyonel hiçbir ekip yok. Bu konuşmayı depremin 3. gününde yaptık. Kemal vekilin sözleri sanırım deprem kurtarmada ne kadar eksik kalındığının özeti.

Bu arada ben Halkların Demokratik Kongresi Deprem Komisyonu’nda yer alıyorum. Belki de deprem sonrası en umut veren şey halkların deprem bölgelerine verdiği inanılmaz destek oldu. İnanın özellikle ilk günlerde gösterdikleri çaba gelecek için büyük bir umut barındırıyor.

Tüm bu sıkıntılar yaşanırken Maraş Pazarcık’ta halkların sivil olarak oluşturduğu Kriz Koordinasyon Merkezi'ne kayyum atandığını öğrendik. Siyasetin böyle bir felaket sürecinde yarattığı etkiyi özetleyen bu örneği de es geçmemek lazım.

ERMENİSTAN DEPREM KURTARMA EKİBİ

Deprem sırasında olmaz dediklerimizin olduğunu da söylemek gerekir. Ermenistan Heyeti Türkiye’ye ilk gelen kurtarma ekiplerinden. Adıyaman’a gelen ekip ilk başta boyalı basında gösterilmek istenmedi. Anadolu Ajansı’nın yayınladığı ülkeye gelen deprem kurtarma ekipleri listesinde Ermenistan ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne ilk başta yer dahi verilmedi.

Kurtarma ekibinin ardından, 35 yıl sonra Margara köprüsünü /Alican Köprüsü Ermenistan’dan açıldı ve en hızlı şekilde Ermenistan yardım tırları deprem bölgelerine doğru yola çıktı. Ermenistan ve Türkiye enkaz ekiplerinin ortaklaşa çalışmalarını Ermenistan basınından da okudum. İçimden Türkiyeli bir Ermeni olarak iç geçirerek, ‘Keşke barış görüşmelerini de omuz omuza veren bu ekip yapsa ne güzel olurdu’ diye düşündüm. Sınır köprüsü böyle bir acı için açılmasaydı da ticaret ve turizm için açılsaydı diye hayal kurdum. Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan'ın Türkiye’ye gelmesi, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu ziyaret etmesi keşke bu koşullarda olmasaydı. Fakat bu süreçte Türkiye halkları şunu sanırım gördü. Siyasetçilerin düşmanlaştırdığı tüm unsurlar insanlık temelinde asla düşman olmuyor.

İspanya, Azerbaycan, İsrail, Ermenistan ve ve ve….. Bütün önyargılar, savaş siyasetleri ortadan kalkınca, birlikte güzel işler yapılabildiğine hep beraber şahitlik ettik.

Deprem yardım koordinasyonunda olmam sebebiyle toplanma alanlarında gördüğüm fotoğraflar da çok umut vericiydi. Halklar tüm güçleriyle destek vermeye çalışıyordu. Diyarbakır’da Ermeni kilisesi, Mersin’de Rum kilisesi ve deprem bölgesinde olan cemevlerinin depremzedelere kapılarını açması kadar kutsal ne olabilir ki?

KAHRAMANLIK YARATMAK

Fakat toplumsal olarak böyle acılar yaşanırken bir kahraman yaratma ruh halinden de kurtulamadık. Hep mucize hikâyeleriyle kendimizi rahatlatmaya çalıştık, çalışıyoruz. Bu mucizeler çok kıymetli ama bu kadar acının tekrar yaşanmaması için bizi yönetenlerin nitelikli ve işinin ehli olmasına ve düzenin sürdürülür halde inşa edilmesine odaklanmamız gerekiyor. Bunu başaramadığımızdan dolayı hep bir kahraman yaratıp bizleri kurtarmasını bekliyoruz ve o güven alanına ne yazık ki ihtiyaç duyuyoruz.

Bunun neticesinde Haluk Levent’in AHBAP’ı ve AFAD- KIZILAY ayrımı oluşuyor. Yaşanan siyasi süreçlerden dolayı güvenimizi kaybettiğimiz için yeni bir kahraman yaratma arayışına girdik. O kahraman çıkacak ve öncü olacak. Bizlerde oturduğumuz yerden onu alkışlayacağız.

Ayrıca yukarıda belirttiğim kaygılar neticesinde, doğru bile olsa, depremde kaybettiğimiz canların devlet ağzından duyurulan sayısına da inanmıyoruz. Artık iktidarlara güvenmiyoruz.

Bu yaşanan acı, hayatımızın parçası olacak. Fakat umutsuzluğa kapılmadan bu yaşananların tekrarı yaşanmaması için imkânın ve çözümün en başta kendimizde olduğunu asla unutmamalıyız.

Depremde yakınlarını kaybeden herkesin Başı sağ olsun, canların ruhları devri daim olsun, Աստուած հոգին լուսաւորէ։

Not: İstanbul’da yaşayanların İBB’nin olası İstanbul depremine dair yaptığı çalışmayı incelemesini öneriyorum.


Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murad Mıhçı Arşivi