Ahmet Nesin
Erdoğan, Abdullah Öcalan'la kaç kez görüştü!..
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kürt sorununun çözümü konusunda çok önemli bir açıklama yaptı ve HDP’yle masaya oturacaklarını söyledi. Arkasından HDP eski Eş Başkanı Sezai Temelli konuyla ilgili muhatap olarak Abdullah Öcalan’ı gösterdi ve son olarak da İYİ Parti HDP’nin meşru bir parti olduğunu söyledi.
Üç açıklama da çok doğru ama eksik. Dün kendi Youtube kanalımda yaptığım programda geniş bir şekilde anlatmaya çalıştım. Kandil, Öcalan ve HDP üçgenine ayrıca Irak, Suriye ve İran’ı da kattım. Bunu yapma nedenim çok basit, Kürt sorununu kişi olarak ele aldığınızda kendi ülkeniz bazında ele alabilirsiniz ama iktidar olarak ele aldığınızda bunu uluslararası olarak ele almak, tartışmak ve çözümünü o şekilde ele almak zorundasınız.
Türkiye’de Kürt sorununu çözdüğünüzde daha önceden Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı gibi Suriye Kürtlerine savaş açıp, Irak Kürtlerinin referandumuna karışamazsınız. Tam tersine, kendi ülkenizde çözdüğünüzde Irak, Suriye ve İran’a örnek olursunuz ve onların da çözmesi için karşılıklı ve hatta 4’lü görüşmeler yaparsınız. Bu görüşmeler için genellikle üçüncü göz dediğimiz başka bir ülke de olmak zorundadır, başka türlü objektif olamazsınız.
CHP bu konuda sadece HDP’yi söylerken işin aslının öyle olmadığını bilmiyor mu, tabii ki biliyor ama tabanı dolayısıyla ilk açıklamasını böyle yapmak zorunda. Peki Sezai Temelli İmralı’yı örnek gösterirken büyük başarıya imza atmış HDP’yi ya da mücadelenin bu noktaya gelmesinde payı olan Kandil’i mi dışlıyor, hayır ama o da uluslararası anlamda bu işin bu şekilde olacağını ima ediyor.
Barış masasının kurulmasında en önemli konu, mutlaka savaşın durdurulması, karşılıklı ateşkes ilanı ve silahların susturulması ve atılan adımlarla bırakılması olacaktır. Peki iktidar (İster AKP, ister CHP ya da koalisyon" bunları HDP’yle mi masaya yatıracak, yoksa gerçek muhatabı Kandil’le mi? "Kürt Açılımı" döneminde CHP ve Kılıçdaroğlu nasıl haklı olarak bilgilendirilmediğinden şikayet ettiyse, bundan sonraki dönemde de aynı tartışmaya yer vermemek adına bu gelişme çoklu olmak zorundadır.
Şimdi gelelim attığım başlığa. Bu başlık bir duyum değil, Erdoğan’ın Abdullah Öcalan ile görüşüp görüşmediğini bilmiyorum ama bunca yıldır siyasetin içinde birisi olarak adım gibi eminim böyle birkaç görüşme olduğundan. Bu görüşmelerin olduğu ileri tarihlerde mutlaka birilerinin anı kitaplarında olacaktır ama ben önceden "Sürpriz" diye karşılamayın diye yazıyorum.
Önce Erdoğan’la empati yapmadan kendim olsaydım ne yapardım ile devam etmek istiyorum düşüncelerimi anlatmaya. Ben olsaydım kesin görüşürdüm, eğer o ülkeyi ben yönetiyorsam ve karşımda Kürtlerin parti başkanı varsa muhatap olarak (Partiden kastım HDP değil PKK, sonuçta PKK bir partidir) onunla mutlak görüşürüm. Ben gizli tutar mıydım, onun yanıtı benim açımdan zor, çünkü ben bu dünya görüşümle iktidarda olsaydım zaten Kürt sorunu çoktan masaya oturmuş olurdu ama sosyal demokrat birisi olarak otursaydım, Erdoğan gibi gizli tutardım.
Gelelim Erdoğan ile empati kurmuş halime, Erdoğan neden o kadar kurmayı varken Abdullah Öcalan ile yüz yüze ya da telefonla (Büyük olasılıkla görüntülü) görüşsün. Bunun birkaç nedeni var ama en önemlisi kendisinin iktidarın başı olması ve böyle bir konunun kendisinin dahli olmadan olamayacağıdır ve doğrudur.
"Kürt Açılımı" döneminde Öcalan ile sadece HDP’liler mi görüştü, hayır, benim bildiğim dönemin AKP vekili Beşir Atalay görüştü, MİT müsteşarı Hakan Fidan görüştü, yüksek rütbeli komutanlar görüştü, bu görüşmeler sorun olmadı da, Erdoğan’ın görüşmesi neden sorun olsun.
İşte ikilem burada başlıyor. Birincisi Erdoğan ilerisi için bunu elinde koz olarak saklıyor, neyin kozu bu, "Ben birileri gibi Apo’yla yüz yüze görüşmedim" diyebilmenin kozu.
İkilemin ikinci bölümü tam Erdoğan’a göre bir durum, Öcalan ile görüşen HDP’liler, MİT, komutanlar ve Beşir Atalay gelip kendisini bilgilendiriyorlar, peki tanıdığınız Erdoğan söylenenlerin hepsine inanır mı? Bence inanmaz, anımsayın o dönemi, Erdoğan’a ve Arınç’a suikastlerin çokça konuşulduğu, Erdoğan’ın paranoyasının tavan yaptığı dönem, herkesin kendisini kandırdığı dönem.
Bu saklı görüşmeleri kaç kişi biliyordur ve ne zaman açıklayacaklar neler konuşulduğunu, bilmiyorum ama ben en azından böyle bir görüşme olduğundan eminim.
Abdullah Öcalan büyük olasılıkla söz verdiğinden açıklamaz ama bakalım Erdoğan açıklayacak mı?
Son olarak şunu söyleyeyim, Kılıçdaroğlu’nun çıkışı ve Temelli’nin yanıtı, İYİ Parti’nin de olumlu bakışı günümüz için çok önemlidir, unutulmuş gibi bir durum alan Kürt Sorunu tekrar gündem haline gelmiştir ve iktidarda kaldığı sürece artık Erdoğan da ona göre davranmak zorundadır.
Sezai Temelli ya da bana kızanlar şunu asla unutmasınlar, HDP Eş Başkanı Mithat Sancar’ın dediği gibi "Kalıcı bir barış istiyorsak, çok geniş toplumsal mutabakat ve meşruiyete ihtiyaç var. Çözümün adresi Meclis’tir, hiçbir aktör gözardı edilemez."
Barış savaşanlar arasında çözülür ve sonuç olarak varılan anlaşma mecliste tartışılarak kesin aşamasına gelinir.