Evde oturuyoruz. Peki, şimdi ne olacak?

Verili durumda tek tek her birimizin bireysel ihtiyaçlarımıza ve çıkarlarımıza göre davranmayı bırakıp insanlığın müşterek iyiliğini önceleyerek hareket etmesi elzem.

Krizin ilk döneminde devletlerin tepkileri öngörülemez biçimde rastgele oldu. Hazırlıksız yakalanmıştı herkes. Uzmanlar kafalarını taşlara vuruyor ve "biz bunun olacağını hep söyledik, alınması gereken tedbirleri anlattık, çok geciktiniz" diyor, bu aşamada neler yapılabileceğini anlatmaya çalışıyorlardı. Sorunlardan biri hem ulusal hem de uluslararası düzeyde işbirliği kapasitemizin zayıf olmasıydı. Ben masa oyunlarını sevmem, sıkılırım. Eşim geçen sene nihayet ilgi çekecek, keyif aldığım bir oyun bulmuştu. Adı Pandemi. Ve oyunları neden sevmediğim de anlaşıldı. Birbirimize rakip olup yenmeye çalışmak sıkıcı geliyordu bana. Ama Pandemi başka türlü bir oyun, bu türe işbirliği oyunları diyorlar. Oyuncular ortak bir hedefe ulaşabilmek için işbirliği yapıyor, ortak stratejiler geliştiriyor. Sonra hep birlikte oyunu kazanıyor ya da kaybediyoruz. Rekabet oyunları kadar heyecanlı ama heyecan ortak. Benim derdim oyunlarla değil, bununlaymış, anladık. Adından da anlaşılabileceği gibi pandemi dünyaya yazılan salgın bir hastalığa karşı ekip olarak mücadeleyi gerektiriyor. Sağlık uzmanı, lojistik uzmanı, vs. beraber çalışıyorlar. "Ya salgın hastalık" yeniyor, "ya da biz." Bizim takımın pandemiyi yenmesi için, uzun vadeli ve ortak düşünüp, birbirimizi destekleyebilmek için yollar bulmamız gerekiyor. Gerçek salgındaki gibi.

Verili durumda tek tek her birimizin bireysel ihtiyaçlarımıza ve çıkarlarımıza göre davranmayı bırakıp insanlığın müşterek iyiliğini önceleyerek hareket etmesi elzem. Benzer şekilde devletlerin de rekabetçi değil işbirlikçi politikalar izlemesi gerekiyor. Çünkü bu salgını ya hep birlikte yeneceğiz ya da hep birlikte kaybedeceğiz.

Peki, ama nasıl kazanacağız, bizi ne bekliyor? Çok iç açıcı olmayan bir resim çizeceğim ne yazık ki. Doğru, net bilgi akışı şu anda salgına karşı dünya çapında en temel ihtiyacımız. Devletler şu anda pek çok anne babanın çocuklarına davrandığı gibi davranıyor yurttaşlarına. Bilgi paylaşmayarak onları sakinleştirmeye, onları kendilerinden korumaya ya da paniği engellemeye çalışıyorlar. Oysa doğru ebeveynliğin birinci kuralı çocuklara daima dürüst davranılması gerektiğidir. Söyleyeceğiniz şey çocuğunuzu üzse de rahatsız edecek olsa da sizin huzurunuz kaçacak, işiniz zorlaşacak olsa da onun anlayacağı bir dilde, yaşına uygun şekilde ama gizlemeden, kıvırmadan hakikati anlatmak. Çünkü dürüst olmayan iletişimde, çocuk da yurttaş da en temel dersi çok çabuk öğrenir. Karşısındakine güvenmemeyi, her dediğini şüpheyle karşılamayı. Bu türlü bir güvensizlik, karşılıklı güvenin en gerekli olduğu anda, yani kriz dönemlerinde aşılması imkânsız bir engel olarak çıkar karşınıza. Devlet-yurttaş ilişkisinde şeffaflık eksikliği güvensizliği, güvensizlik ise en küçük sorunların bile çözülemeyip hayati krizlere dönüşmesi sonucunu beraberinde getirir.

Peki, ama ne olacak, bizi neler bekliyor? Basit şekilde ihtimalleri anlatacağım.

SALGIN UZUN DÖNEMLİ

Birincisi son yapılan bilimsel modellemeler, salgının iki seneye kadar uzayabileceğini gösteriyor. Bu nedenle içinde bulunduğumuz olağanüstü durum, birkaç haftalık ya da birkaç aylık bir şey değil. Uzun dönemli.

TEK GERÇEK ÇÖZÜM AŞI

Salgını tam anlamıyla çözecek tek şey sürü bağışıklığı ya da aşı. Sürü bağışıklığına ancak korkunç bedeller ödeyerek ulaşılabilinir. O bedelleri kaldıramayız. O zaman tek çıkar yol aşı. Ancak şu anda geliştirilen aşıların denenmesi, üretilmesi en az bir yıl diyor uzmanlar. (o da iyimser bir tahmin) Aşı geliştirmek değil uzun süreyi gerektiren, çoktan bazı aşılardan söz etmeye başladık bile. Fakat formüle edilen aşıların dünyadaki herkese uygulanmadan önce insanlar üzerinde test edilmesi ve güvenli olduğundan emin olunması gerekiyor. Bu nedenle ha deyince üretime geçilemiyor. İşte bu nedenle işbirliği çok değerli. Aynı anda dünyanın her yerinde aşı çalışmaları yapılıyor. Bu bir rekabet oyunu değil. Zamana karşı ortak bir yarış.

Aşı geliştirilene kadar en az 12-18 ayımız var. Bu sırada evde mi oturacağız?

Durum buysa aşı geliştirilene kadar ne yapabiliriz? Bütün sene herkesi eve kapatıp bekleyecek miyiz? Şu anda eve kapanmamız şart, çünkü baskılama yaparak virüsün yayılma hızını yavaşlatmamız mecburi. Yoksa hastaneler, sağlık sistemi çöker. Sağlık sisteminin kaldırabileceği bir yayılma hızına indirmemiz şart salgını. Bu da ancak sosyal mesafelenme ile mümkün biliyorsunuz. Ama bu da sosyal, siyasi ve ekonomik bedelleri çok ağır olan bir önlem. O halde uzun dönemli çözüm ne? Çözüm bekleyişi ara çözümlerle kolaylaştırmak.

ARA ÇÖZÜMLER

1. Kontrollü, dönemsel ve stratejik salgın yönetimine geçiş

Devletlerin önümüzdeki birkaç ay boyunca herkesi mümkün olduğu kadar evde tutup, o sırada ara çözümler geliştirmesi ve tüm kaynaklarını bu süreci yönetmeye aktarması. Mesela nasıl? Bir ihtimal Çin gibi salgını neredeyse durma seviyesine getirip, yasakları gevşetmek ve salgın hızlanınca insanları tekrar evlere göndermek. Yani önlemlerin ara ara gevşetilmesi ama salgın tekrar sağlık sistemi kapasitesini zorlayacak seviyeye gelmeden de tekrar sıkılaştırılması. Bu nasıl olacak? Örneğin, Almanya’da salgından sorumlu Robert Koch Enstitüsü kişisel bilgilerden arındırılmış cep telefonu bilgilerini toplu olarak incelemeye aldı. İnsanlar nasıl hareket ediyor, çalışıyorlar? Bunu salgının yayılma örüntüsü ile karşılaştıracaklar ve salgını hesaba katarak insanların birbirinin sağlığını tehlikeye atmadığı akıllı önlemler geliştirilecekler. Yani herkes evde otursun, mecbur olanlar işe gitsin demek yerine iyice hesaplanmış karantina ve mesafelenme stratejileri geliştirilebilir. Analistler, matematikçiler, uzmanlar önümüzdeki birkaç ay boyunca bu verileri çalışacak. Bu kurumlar, bilim insanları, laboratuvarlar ve para birkaç ülkede yoğunlaştığı için, bu tip çözümleri onlar geliştirecek ve biz de onları takip edeceğiz.

Bu sırada yardıma çağrılması gereken bir başka uzman grubu da sosyal psikologlar, toplum bilimciler, iletişim uzmanları. İnsanları doğru davranışlara emir ya da yalvarmayla değil, ikna ederek yönlendirmenin yolları onlara sorulmalı. Bu öyle algı yönetimiyle, emir kipinde kurulan cümlelerle, olmadı dua ya da beddua ile olacak iş değil. Şu birkaç gün içinde paniği atlattıktan sonra eminim bu yöntemleri daha çok konuşmaya ve dinlememiz gereken uzmanları da bulmaya başlayacağız.

2. Antiviral ilaçlar

Bahsedeceğim ikinci ara çözüm şimdilik en büyük umudumuz bence. Aşı gelene kadar hastalar için en önemli savunmamız antiviral ilaçlar olacak. Doğrudan COVİD-19’u hedefleyen, tedavi eden bir ilaç geliştirmek çok uzun soluklu bir iş. Ama umutlu olalım. Şu anda başka bir şey daha yapılıyor. Virüsün yapısı incelenip hücreleri ele geçirmek için kullandığı proteinler tespit edildi. Ve bu proteinleri kullanmasını engelleyebilecek mevcut 50 ilaç tespit edildi. Bu ilaçlar teker teker ve belki de gruplar halinde deneniyor. Bazılarının işe yaradığı tespit edildi bile. Hastalığın süresini kısaltıp, iyileşme oranını arttıran ilaçların üretimine hız verilecek ve bu yolla tüm dünyada COVİD-19 tedavi protokolleri sürekli güncellenecek. Normalde patent koruması, yüksek fiyat gibi ilaca erişimi zorlaştıracak engeller şimdi kaldırılacaktır. Salgın küresel olduğu için, en zengin ülke de en fakir ülkenin en fakir insanlarının ilaçlara ulaşmasını ister. Yine de her tedavide tedaviyi geliştiren ve üreten ülkelerin haklarına öncelik verileceğini tahmin etmek zor değil. Ama işbirliği şart.

3. Üretim ve mühendislik çözümleri

Örneklerle açıklayayım. COVİD-19 ağır geçtiğinde zatürreye yol açtığını ve bu hastaların bir kısmının nefes almak için ventilatörlere ihtiyaç duyduğunu biliyoruz. Yani şu anda acilen daha fazla ventilatör üretilmesi gerekiyor. Mesela Almanya salgının başından beri harıl harıl bunu yapıyor. Devletin de yönlendirmesiyle yoğun bakım üniteleri üretiliyor. Bunlar yerel çözümler. Burada ülkelerin ve devletlerin üretim ve yönetim kapasitesi devreye giriyor. Almanya’da üretilecek üniteler öncelikle Almanya’da kullanılacak, diğer ülkelere şimdilik faydası yok.

Ama daha pratik çözümler de mümkün. Mühendislik çözümleri burada devreye giriyor. Bir ventilatörden aynı anda iki hastaya oksijen vermek mümkün olabilir mi? Bunun gibi sayısız küçük ve büyük mühendislik çözümü üretmek mümkün durumu iyileştirmek için. Mesela Rosche firması laboratuvarlarda halihazırda kullanılan test makinaları için bir COVİD-19 testi geliştirdi. Çeşitli laboratuvarlarda zaten bulunan bu makineler de hastalığı test etmek için kullanılabilecek. Bu da her hafta yüzbinlerce testlik bir kapasite artırımı anlamına geliyor. Yani, mühendislik alanında gelişmiş ülkeler öncülük edecek. Ancak mühendislerin bulundukları yerelin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak daha küçük ölçekli çözümler üretmesi de mümkün. Bunun için dünyanın her yerinden mühendis ve doktorlar ortaklaşa çalışabilecekleri ağları kurdular bile. Fakat mesele tıp ve mühendislik alanlarından gelecek yeniliklerle çözülemez. Bu yeniliklerin hayata uyarlanabileceği idari çözümlerin de geliştirilmesi gerekiyor ve bunun için de toplum psikolojisini, kamusal iletişim tekniklerini bilen uzmanlara ihtiyaç var. Çünkü devletlerin ve sağlık görevlilerinin toplumla iletişim konusunda yazık ki kendilerine özgü yetersizlikleri bulunuyor. Örnek mi? Deyin ki aşı bulundu. Komplo teorilerine inanıp aşı olmayı reddedecek milyonlarca kişi olabilir her yerde. Bu türlü bir meselenin üstesinden de teknik bilgiyle ya da yasal çözümlerle değil, beşeri iletişim becerileriyle gelinir.

4. Test üretmek, test yapmak, test olmak. Test!

Şu anda bu salgını kontrol altına almak için elimizdeki en kıymetli araç test. Şu halde test kapasitesinin mümkün olduğunca artırılması ve test sonuçlarını dikkate alarak politika geliştirilmesi gerekiyor. Peki, bunu kim yapacak? Elbette hükümetler. Hastalık rastgele dağılmıyor. Öncelikle kümeler içinde yayılıyor. Salgını ilk gününden itibaren sıkı sıkı takip eden ve geniş çaplı test ile şüpheli herkesi test eden Güney Kore, sadece 30 hasta ile salgını kontrol altında tutuyorken, zamanında tespit edemedikleri 31’inci hasta büyük bir kilisenin ayinine katılıyor. Tek bir kişi o ayine katılan 500’den fazla kişiye hastalığı yayıyor. Ama Güney Kore bu insanları dedektif takımı ile tek tek bulup test ediyor, tedaviye alıyor ve daha da yayılmasını engelliyor. (Tabii geçici olarak, kalıcı bir engelleme bu salgında söz konusu değil. Amaç yavaşlatmak. Aklıma Game of Thrones’un Hordor’u geliyor burada. Kapıyı tutmak lazım. Fakat kapıyı tutmak ülke sınırlarını kapatmakla olacak iş değil. Çünkü virüsler o sınırları biz farkında değilken zaten geçti.)

Tüm vakaları dedektif gibi takip etmek bir noktadan sonra mümkün olmayabilir, Çin değilseniz. Ama test yapmak çok önemli. Ne kadar çok test yapılırsa o kadar iyi. Ve bu testlerin sonuçlarının hızla bildirilmesi, halkın da vakaların nerede görüldüğü konusunda bilgilendirilmesi işe yarıyor. Şeffaflık…

Hedef hasta birisiyle teması olmuş ya da belirtisi olan herkesin istediği zaman test olmasını sağlayacak kadar çok test üretip yapma kapasitesi oluşturmak en kısa sürede.

Ayrıca zamanla bağışıklık testi de geliştirilebilir. Yani kimlerin bağışıklık kazandığı test edilebilir. Bu da salgına karşı önemli bir bilgi olur ve salgını yavaşlatmak için kullanılabilir. Ancak henüz hastalığa kalıcı bağışıklık sağlanıyor mu, kesin bilinmiyor.

5. Sağlık personelinin korunması

Sağlık personeli. Yine Güney Kore örneğini vereceğim burada. 2015 yılında MERS salgını sırasında, Ortadoğu’da geziden gelen bir Koreli, MERS hastası olduğu anlaşılana dek pek çok sağlık personeline hastalığı bulaştırıyor. MERS’te ölüm oranı çok yüksek olduğu için, kayıplar yaşanıyor. Güney Kore buradan ders çıkarıyor ve hastanelerdeki hijyen protokollerini iyice sıkılaştırıyor. Yeni protokoller o kadar iyi çalışıyor ki, İtalya ve Çin’in aksine Güney Kore’de sağlık çalışanları arasında henüz salgından etkilenen yok. Bu çapta bir salgınla mücadele ederken en çok dikkat edilmesi gereken meselelerde biri bu. Çünkü sağlık sisteminin işlerliğini sürdürmek, bunun için de sağlık çalışanlarının sağlığını korumak birinci önceliğimiz olmalı. Bu protokollerin tüm dünyada hayata geçirilmesi ve bunun için gereken hazırlıkların bir an önce yapılması gerekiyor. Yine de kriz sırasında iyi örneklere bakılarak, mümkün olan önlemler aciliyetle transfer edilmeli. Uzun dönemde hepsinin alınması için çalışmalar başlamalı.

6. Hasta Bakımında Acil ve Pratik Çözümler

Almanya da Çin gibi ek hastaneler kuruyor şimdiden, artacak ihtiyacı karşılamak için. Güney Kore şunu yapıyor. Ağır hasta olanları hastaneye kaldırıyor. Özel ve kamu kurumlarının salgın için sağladığı (normalde eğlenme-dinleme tesisleri olan) binaları sağlık tesisine çeviriyor. Orta dereceli hastaları buralara yerleştiriyor. Müşahade altında tutuluyorlar ve bakımları yapılıyor. İyileşenler iki defa negatif test verdikten sonra salınıyorlar. Üçüncü bir grup daha var. Bunlar hafif hasta olanlar ya da hastalarla temas etmiş olanlar. Onlar evlerinde 14 gün karantinada tutuluyor. Günde 2 kez aranıyorlar. Evden dışarı çıkarlarsa 3000 dolar civarında bir ceza ödemeleri lazım. Yeni teklif edilen bir yasaya göre para cezası arttırılacak, hapis cezası da eklenecek.

Bunun dışında bazı ülkelerde riskli grupların doktora gitmemesi için doktor ve hemşirelerin onların evlerine gitmesi, reçetelerin doktora gitmeden telefon ve email ile yazılması, raporların da bu şekilde uzaktan verilmesi alınan önlemler arasında.

7. Hijyen Önlemleri

Evet, içimizdeki temizlik hastaları şu anda hepimizden özür bekliyor olabilir. Geçici olarak hepimiz temizlik hastası olmalıyız. Özellikle güneş görmeyen plastik ve metal yüzeylerde virüs günlerce yaşayabiliyor. (virüsler canlı olmayan ama yaşayan tuhaf varlıklar) Yani elimizi, kıyafetlerimizi, dışardan aldıklarımızı ve evimizi sabunlu suyla temizlemek gerekiyor elimizden geldiğince. Dışarda etrafa dokunmamayı, yüzümüze dokunmamayı öğrenmemiz gerekiyor. Güney Kore’de asansör düğmelerine dokunmak için tek kullanımlık çubuklar var. Bunun gibi çözümler yaygınlaşabilir. Su şişenizi, çatal ve kaşığınızı yanınızda taşıyın. Pişmiş yemekten çok bunlar tehlikeli hastalık bulaştırmada.

Ayrıca yüz maskesi üretimini de ivedilikle artırmamız gerekiyor. Maske kullanımı sağlık personeli için hayati. Ama onların ihtiyaçları karşılandıktan ve garanti altına alındıktan sonra, halka da maske dağıtılması gerekir. Çünkü maskeler hasta kişilerin ağızlarından ellerine ve etrafa mikrop bulaştırmalarını azaltıyor ve herkes maske kullanırsa, salgın yavaşlıyor. Yani maske de toplumsal çözümün bir ayağı. Yine benzer şekilde sağlık kurumlarında hijyen ve korunma amaçlı kullanılacak malzemelerin üretimi için devlet sanayi üretimi yönlendirmeli. Bu dönemde bambaşka şeyler üreten fabrika ve atölyelerin üretimini buraya yönlendirmek hem sağlık hem de ekonomik açından mantıklı olabilir. Tabii bunlar düşünülerek, dikkatlice yapılmalı. İlaç firmaları da üretimlerini acil ihtiyaç duyulan ürünlere yönlendirecektir. Devletin görevi ise bu üretimi koordine etmek ve desteklemek.

8. Salgının hızlandıracak kümeleşmeleri engellemek

İbadethaneler, okullar ve eğlence yerleri pek çok yerde kapandı. Doğru olan da buydu. Ama hapishaneler salgının korkunç boyuta gelmesi için birer üreme yuvası olmaya devam ediyor. Buna acilen çözüm bulunması gerekiyor. Hüküm giymemiş herkesin salınmaması için neden yok. Şiddet suçu işlememişler de geçici olarak bırakılabilirler, hükümlerinin infazı ertelenebilir. Elbette bu kişiler önce karantinaya alınıp, sonra evlerine bırakılmalı. Küme oluşturmak kadar, dağıtmak da tehlikeli.

Sadece onlar değil elbet, yoksulluktan dolayı kötü şartlarda yaşayan herkes şu anda salgını hızlandırıyor. Bu insanları boş duran ve uzun süre de satılmayacak olan onca toplu konuta geçici olarak yerleştirmek benzeri çözümler konuşulmalı. Akıldan hiç çıkarmamak gereken ilke: Bu tür durumlarda toplumlar içlerindeki en zayıfları, en güçsüzleri, en dezavantajlıları koruyup güçlendirebildikleri ölçüde ayakta kalabilirler.

9. Ekonomik çözümler Üretmek- Yani duran ekonomiye, işsiz kalanlara, gelir kaybedenlere devlet yardımı

Okulları kapatınca, birinin çocuklara bakması gerekiyor. Ama iki ebeveyn de çalışıyorsa ne olacak? Devlet birine maaş verebiliyor. Barı, restoranı kapadık diyelim. Kirayı kim, nasıl ödeyecek? Devlet geliri kesilen işletmelerin kira, su, elektrik ödemelerini, kredi ödemelerini durdurdu bazı ülkelerde. Satışlarınız hızla düştü, maaşları nasıl ödeyeceksiniz? Devlet devreye girip, maaşların bir kısmını devralıyor bazı önlem paketlerinde. Ya da işten çıkarılanlara doğrudan ödeme yapıyor. Büyük şirketlere dev yardım paketleri veriliyor. Küçük işletmelere destek ve krediler sağlanıyor. Kimi yerlerde iflas etmesi muhtemel bazı sektörlerin (mesela ulaşım) geçici olarak kamulaştırılması konuşuluyor. Yani bir zamanlar özelleştirilmiş olan bu tür hizmetleri yine devlet üstlenecek. Bazı ülkelerde de özel hastaneler kamulaştırılacak salgına karşı en koordine ve doğru mücadeleyi verebilmek için. Kimi şehirlerde evsizlere barınak sağlanıyor. Bunlar gibi irili ufaklı sayısız ekonomik çözüm üretildi ve üretilecek, hem kısa hem uzun dönemli. Uluslararası tarım ticaretinin kesintisiz işleyeceğini garanti edemeyiz. Ulusal tarım ve tedarik zincirini canlandırmak için devlet planlaması, desteği ve teşviki lazım.

SİYASİ YÖNETİM - HER ŞEYİN MERKEZİ

Tüm bu ara çözümler ancak doğru ve kapsamlı siyasi adımlarla mümkün. İyi yönetim, iyi yönetişim, şeffaflık, işbirliği ve akademide ağzımızdan düşmeyen interdisipliner çözümler. Bunların hiçbiri doğru siyasi liderlik olmadan olamıyor. Bazı ülkelerin salgından sorumlu kurumları var. Bu kurumlar ve yetkili merciler salgın konusunda halkı sürekli bilgilendiriyor. Sözlerine halk güveniyor. Her ülkenin sadece salgınla ilgili her şeyi koordine eden bir kuruma ihtiyacı var.

Liderlik çok önemli. Almanya’da Merkel ne zaman televizyona çıkıp, sakin, kararlı şekilde alınan dev önlemler hakkında kısa ve net açıklama yapsa rahatladığımı hissediyorum. Tanıdığım herkes bu durumda. Oysa birisi bile Merkel’e oy vermiş değil. Ama kriz anında güven veriyor bize. Tek bir partizan, siyasi beyanı yok. Sadece salgına ve önlemlere yoğunlaşıyor. Dalgalı denizde, sakin ve yetkin bir kaptanınız olduğuna inanmak stresi azaltıyor. İngiltere’de hükümet bocalarken, halk panik alışverişi yapıyor. Eski başbakan Brown’ın açıklamaları insanlara devlet insanı özlemlerini hatırlatıyor. Trump krizin her aşamasında bocalarken, devletin diğer güçlü kolları -bürokrasi, yerel yönetimler, kongre arkasını topluyor ve hasarı azaltıyor. İsveç’te en kapsamlı tedbirleri bekleyeceğimiz Sosyal Demokratlar, uyku rehavetiyle boş boş oturuyorlar ve halkı da rehavete itiyorlar. Bunun bedelini yıllarca ödeyeceklerini düşünüyorum. Güney Kore hükümeti olası bir salgına yıllar öncesinden aldığı tedbirlerle halkına güven veriyor, anketlerde oyları artıyor. Fransa’da Macron halkı azarlayıp, laftan anlamıyorsunuz, zorla evde oturacaksınız deyip, sokaklara polisleri ve askerleri salarken, insanı bir endişe alıyor. Bu işin sonu nereye varacak? Otoriterlik kriz sever.

BİZ, BİZ, BİZ… BEN DEĞİL, BİZ…

Bizi kriz sırasında ve sonrasında nelerin beklediğini bilemeyiz. Bu kadar çok bilinmezli bir ortamda tahmin yapmak imkânsız ve beyhude. Çünkü bugün birey ve toplum olarak ne yaptığımız, neye inandığımız, işbirliği yapmayı mı, birbirimizin gözünü oymayı mı seçtiğimiz bu krizin sonucunu da etkileyecek. Ne olacağına değil, ne yapacağımıza odaklanmamız gerekiyor. Bugün diğerkam olmamız gerekiyor. Bugün bir kez olsun bilim insanlarını dinlememiz gerekiyor. Bugün halka karşı dürüst olmamız gerekiyor. Bugün kibarlaşmamız gerekiyor. Tam bir öğrencimin kabalığına mesajla kızacakken, duruyorum. Bugün değil, bugün daha kibar, daha şiddetsiz, daha anlayışlı, daha işbirlikçi, daha insan sever olmak zorundayım. Bugün ne yaptığımız geleceğimizi her şeyden çok şekillendirme gücüne sahip. Seni anlıyorum, diye başlıyorum mesajıma, bunu yazarken sinirimin de azaldığını görüyorum şaşırarak. Bunu daha sık yapmam gerektiğini fark ediyorum. Bu bir işbirliği oyunu. Ancak birlikte kazanabiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi