Aysuda Kölemen
Okulları neden ve nasıl açalım?
Yazarlar; Dr. Tomris Cesuroğlu ve Dr. Aysuda Kölemen
Dr. Tomris Cesuroğlu bir hekim ve araştırmacıdır. Amsterdam Vrije Üniversitesi’nde akademisyen olarak çalışmaktadır. Çalışma konuları arasında sağlık sistem ve politikaları, sağlıkta yenilikler, küresel sağlık, toplum sağlığı genombilim ve kişiye özel tıp bulunmaktadır.
Yaz ortasında, sonbahar döneminde okulların açılmasının ülkenin en büyük önceliği yapılması gerektiğini ve bunun için hazırlıklara başlanmasının önemini vurgulayan ve ne gibi hazırlıklar yapılabileceğini özetleyen programlar yaptık. Yaz döneminde okulların açılmasının ülkenin gündemindeki bir numaralı mesele olması gerekirdi. Ancak ülkenin farklı kesimlerinden kolaya kaçarak ‘okullar açılmayıversin’ diyenler çok oldu. Düğünler, açılışlar vb. toplu aktivitelerle Covid-19 vaka sayılarının artmasını izleyeceğimize toplum olarak vaka sayılarını nasıl düşük tutarız da sonbaharda okulları açarız diye tartışmamız gerekiyordu. Ancak, ülke ne yazık ki çocuklarını çeyrek altına kurban etti. Yaz döneminde vaka sayıları katlanarak arttı. Eylül’de okullar kısmen açıldı. Resmi olarak sadece birinci sınıflar haftada iki gün okula giderken diğer sınıfların çevrimiçi eğitim aldığı söyleniyor. Ancak özel okulların çocukları haftada birkaç gün okula aldığını duyuyoruz. Ayrıca, okullar kapalı olsa da 'kurslar’ ile ilgili bir sınırlama yok. Gerek sınav yılında olan 8 ve 12. sınıfların ‘kurs’ adı altındaki eğitimleri, gerekse resmi olarak denetlenmeyen kuran kurslarındaki eğitimler yüz yüze devam edebiliyor.
Uzaktan çevrimiçi eğitimde çok ciddi sorunlar var. Özel okullar bir şekilde çevrimiçi eğitimi sıkı tutabiliyor. Devlet okullarında ise durum çok karışık. Özellikle orta ve düşük sosyoekonomik düzeydeki ailelerde çocukların bilgisayarı ve tableti yok ya da evdeki okula giden kardeş sayısı için yeterli değil. Bazı evlerde internet erişimi maddi olanaksızlıklardan dolayı yok, ya da yeterli değil. Köylerde internet erişiminde ciddi sorunlar var. Özetle, orta ve düşük gelir grubu için EBA ile uzaktan eğitim çocukların eğitim hakkının ellerinden alınması, eşitsizliklerin iyice artması anlamına geliyor.
Biz okulların önceden alınan tedbirlerle salgın kontrol altına alındıktan sonra açılmasını öneriyorduk. Ancak şu anda verili duruma göre hareket etmeli ve buna göre tavsiyeler geliştirmeliyiz. Tedbir almak için hiçbir zaman çok geç değil. Konuyu ülkenin bir numaralı gündemi yapmamız, gecikmeli ve yarı zamanlı da olsa okulların açılmasını sağlamamız gerekiyor. Bu yazımızın amacı okul yönetimlerini ve velileri salgın müddetince okulların neden açılması gerektiği ve güvenli olarak nasıl açılabileceği konusunda bilgilendirmektir.
Eğitimde salgın stratejisi, toplumsal salgın stratejisinden bağımsız düşünülemez. Okulların toplumsal panik yaratmadan açılması için ivedilikle salgının yavaşlatılması gerekmekte. Öncelikle tüm toplumsal önlemler yoğunlaştırılarak salgın yavaşlatılmalı. Bununla beraber, ülkede kapanması en son akla getirilmesi gereken yer okullar olmalı. Okulların kapanması olasılığı değerlendirilmeden önce, diğer kapalı mekânların kapanması, toplu taşımadaki yolcu yükünün hafifletilmesi gibi seçenekleri tartışmamız gerekir. Çocuklarımızın akıl ve beden sağlığı ile eğitimi birinci önceliğimiz değilse bu, utanç duymamız ve yüzleşmemiz gereken bir şeydir.
Bu yazıda önce çocuklarda hastalığın seyri ve çocukların bulaştırıcılığı konusuna netlik getireceğiz. Daha sonra okulların neden açılması gerektiğini vurgulayıp nasılına geçeceğiz.
I. ÇOCUKLAR HEM HASTALANMA, HEM DE BULAŞTIRMA AÇISINDAN EN DÜŞÜK RİSK GRUBU
Covid-19 çocuklar ve gençler için ne kadar risklidir? Çocuklar ve gençler COVID-19 taşıyıcısı mıdır?
1) Covid-19’da, hastalığa yakalanma ihtimali ve hastalığa bağlı ciddi sağlık sorunu yaşama ihtimali yaşla orantılı olarak azalıyor. Geniş çaplı, toplum tabanlı çalışmalar ve veriler bunu gayet net gösteriyor. Covid-19 pozitif biri ile temas eden 20 yaş altındaki çocuk ve gençlerin hastalığa yakalanma ihtimali, pozitif biri ile temas eden yetişkinlerin yarısı kadar.
2) Yaş azaldıkça, hastalığa yakalanma riski kadar, yakalandığında ağır geçirme, yoğun bakım ihtiyacı ve ölüm riski de geometrik olarak azalıyor. Burada bir istisna iki yaşından küçük çocuklar. Bir yaş (bazı serilerde iki yaş) altında ölüm oranları diğer çocuklara göre biraz daha yüksek, ancak yine de yetişkinlerden çok daha düşük. Ciddi riskler konusunda ‘bu virüs yeni, hâlâ bilinmeyenler var’ diyenler oluyor. Salgın yeni olsa da kimi ne kadar etkilediği konusu oldukça net. Örneğin, ABD’de resmi rakamlara göre 7 milyondan fazla insan bu hastalığa yakalandı, 200 bin insan öldü. Buna rağmen 15 yaş altında Covid-19 nedeniyle ölen çocukların toplam sayısı 67. Genç yaşlarda hayatını kaybedenlerin neredeyse hepsinin Covid-19 öncesinde ciddi bir hastalığı olduğunu biliyoruz; altta yatan hastalığı yokken hayatını kaybedenler bu yaş grubunda çok nadir. (Burada sağlık çalışanları bir istisna. Genç ve sağlıklı olsalar da karşı karşıya kaldıkları virüs yükü çok yüksek olduğu için Covid-19’u çok daha ağır geçiriyor, hatta hayatlarını kaybedebiliyorlar).
3) Covid-19 pandemisi çıktığında çocukların, özellikle okullarda ve kreşlerde toplanan küçük çocukların kışları görülen soğuk algınlığı virüsü salgınlarında olduğu gibi, hastalığın yayılımında büyük rol oynayacağı düşünülüyordu. Çocuklar ciddi hasta olmasa da taşıyıcı olacakları varsayılarak okullar ve kreşler kapatıldı; Türkiye’de 20 yaş altındakiler ve onlara bakanlar aylarca evlerine hapsedildi. Ancak salgının başından beri dünyada yapılan toplum tabanlı, geniş çaplı çalışmalar ve temas takipleri, aslında çocukların bulaştırıcılığının yetişkinlerden düşük olduğuna işaret ediyor. Çocukların hasta olarak hastaneye başvurduğu vakaların onda dokuzunda çocuk, hastalığı aileden birinden kapmış oluyor. Sadece onda birinde çocuk ailedeki ilk vaka. Kreşlerin ve okulların açık olduğu, çocukların eve kapatılmadığı ülkelerde de benzer bir durum söz konusu.
4) Hastalığa yakalanma riski gibi bulaştırıcılık da yaşa göre azalıyor. Bu açıdan çocukları ve gençleri üç yaş grubunda ele almak gerekir. Beş yaş ve altı; 6-11 yaş grubu ve 12 yaş ve üstü.
a. Beş yaş ve altında, yani okul öncesi dönemde, çocukların bulaştırıcılığı çok düşük. Dünya Sağlık Örgütü bu yaş grubunun maske takmasını dahi önermiyor.
b. 6-11 yaş grubu ise okul öncesine göre biraz daha bulaştırıcı, ancak yine de hastalığı bulaştırma ihtimalleri yetişkinlere göre daha düşük.
c. 12 yaş ve üzerini ise yetişkinler kadar bulaştırıcı kabul edilmesi en makulü.
5) Avrupa’da birçok ülkede okullar ilkbaharda yaş grubuna ve okulların şartlarına uygun önlemlerle açıldı. Okula gittiği sırada Covid-19 tanısı alan vakalar incelendiğinde okul içinde çocukların hastalığı birbirine bulaştırmasının seyrek olduğu görüldü. Bu ülkelerde okullar uygun önlemlerle açıldığında toplumda Covid-19 görülme oranları belirgin bir şekilde artmadı. Bu örnekler bize okulları çocuklar ve toplum için güvenli bir şekilde açmanın mümkün olduğunu gösteriyor.
Bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyenler Avrupa Hastalık Kontrol Merkezi’nin konuyla ilgili son özetine bakabilir (https://www.ecdc.europa.eu/en/publications-data/children-and-school-settings-covid-19-transmission ).
II. ÖRGÜN EĞİTİME ARA VERMENİN TOPLUMA KISA VE UZUN DÖNEMDE ZARARI ÇOK BÜYÜK
Toplum sağlığı bakış açısı her uygulamanın faydasına ve zararına bakmamızı gerektirir. Yukarıdaki bilgiler şunu gayet net gösteriyor: Çocukları (özellikle 11 yaş ve altını) eve kapatmanın çocuklara faydası yok; toplumda bulaşmayı azaltmaya faydası ise çok sınırlı. Esas bulaştırıcı grup iş yerinde, toplu taşımada ve evlerde bir araya gelen yetişkinler ve kısmen de 12 yaş üstü gençler. Bu durumda, ilkokulları kapatmanın, öğrencileri evde tutmanın bedeli nedir? Okulların açılması neden acil ve milli bir sorundur?
1) Türkiye'de büyük şehirlerde çoğu çocuk bahçesiz apartman dairelerinde yaşıyor ve salgın devam ettiği sürece evden dışarı çıkma, oynama, koşma imkânları çok az. Oysa çocukların gün boyu koşturması, oynaması beden sağlıkları için çok önemli. Teneffüslerdeki koşuşturmalar dahi bu açıdan değerli. Okuldaki hareketliliğin yerini televizyon ve bilgisayar ekranı karşısında oturmaya bırakması neredeyse kaçınılmaz. Bu da hem beden, hem beyin açısından büyük kayıp. Çocukları eve kapatmanın bedeli kısa vadede çocukluk çağı obezitesi ve ekran bağımlılığı gibi ciddi durumlar. Bu da uzun dönemde yetişkinlikte kalp hastalıkları, diyabet, kanserler gibi kronik hastalık riskini arttırıyor.
2) Fiziksel aktivite azlığının ve okulda akranları ile sosyal etkileşimden uzak kalmanın özellikle ilköğretim yaş grubunda depresyon, suçluluk duygusu ve öfkeye yol açabileceği kaydediliyor. Ruh sağlığı açısından hassas grupta olan, hal-i hazırda anksiyete ve depresyonu olan çocuk ve gençlerde ise okul ve sosyal etkileşimin azalması ile durumun çok daha kötüleştireceği aşikâr.
3) Salgın nedeniyle okullar kapanınca, bu da artan ebeveyn işsizliği ve evden çalışma pratikleri ile birleşince, bütün günü evdeki yetişkinlerle geçiren çocuklar hem daha çok, hem de daha acımasız biçimlerde istismar edilmeye başladılar. Bu durum, Batı ülkelerinde devlet kurumları tarafından tespit ediliyor. Ne yazık ki Türkiye’de bu konuda yeterli veri yok. Ancak yardım talepleri hızla çoğalıyor ve karşılanması gün geçtikçe zorlaşıyor. Şiddet ve istismardan kurtulmak için evden kaçma, intihar gibi seçenekleri dillendiren çocukları özel kanallardan daha çok duyar olduk. Okul pek çok çocuk için aile şiddetinden geçici de olsa korunabildiği bir mekân. Ayrıca, okuldaki sınıf ve rehber öğretmenleri çocuk istismarının tespiti ve önlenmesinde önemli bir rol üstleniyorlar. Evden çıkmayan, kimsenin görmeyeceği bir çocuğa fiziksel zarar vermek, her sabah okula gitmek için çıkan bir çocuğa zarar vermekten çok daha kolay.
4) Çocukların okula gitmemesi, evde tüm gün onların bakımını ve eğitimini yüklenecek bir yetişkin olması demek. Bunun fiziksel ve manevi yükü çok ağır. Bu nedenle pek çok yetişkinin, özellikle kadının bunalıma girmesi kaçınılmaz. Maddi sıkıntılar da cabası. İki ebeveynin de çalıştığı evlerde, birinin işten ayrılmak zorunda kalması ya da işinin gereklerini -evden çalışsa da- yerine getiremediği için kovulması pek çok haneyi ekonomik olarak çok zor bir duruma sokmakta. Bu, özellikle kadınların ekonomik bağımsızlığına darbe vuruyor.
5) Eğitime ara verilmesi, tarihsel olarak uzun vadede çok kötü sonuçlar veren bir durum. Eğitimine ara veren çocuklar, ömür boyu kesintisiz okuyan çocuklarla aynı seviyeye gelemiyorlar. Bu olumsuz sonuçlar yetişkinlikte iş hayatlarına ve kazançlarına dahi yansıyor. Yani bir neslin geleceği ile oynuyoruz. Lise ve üniversite çağında çevrimiçi eğitimin verimli şekilde kullanılabilmesi mümkün. Ancak bu da dikkatle, çocukların, gençlerin ve öğretmenlerin şartlarına uygun olarak tasarlanmış, karşılıklı iletişimin olduğu, ön hazırlığı iyi yapılmış bir modelle mümkün. Ancak küçük çocuklarda çevrimiçi eğitimin yüz yüze eğitimin yerine konulabilmesi pek mümkün görünmüyor.
6) Çocukların sosyalleşmesi en az eğitimleri kadar önemli. Çocuklar sosyal becerilerini okulda kazanıyorlar. Arkadaşlarından, sosyal çevrelerinden uzun süre kopmaları sağlıksız. Bu kadar uzun dönemli eve kapanmanın etkilerini bilemiyoruz ve mecbur kalmadıkça bilmememiz de daha iyi.
7) Evde oturunca vaktini televizyon karşısında geçirecek çocukların yanı sıra, tüm gün ev işi, çocuk, yaşlı ve hasta bakımı ile ilgilenmek zorunda bırakılacak çocuk sayısı da çok fazla. Özellikle kız çocuklarının hatırı sayılır kısmı ev içi işçi konumuna geliyor ve bu, okullar açıldığında okula dönüş oranlarını da, okuldaki başarı seviyesini de kaçınılmaz olarak düşürecek.
8) Maddi durumu iyi olan ya da ebeveynlerin eğitiminin ve imkânlarının yüksek olduğu aileler çocuklarının okula devam etmemesinden kaynaklanan eğitimsel, bedensel, hatta belki sosyal pek çok eksiklerini telafi edecektir. Özel okullar da, velilere paralarının karşılığını verme çabası ile çevrimiçi eğitimi daha ciddi olarak devam ettirebilir. Ancak çevrimiçi eğitime erişimi sınırlı, bilgisayar ve tableti olmayan, internet erişimi olmayan, ebeveynlerinin eğitim seviyesi düşük ailelerin çocukları iyice geri kalacak. Bu da ülkede halihazırda çok yüksek olan eğitim, fırsat ve sağlık eşitsizliklerini arttıracak ve bir nesil için kalıcı kılacak. Bu noktada evde eğitim görevini genellikle annelerin üstlendiğini, ancak öğrencilerimizin çoğunun annesinin lise mezunu dahi olmadığını hatırlatmamız gerekiyor.
III. OKULLARDA NE GİBİ ÖNLEMLER ALINMALI?
Bu koşullar altında ilkokulları açmak için ne yapabiliriz? Öncelikle salgını en iyi idare eden ülkelere bakarak neler yapmışlar gözden geçirelim. Daha sonra bunları Türkiye’ye nasıl uyarlayabileceğimize bakalım.
A. Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) alması gereken önlemler:
1) Çocukları risk seviyesine göre yaş gruplarına ayırmakla başlamalıyız. 11 yaş ve altı çocuklarda hastalığın genel olarak oldukça hafif seyrettiğini ve bulaşın düşük olduğunu biliyoruz. Yani kreş anaokulu ve ilkokul çağındaki çocukların okula gitmesi, çocuklar ve temasta bulundukları kişiler açısından düşük riskli. Burada sunduğumuz öneriler 11 ve altı yaş grubu, yani ağırlıklı olarak ilkokul için geçerli.
2) İkinci olarak, okulları yerleşim birimlerine ve o yerleşim biriminde vaka görülme sıklığına göre gruplayıp, stratejiyi ona göre geliştirmek gerekir. Tek tük vaka görülen bir köy, kasaba ya da ilçe merkezinde az sayıda önlemle ilkokulları açabiliriz. Ancak çok sayıda vaka görülen bir büyükşehir merkezinde önlemleri çok daha sıkı tutmak, sınıf mevcudunu ciddi bir şekilde düşürmek, gerekirse yarı zamanlı öğretim ile öğrencileri okula dönüşümlü olarak getirmek söz konusu olabilir.
3) MEB, Sağlık Bakanlığından sürekli bilgi alarak, salgının çok hızlandığı yerleşim birimlerindeki okulları salgın yavaşlatılana dek kapatabilir. Bunu ülke çapında değil, yerel düzeyde yapmak çok daha iyi sonuç verecektir. Mesela Ankara’da salgın çok hızlandığında, Ankara çapında, ya da ilçe bazında salgın kontrol altına alınana dek okullar kapatılabilir. Çevrimiçi eğitime en az erişimi olan yerleşim alanları genellikle kırsal olanlar. Bunlar aynı zamanda nüfus tenhalığı nedeniyle salgının en kolay kontrol altında tutulabildiği yerler. Ankara’da salgın olduğu için Edirne’nin vaka görülmeyen bir köyündeki okulu kapatmanın salgın açısından bir faydası ya da önleyiciliği yok.
4) Sınıf mevcutları düşürülmeli. Sınıf mevcudu dersliğin büyüklüğüne göre belirlenmeli ama ideal olarak bir sınıfta 25-30’dan fazla öğrenci olmamalı. Vaka sayılarının çok arttığı büyükşehirlerde geçici olarak sınıf mevcudunun bundan da küçük olması, sınıfların ikiye bölünmesi gerekebilir.
5) Sınıf mevcutlarını azaltmak için iki şey gerekmekte. Birincisi daha çok öğretmen. İkincisi daha çok derslik. Öğretmen olarak çalışmak isteyen, eğitim fakültesi mezunu gencimiz çok. Bunlarla sözleşmeler yapılarak çok kısa sürede öğretmen sayısı sorunu çözülebilir. Bunun için MEB’e nasıl bütçe sağlanabilir? Örneğin bu yıl yapılacak ve hiçbir aciliyeti olmayan 20 bin bekçi alımının iptal edilerek, bu meblağ ile aynı miktarda öğretmenin işe alınmasını; ikinci olarak, acil olmayan tüm büyük ölçekli projelerin ertelenmesini ve bu kaynakların okullara aktarılmasını öneriyoruz.
6) Derslik sayılarını acilen arttırmanın bir yolu çevrimiçi eğitime geçen lise binalarının ilkokullara tahsis edilmesi. Bu yeterli olmadığında salgın nedeniyle kullanılmayan kongre merkezleri, devlet tesisleri, otel salonları, iflas etmiş ve atıl durumdaki AVM’ler gibi alanların okullara tahsis edilmesi. Üçüncü çözüm ise yarı zamanlı eğitim. Yani yeterince derslik sağlanamazsa, öğrenciler iki günde bir okula gidebilir. Yarı zamanlı okul, tamamen kapalı bir okuldan iyidir. Ancak sadece lise dersliklerinin küçük sınıflara tahsis edilmesi dahi sorunu büyük ölçüde çözecektir.
7) Okulda Covid-19 olan ya da olduğundan şüphelenilen birileri olursa, MEB için görevlendirilecek temas takip ekipleri maruz kalanları tespit ederek sınıfı ya da okulu gerektiği sürece kısmen ya da tamamen kapatmalı. Tehlike geçtiğinde okul tekrar açılmalı. Veliler ve öğrenciler baştan bu tip kesintilere hazırlıklı olmaları konusunda uyarılmalı.
B. Okulların alması gereken önlemler:
8) Başta İstanbul olmak üzere pek çok büyük şehirde, pek çok çocuk okula yürüyerek gitmiyor. Servisle okula giden öğrenciler için tavsiyemiz, toplu taşıma için getirilen tüm kurallara uyulması ve herkesin maske takması olacaktır.
9) Ailelerin çocukları okula götürdüğü mahallelerde, okul önlerinde birikmeler oluyor. Birikmeleri engellemek için her sınıf, okula farklı saatlerde başlatılabilir. Örneğin önce dördüncü sınıflar derse girebilir. Ondan on dakika sonra üçüncü sınıflar. Bu şekilde derslerin başlaması bir saate yayılabilir. Aynı şekilde, her sınıf için teneffüse çıkış saatleri de farklı olmalı; örneğin onar dakika ara ile başlayabilir. Bu şekilde koridorlar ve bahçede kalabalık azaltılabilir. Bu ders esnasında koridorlarda ve bahçede sürekli gürültü olması demek. Ancak bu katlanılabilir bir sıkıntı.
10) İlkokul ve ortaokul düzeyinde bulaşmanın en fazla olacağı yer sınıflar değil, öğretmenler odası. Çünkü ilkokullarda en büyük tehlike yetişkinlerin birbiri ile yakın temasta olması. Öğretmenler odası çok sayıda öğretmenin uzun süre, kapalı bir ortamda maskesiz bulunacakları yerler. Bu odalar kapatılmalı ya da aynı anda en fazla kaç öğretmenin girebileceği kurallara bağlanmalı. Bu odalarda öğretmenler kesinlikle maske ve birbiri arasında en az 2 metre mesafe ile oturmalı ve maskelerini çıkartmalarını gerektiren eylemlerden kaçınmalı, örneğin çay-kahve içmemeli. Yani öğretmenler öncelikle birbirlerinden uzak durmaya, öğrencilerini de kendilerinden korumaya dikkat etmeli. İdari ve destek personelin odaları de benzer prensiplere göre düzenlenmeli.
11) Öğrenciler koridorlar gibi dar ve kalabalık alanlarda sürekli maske takmalı. Öğrencilerin dar boğazlarda yüz yüze bir şekilde kümelenmeleri önlenmeli. Bina içindeki hareketin akışı belirlenmeli ve yerlere konan oklarla gösterilmeli. Herkes aynı yönde ilerlemeli. Binaların giriş ve çıkışları mümkünse ayrılmalı. Bir kapı giriş, diğeri ise çıkış için kullanılmalı. Benzer şekilde merdivenler ve koridorlardaki akış da dar ise tek yönlü olmalı. Geniş ise koridorun hangi tarafından yürüneceği, merdivenin hangi tarafından çıkılıp inileceği net bir şekilde belirlenmeli.
12) Sınıflarda tüm pencereler sürekli açık tutulmalı. Havalar soğuduğunda öğrencilerin kalın giyinmesi, montlarla oturması normalleştirilmeli. Pencere sürekli açık tutulamayacak kadar soğuk ise, sınıflar 10-15 dakikada bir havalandırılmalı. Pencere yanı soğuk ve rüzgarlı olacağı için de, çocukların oturdukları yerler gün içinde rotasyonla değiştirilmeli.
13) Vaka görülme sıklığının yüksek olduğu şehirlerde bahçede çocuklar sınıflarındaki çocuklarla oyun gruplarına (kümelere) ayrılabilir. Böylece salgın süresince sadece kendi oyun grubundaki çocuklarla oynar. Bulaş olduğunda bir küme içinde kalması mümkün olur ve okula yayılma ihtimali azalır. Kümelere ayırmak ve kümeleri birbirine karıştırmamak salgın yönetiminin en önemli ilkelerinden biri.
14) Okullarda ders dışı etkinlikler okulun şartlarına göre düzenlenmeli. Büyük ve kalabalık okullarda her ders dışı etkinlik yeni bir küme oluşturmak ve okul binası içinde fazladan hareketlilik yaratmak demek olacağından, bu etkinliklerin kaldırılması düşünülebilir. Diğer yandan seçilmiş etkinlikler açık havada mesafe korunarak devam edebilir. Hareketliliği ve ortak mekân kullanımını azaltmak için müzik, resim, vb. dersler, özel odalarda değil sınıflarda yapılmalı. Beden eğitimi dersleri ise açık havada yapılmalı.
15) En kolay ve önemli tedbir ise, tuvaletlerde bol sabun bulundurmak ve öğrencilere teneffüslerde düzenli olarak el yıkatmak. Dezenfektanlar (en az %60 alkol içerenler) SADECE sabun ve su ile el yıkama imkânı olmayan durumlarda kullanılmalı. Dezenfektanlar sabunlu su ile el yıkamanın yerine geçemez.
16) Okul personeli olmayan yetişkinler acil olmayan durumlar dışında okula sokulmamalı. Okula çocuğunu getiren veliler okul önündeki alandan hızlıca ayrılmalı; velilerin kümelenerek maske ve mesafeye dikkat etmeden temasa girmeleri engellenmeli.
17) Covid-19 belirtisi gösteren öğrenciler okula gelmemeli, okula alınmamalı. Salgın bitene kadar bundan taviz verilmemeli. Hangi belirtide hangi adımların izlenmesi gerektiğine dair broşürler tüm öğrencilere dağıtılmalı.
18) Ailesinde COVID-19 tespit edilmiş ve karantinada olan çocukların da en az 14 gün süre ile okula gelmemeli.
IV. İSTİSNALAR VE RİSK GRUPLARI
1) Covid-19 enfeksiyonunun olumsuz etkileri açısından risk grubunda olan ve bu nedenle salgın döneminde korunması gereken çocuklar da var: kanser tedavisi alan ya da yakın zamanda tedavisini tamamlamış ve henüz toparlanamamış çocuklar, doğuştan gelen veya sonradan kazanılmış ciddi bağışıklık yetmezliği olanlar ve bağışıklığı ciddi derecede düşüren ilaç kullananlar bunlardan bazıları. Bunların diğer çocuklarla birlikte aynı sınıflarda eğitimlerine devam etmeleri onlar için risk taşıyabilir. Bu çocukların hem fiziksel, psikolojik ve sosyal sağlıklarını korumak hem de eğitimlerinden geri kalmalarını önlemek için ayrıca yöntemler geliştirilmeli.
2) Çocukların bulaştırıcılığı yetişkinlere göre düşük olsa da sıfır değil. Bu yüzden, Covid-19 enfeksiyonunu ağır geçirme ihtimali olan ve ciddi sağlık riskleri taşıyan insanlarla birlikte yaşayan çocuklar ayrıca ele alınmalı. Covid-19 açısından risk altındakiler şu gruplar: 65 yaş ve üstündekiler; ağır kalp hastalığı, ağır diyabet, ağır akciğer hastalığı ve kanser olanlar; doğuştan gelen bağışıklık yetmezliği ya da daha sonradan bağışıklığı ciddi şekilde düşüren bir hastalığı olanlar; bağışıklığı düşüren ilaç kullananlar; 0-3 ay arası bebekler (prematüre bebeklerde bu süre uzayabilir, bebeğinizin doktoruna danışın). Bu gruplardan birinin olduğu tüm evlerde aile fertlerinin alması gereken önlemler var; maske takma, risk altındaki kişi ile mesafeyi koruma, aynı odada uzun süre kalmama vb. Bunlar özellikle yetişkinler için geçerli olsa da okula başladıktan sonra çocukların da bu önlemlere katılması gerekir.
On iki yaşından itibaren, yani ortaokullarda bulaşma riski artmakta. Lise çağında ise bulaş riski yetişkinlere benzer bir seviyeye ulaşmakta. Ayrıca yaş ilerledikçe çocukların çevrimiçi eğitimden faydalanma becerisi de artmakta. Bu nedenle ortaokul ve liselerde örgün eğitim, çevrimiçi eğitim ve ödev yoluyla uzaktan eğitim karıştırılarak karma eğitime geçilmesi düşünülmeli. Bu süreçte elbette ortaokul ve lise dönemindeki gençlerin fiziksel, duygusal ve sosyal sağlığını korumak için çözümler geliştirilmeli. Salgın yavaşlatılır ve ortaokul ve lise öğrencilerinin örgün eğitime geçmesi düşünülürse, gün boyu sınıf dahil tüm iç mekanlarda maske takması zorunlu kılınmalı ve 2 metre sosyal mesafeyi korumaları sağlanmalı.
Son söz; Covid-19 salgını sırasında okulların açılması mümkün. Yeter ki, bunu nasıl yapacağımız üzerine kafa yoralım, akılcı ve uygulanabilir çözümler üretelim, hazırlıklarımızı doğru bir şekilde yapalım.