Armağan Kargılı
Gülen'i kaçırma planlarına ne oldu?
ABD tarihinin en kısa görev yapan Ulusal Güvenlik Danışmanı unvanına sahip Michael Flynn bugünlerde yeni bir rekorla anılıyor. Flynn tam 1 yıldır itiraflarda bulunuyor.
Türkiye'yi yönetenler sürekli "dünya devleti olduk" diye böbürleniyorlar ya hani haklarını vermek gerek, yalan da değil. Baksanıza ABD'de görülen ve asrın davası diye anılan bu davanın bile parçası olmayı başarmış bir ülkenin vatandaşlarıyız. Bu sayede de ABD'de yargının nasıl yürüdüğü konusunda değme Amerikan vatandaşına taş çıkartır hale geldik. Dolayısıyla bir savcı, bir itirafçı hakkında ceza istemiyorsa bunun şu anlama geldiğini artık biliyoruz:
Soruşturma hâlâ devam ettiği için savcılık, Flynn'in anlattıklarını kamuoyuna açıklamadı. Ama Flynn hakkındaki iddianamede ona yöneltilen suçlamaların hepsi zaten açıkça yazılı. Kamuoyu açısından duruma baktığımızda Flynn'in itirafçı olması, "bu suçlamaları kabul ediyorum" demesi anlamına geliyordu. Ondan sonrası artık kanıt, ayrıntı ve hukuksal süreç...
Bize ne denilecek gibi değil. İddianamedeki ikinci başlık da Türkiye üzerine. Flynn'in Türkiye'nin lobicisi olarak çalışması ve bu konuda bildirim yapmamış olması ayrıntılı olarak ele alınıyor. Bunun yanısıra bir de Fethullah Gülen'in kaçırılması mevzuu var ki asıl sorun burada düğümleniyor.
New York Times'ın Flynn hakkında savcının ceza istememesi üzerine attığı başlık da yine Türkiye ile ilgili. Türkiye'nin ABD'deki lobi faaliyetleri savcılığın epeyce ilgisini çekmiş, soruşturma derinleştiriliyormuş...
Hukuksal olarak bakıldığında son derece karmaşık, girift bir dava var önümüzde. O nedenle en önemli noktalarından başlayarak özetlemeye çalışacağım. Önce Flynn'i kısaca tanıyalım.
Korgeneral Michael Flynn, ABD Savunma Bakanlığı'na bağlı istihbarat örgütü DIA'in başındayken Obama yönetimi ile görüş ayrılığına düştü ve 2014 yılında emekli oldu.
2016 yılı başında Trump'ın başkanlık kampanyasına, ulusal güvenlik konularında danışmanlık yapmak üzere profesyonel olarak katıldı.
Donald Trump, 8 Kasım 2016'da başkan seçildi. Obama'dan görevi 20 Ocak 2017'de aldı. Aradaki iki buçuk aylık dönemde Flynn, Trump'ın "geçiş ekibi"nde görev yaptı.
Trump başkanlık koltuğuna oturduğunda Flynn de Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak çalışmaya başladı. 24 günün sonunda ise Rusya ile ilişkisini reddedip yalan söylediği için Başkan Yardımcısı Mike Pence onun istifasını istedi. Trump da Pence'in bu talebine direnemedi.
Şimdi de ne olmuştu ona bakalım:
Michael Flynn'in Moskova'da o zaman Russia Today olarak bilinen yayın kurumu RT'nin İngilizce yayınlarının 2015'teki 10'uncu yıldönümü kutlama yemeğinde Vladimir Putin'le aynı masada oturduğu görüntüleri medyaya yansıdı. Bu Flynn'in ilk yalanıydı. Daha sonra bu yemeğe katılması karşılığında kendisine 45 bin dolar ödendiğini kabul etti.
Trump'ın başkanlık kampanyası ekibinden Flynn'le birlikte bazı isimlerin Ruslarla 18 kez telefon ve e-mail yoluyla haberleştiği ortaya çıktı. Rusları dinleyen Amerikan casusları Trump'ın kampanya yöneticisi Paul Manafort ve Flynn'i kendi avantajlarına nasıl kullanacaklarına ilişkin konuşmalar yaptıklarını saptadılar.
Yukarıda Flynn'in iki buçuk aylık geçiş döneminde yeni başkan adına Beyaz Saray'da çalıştığını söylemiştim. Hatırlayacaksınız, Obama yönetimi bu geçiş döneminde, Rusya'nın başkanlık seçimlerine müdahale ettiği iddiaları üzerine 35 Rus diplomatın 72 saat içinde ABD'yi terketmesini istemişti.
Bunun üzerine Flynn, tam 5 kez Rusya'nın ABD Büyükelçisi Sergei Kislyak ile telefonla görüşmüş.
Benzer görüşmeleri, yine aynı tarihlerde yani 2016 yılı Aralık ayı sonunda, BM Güvenlik Konseyi'nin İsrail'i kınama kararı oylaması sırasında da yapmış.
Tahmin edeceğiniz gibi Kislyak ve Flynn bu görüşmeleri hâl hatır sormak için yapmamış. Flynn Kislyak'a "tepki vermeyin, biz geliyoruz, her şey farklı olacak" mesajı vermiş.
Şimdi Flynn'in Türkiye'yi nasıl dolandırdığına gelelim.
Flynn, Trump'ın kampanyası için çalışırken Türkiye'nin lobicilik faaliyetlerini üstlendi. Bu bilginin doğrulanmaya ihtiyacı yok. Ama sorun şu ki, anlaşılan bu, sıradan bir lobi faaliyeti değildi. 19 Eylül'de New York'ta bir otelde, o dönem Enerji Bakanı olan Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve bu bağlantıyı kurduğu iddia edilen Ekim Alptekin ile Flynn, bir görüşme yaptı. Ayrıntılarını, görüşmenin bir bölümüne kendisinin de katıldığını söyleyen CIA eski başkanlarından James Woolsey, Wall Street Journal'e anlattı. Bu haber, Flynn hakkındaki idianamede de yer aldı. Woolsey bu görüşmeyi, "illegal olması mümkün" diye tanımladı. Fethullah Gülen'in "gecenin karanlığında Pensilvanya'daki evinden kaçırılıp Türkiye'ye götürülmesi" planının yapıldığını söyledi. Bunun karşılığında Flynn'e 15 milyon dolar ödenecekti. Böylesi riskli bir iş için önceden para almadan kimsenin hareket etmeyeceğini tahmin etmek için bu işlere bulaşmış olmak gerekmiyor. Bu para, Flynn'e, Gülen aleyhinde ABD'de sürdüreceği kampanya için ödenen 530 bin doların dışında tabii ki.
Yani, Flynn'e ödenen paraların karşılığında Türkiye, Gülen'i alamadı. Flynn'in Trump'ın en yakınında olacağı beklentisiyle beslenen büyük umutlar da suya düştü. Özetle, aldanan bir kez daha Erdoğan ve onun etrafındakiler oldu. Bedeli de her zaman olduğu gibi, vatandaşın cebinden çıktı. Şimdilik... Soruşturma gerçekten de derinleşirse nereye kadar gidebileceğini kestirmek zor. Çünkü iddialara göre Flynn, DIA günlerine ilişkin de bilgiler vermiş savcılığa.
Türkiye'de medya yok, saray da bunlardan vatandaşı haberdar edecek değil ya... Yargı emirle çalışıyor, bu konu onların da ilgi alanına girmeyecek. Bu yazıyı okuyanlar, burada yazılanların önemli bölümünden zaten haberdarlar. Yani kısacası, kendimiz yazıp kendimiz okuyacağız. Yine de belgedir, burada dursun. İnsan unutur, arşiv unutmaz.