İnci Hekimoğlu
O güne kadar MAMO!
Özgürce konuşabildiğimiz gün, özgürlüğü farklı dillerde yan yana kutlayacağız. O güne kadar (Abazaca Hayır) Mamo!
İnci HEKİMOĞLU
Doğduğumuz anda duyduğumuz ilk sestir o. Hayata geldiğimiz için duyulan sevinçlerin diliyle karşılanırız. Annemizin sıcak kucağında sevginin dilini öğreniriz önce. Sonra nefretin, şiddetin dilini öğretirler bize. Aşağılanmanın dilini erken yaşlarda fark eder, bir küstah çoğunluğun anlam veremediğimiz itip-kakmalarının hedefi oluruz. Sadece dilimiz farklı diye…
Kendi dilimle ilgili yaşadığım küçük bir deneyimin bile nasıl bir duygu yarattığını hâlâ hatırlıyorum. Ben galiba 5-6 yaşlarındaydım. Annem, babamın dayısının kızı ama benim ve ailem için için öz be öz halam ve ben otobüs durağında, sıradaydık. Annem Çerkesce bir şeyler söyledi halama, evde her zaman konuşulduğu gibi. Halam o güne dek hiç alışık olmadığım bir tepkiyle, anneme "Dışarıda Çerkesce konuşma" dedi. Gerçekten alt-üst olmuştum. Bir yandan nedenini merak ediyordum ama bir yandan da sanki Çerkesce’nin, annemin, benim ve bütün ailemin bir ayıbın paydası olduğu duygusu yaşıyordum.
Halamın bunu söylemesinin bir ortak hafızanın ürünü olduğunu çok sonraları öğrendim.
Çerkesler hakkında pompalanan hakim algının beni de şekillendirmiş olduğunu fark etmem ise yıllar sonrasına kaldı. Örneğin Çerkes Ethem’in ‘hain’ olduğunu öğrettiler bana okulda. Ama okulda asla, Çerkes köylerine asılan "Vatandaş Türkçe Konuş" tabelalarından, Çerkesce konuşanlara kesilen para cezalarından, zorla Türkçeleştirilen köy ve sülale isimlerinden bahsetmediler. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kapatılan Çerkes okullarının, Çerkes derneklerinin, Çerkes gazetesinin falan ise esamesi okunmadı.
12 Eylül Darbesi olur olmaz da kapatılan ilk dernekler arasında Çerkes dernekleri vardı. İşkence gören, faili meçhule giden dernek yöneticileri hâlâ anılmaz.
Yani bütün halklar gibi Çerkesler de payını aldı, bu ‘Tek tek’çi zihniyetten. Bugün çoğumuz anadilimizi bilmiyoruz. Çerkesler kendi olanaklarıyla açtıkları kurslarda dil öğretmeye çalışıyor ama bunun ne kadar yetersiz olduğunu hepimiz biliyoruz.
Sözüm ona okullarda seçmeli ders olarak konulan Çerkesce ise fiilen işlemiyor çünkü okul yöneticileri, öğrencileri ustaca farklı derslere yönlendiriyor.
Daha da önemlisi ailelerin bir kısmı çocuklarının Çerkesce yerine İngilizce öğrenmesini tercih ediyor.
Halklar arasındaki hiyerarşinin en temel göstergesi bu ‘tercih’. Önce Türkçe karşısında ikincilleştirilen, değersizleştirilen diğer diller artık Türkçe’nin de bir başka dil tarafından ikincilleştirilmesiyle adeta ölüm-kalım savaşı verir hale geldi.
Farklı dille büyüyen çocukların dış dünyaya adım atar atmaz karşılaştığı ötekileştirme, baskı ve türlü dayatma, kendi dilinden, kültüründen vaz geçmeyi de beraberinde getiriyor.
Kuşkusuz Kürt halkını bu tespitin dışında tutmak gerekiyor. Onlar Çerkesler gibi zorunlu olarak bu topraklarda ikamet etmediler. Anavatanları zaten burasıydı. Dolayısıyla ne Çerkeslerle ne de başka halklarla kıyaslanması mümkün olmayan, neredeyse kesintisiz bir zulme rağmen direnmeyi başardılar.
Sadece Türkiye’de değil Ortadoğu’da verdikleri yaşam mücadelesi, onların başka mağdurlarla daha kolay empati kurmasını, daha eşit ve özgürlükçü olmalarını da sağlamış belli ki…
Jineps gazetesinden öğrendiğime göre, Menbic’te yaşayan 300 Çerkes ailenin talebi üzerine, şehrin Eğitim Komitesi Çerkes okulları açmaya hazır olduklarını belirtmiş.
Menbic’te yaşayan Çerkeslerden Rami Balukh "Yok olmak üzere olan anadilimizi korumak için ona sımsıkı sarılmalı ve dilimizi Menbic’te öğrenebilmeliyiz" diyor.
Türkiye’de de tehlike altında olan diller arasında Çerkes dilleri var maalesef.
UNESCO Türkiye’de 15 dilin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtmişti, iki yıl önceki raporunda.
Örneğin Çerkes dillerinden biri olan Ubıhça’yı kaybettik. "Ciddi Tehlikede" kategorisinde yer alan Abazaca ve Adigece içinse Çerkes halklarının çok daha aktif ve müdahil olması gerekir.
Bu ülkede yaşayan halkların ‘anadil’ini öğrenmesi, en az Türklerin Türkçe öğrenmesi kadar haktır.
Her ne kadar 21 Şubat Dünya Anadil Günü, bunca vahim gündem içinde kaybolup gitse de biliyoruz ki tüm sorunların anası dil olduğu gibi, çözümü de dilden geçiyor.
Özgürce konuşabildiğimiz gün, özgürlüğü farklı dillerde yan yana kutlayacağız.
O güne kadar (Abazaca Hayır) Mamo!