İktidar: son gelişmeler programlı siyaset mi, panik mi?

Yakında tutuklanmayan muhalif gazeteci ve muhalif belediye başkanı ancak eser miktarda kalabilir. Bırakın S. Demirtaş ve O. Kavala gibi tanınmış isimleri, 5 ayı aşkın bir süredir niye tutuklu olduğunu kimselerin anlamadığı oyuncu menajeri Ayşe Barım olayını halen yaşamaktayız.

“İcra takibine düşenlerin sayısı 1 milyonu aştı” ve “Türkiye’de iflas oranı %23 arttı” türünden gündelik felaketleri bir yana bırakırsak, evvelsi gün şu haberleri okuyunca ‘Bu yazıyı erken yazıyorsun, bak ne biçim yeni haberler var!’ demiştim kendi kendime:

“17 CHP’li belediyeye operasyon düzenlendi, 12 belediye başkanı tutuklandı”;

“CHP’li 4 ilçe belediyesine daha operasyon için hazırlık yapılıyor”;

“Gazeteci Timur Soykan gözaltına alındı. Sebebinin, "Darbe sürüyor. Halkın iradesi gasp ediliyor. Sandığın manası kalmıyor" diye yazarak ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçunu işlemek olduğu öğrenildi.

***

Bugün de şu haberi okuyunca, “pes!” diyerek yazımın gerçekten erken olduğuna karar verdim:

“Meclis’e yeni dokunulmazlık dosyaları sevk edildi. İçlerinde Özgür Özel de var.” Bir önceki sevkte DEM Eş Bşk. Tuncer Bakırhan da bulunuyordu.

İki gün önce de Özgür Özel hakkında "Cumhurbaşkanına hakaret", "suç işlemeye alenen tahrik", "kamu görevlilerine görevleri nedeniyle hakaret" ve "tehdit"ten soruşturma başlatıldığını, çünkü CB Erdoğan’ın “Şu anda Türkiye’de birinci parti AK Partidir” demesi üzerine Ö. Özel’in şöyle cevap verdiğini öğrenmiştik:

“Madem birinci partisin, gel. Allah’ın korkağı! Sen birinci parti olsan perende atarak sandığa gidersin. Sen her geçen gün yetişemeyeceğin için ‘Akın [İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek] koş, çelme tak’ diyorsun. Dün çelmenin adı İstanbul, bugün Adana, öbür gün Adıyaman, öbür gün Antalya.”

Bunun üzerine Erdoğan, Ö. Özel’e hakaretten 500.000 TL’lik manevi tazminat davası açmıştı.

***

Ertesi gün de şu haberi gördüm:

“CHP’nin 135 milletvekilinin 61’i hakkında 240 adet yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin TBMM’de olduğu ortaya çıktı.”

İşin belki daha da ilginci, bildirinin altındaki komisyon başkanının imzasıydı: AKP Antalya Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun.

Almanya’daki arkadaşım Burak’tan şu geldi: “Ergun [Özbudun] Hoca’nın kemikleri sızlıyordur.” Bilgisayarcı arkadaşım Bülent'in yorumu ise epey filozofça idi: "Yeni geleni hemen kirleteceksin ki sorun çıkartmasın."

***

Gelelim PKK’nın silah bırakması ve sonrası haberine.

“Öcalan” kelimesinden önce mutlaka “Terör örgütü lideri” demeyi ilke edinmiş Ulusalcı gazetelerden Sözcü, haberi “DEM silah bırakma şovuna hazırlanıyor” diyerek verdi.

Ulusalcı basın ile muhafazakar basın arasında Kürt konularındaki ağız birliğinin ilginç bir örneği burada da görüldü.

İyi Parti kurucusu ve eski milletvekillerinden Ahmet Çelik’in Yeniçağ gazetesi, önce 5 sonra 12 erin metan gazı yüzünden şehit olduğu haberi bağlamında ilginç biçimde el artırdı: “Şehit haberinin olduğu gün Amedspor’un paylaşımına tepkiler çığ gibi büyüdü. Video, 12 milyon izlenmeyi geçti.” Haberde, Amedspor oyuncularının kapalı salonda bağıra çağıra kafa topu oynama videosu yer alıyordu.

Oysa, silah bırakma konusunda DEM Parti şehit askerler için başsağlığı mesajı yayınlamıştı. Öcalan da başsağlığı dilemişti.

Üstelik, asırlık Kürt meselesine “Terörsüz Türkiye” adıyla çözüm arandığı sırada Öcalan PKK’ya silah bırakma talimatını 26 Şubat 2025’te yani 5 ay önce vermişken ve PKK’nın 10-12 Temmuz arasında Süleymaniye’de davetli kişiler önünde silah bırakacağı açıklanmışken, Mehmetçik’i ne idüğü belirsiz mağaralara sokmaya devam etmek nedendi, anlaşılamadı.

Kaldı ki, içindeki çürüyen maddeler yüzünden metan ve karbon monoksit içereceği bilinen bir mağarada dedektörsüz ve maskesiz yapılan bu araştırma Türkiye’de değil, K. Irak topraklarında icra edilmişti.

***

Diğer yandan, iktidarın başarılarını sürekli yayınlamaktan başka bişey yapmayan TRT saat başı haberlerinde, üst üste 3 kere metan gazından hiç bahsetmeden “Şehit oldular” denildi. Sanki çatışmada öldürülmüşler gibi.

TRT, 1959’daki Menderes radyolarını hatırlatmakta. O zamanlar vaziyet o hale gelmişti ki, bazı vatandaşlar “Ajans Haberlerini Dinlemeyenler Derneği” kurmuşlardı.

***

Yalnız, bitirmeden önce burada (yine kendi kendime ve yazar/gazeteci dostlara) bişey söylemeliyim:

Nasıl bugün CHP’yi kayyımlayarak kapatma planları yapılıyor ve bunun hazırlığı olarak genel başkan dahil dokunulmazlık kaldırmalara girişiliyorsa, 1959’da Demokrat Parti de CHP’yi kapatmak için bir "Tahkikat Komisyonu"nu kurmuştu.

Bunun ardından gelen 1960 Cuntası, kendi çevresinin bile uyarılarına zerre kadar aldırmayarak gittikçe sertleşen Başbakan Menderes’i (ve daha 2 bakanı) idam etme rezilliğini icra etmişti.

Neyse ki artık Türk siyasetinde darbelere ve idam denilen katilliğe yer yok. Yine de, içinde bulunduğumuz durumu Menderes dönemine benzetmek bugünün koşullarında riskli olabilir. Nitekim muhalif gazetecilerden Timur Soykan, yukarıda da belirttim, sırf "Sandığın manası kalmıyor" diyen X yorumları yüzünden TCK Md. 217’yle suçlanarak üç yıla kadar hapis tehdidiyle gözaltına alınmıştı.

Üstelik, daha bir sürü gazeteciyi ve muhalifi içeri atan bu türden olaylar, Öcalan’la görüşen İmralı heyetinin “Görüşmede, sürecin ilerlemesi konusunda karşılıklı iradenin devam ettiğini” vurguladığı bir esnada vuku bulmakta.

Yakında tutuklanmayan muhalif gazeteci ve muhalif belediye başkanı ancak eser miktarda kalabilir. Bırakın S. Demirtaş ve O. Kavala gibi tanınmış isimleri, 5 ayı aşkın bir süredir niye tutuklu olduğunu kimselerin anlamadığı oyuncu menajeri Ayşe Barım olayını halen yaşamaktayız.

Önümüzdeki haftalar ve belki de aylar zarfında gazeteci ve yazarların çok dikkatli olmaları, öküzün altında buzağı keşfedilmesine olanak vermeyecek biçimde yazmaları gerekiyor.

Bu açıdan, Özgür Özel’in protestolarını gerçekten cesur ve önemli saymak lazım.