Ahmet Tulgar & İshak Karakaş
‘Halkın ‘hayır’ı, iktidarın ‘evet’ini yenecek güce geldi’
Alper Taş, Türkiye Sosyalist Hareketi'nin genç kuşağının önemli isimlerinden. 2009 yılında Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Başkanlığı'na seçilen Alper Taş o zamandan beri partisinin yönetiminde. Bugün de ÖDP Başkanlar Kurulu üyesi olarak görevine devam ediyor. Türkiye siyasetinin en güler yüzlü çehrelerinden olan Alper Taş ile Diyarbakır'dan döndükten hemen sonra buluştuk ve kendisine referandum ve referandum sonrasını sorduk...
SÖYLEŞİ: İshak Karakaş & Ahmet Tulgar
İshak Karakaş- Referanduma çok az bir süre kaldı. Ne olacak 16 Nisan’da? Ne düşünüyorsunuz?
Alper Taş- 16 Nisan’a gerçekten az bir zaman kaldı. Gördüğümüz tablo ülke çapında ‘hayır’ lehinde. Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine kadar ‘hayır’ dalgasının elden ele, gönülden gönüle giderek güçlendiğini görüyoruz. ‘Evet’in sahibi yok, aşağıda sahibi yok; tepede sahibi var. Tepede bir devlet var vebütün olanaklarıyla ‘evet’iyukarıdan aşağıya örgütlemeye çalışıyor. Örgütlüyor daha doğrusu...Ama aşağıda onu gönülden sahiplenen bir inisiyatif, bir halk hareketliliği gözükmüyor. Bunun karşısında kendicebinden, maaşından kısarak büyük bir fedakârlıkla hayır’ı örgütlemeye çalışan çeşitli, çoğulcu, renkli sivil bir hareketvar. Halkın vicdanında, bağrında gelişen bir hareket olarak ‘hayır’, devletin ‘evet’ininkarşısına dikilmiş vaziyette. Görünen o ki, halkın ‘hayır’ıiktidarın‘evet’ini yenecekgücegeldi.
Ahmet Tulgar- Peki ‘hayır’ çıkarsa nasıl bir Türkiye bekliyor bizi?
Alper Taş- Tabii ‘hayır’çıkarsa 7 Haziran’daki gibi bir psikoloji içine kendimizi itmememiz lazım, temkinli olmak lazım. Her şey güllük gülistanlık olacak, sorunlar çözülecek gibi bir sonuç çıkmaz ‘hayır’çıkması durumunda. Siyasalİslamcı rejimle hesaplaşma konusunda bir eşiği pozitif manada aşmış olacağız sadece. Olanakların daha bizim lehimize geliştiği, politik moralin bizim açımızdan daha yükseldiği, onların çözülmeye başladığı, birbiriyle kavga ettiği bir süreç önümüzde olacak. Daha sonraki eşiklere daha moralli girmiş olacağız ‘hayır’ kazandığında. Çünkü ‘evet’leTürkiye’nin demokrasiyi aralaması mümkün değil.Özgürlüğün kapısını aralaması, eşitliğin kapısını aralaması, eşit yurttaşlık temelinde KürtlerleTürklerin, Alevilerle Sünnilerin bir arada yaşayabileceği bir Türkiye’nin kapısını aralaması mümkün değil. Demokrasiden yana bir kapı, özgürlükten yana bir kapı, eşitlikten yana bir kapı, barıştan yana bir kapı aralayacaksak bunun yolu‘hayır’dan geçiyor. Ancak‘hayır’diyerek biz bu yolu açabiliriz. Diğer manada ‘evet’ denmesi demokrasinin daha dadaraltılması anlamına gelir ki, bunun adını zaten koyuyoruz. Ülkenin anayasal faşizme geçmesi manasına gelir ‘evet’ çıkması. Özgürlük alanlarının bütünüyle ortadan kalması, tek kişinin yönetiminin oluşması, eşitlik manasında zaten sermaye lehine giderek büyüyen dengesizliğin derinleşmesi,Türkiye’nin sermaye için cennet, emekçiler için daha da cehennem haline gelmesi, kıdem tazminatının kalkması anlamına gelir. İş güvencesi zaten giderek ortadan kalkıyor, bunun daha da derinleşmesi, doğanın ve insan sömürüsünün daha da artması söz konusu olur. ‘Evet’ çıkması Türklerle Kürtlerin eşitlik temelinde bir arada yaşamasının önündeki engellerin daha da gelişmesi, savaşın, şiddetin daha da artması; işte maceracı, yayılmacıemperyal dış siyasetin, Neo Osmanlıcı siyasetin kaldığıyerden bütünyanlışlığıyla, bütün acımasızlığıyla halkların başına bela örerek devam etmesi demektir. Bu manada ‘hayır’ı 16 Nisan’da sandıktan çıkarmamız lazım.
Ahmet Tulgar- Umutlu olmanız güzel.
Alper Taş- Şimdi İshak’ın birinci sorusuna şunu eklemek isterim. Şöyle bir hava oluşturduk biz...Çeşitli, çoğulcu, farklı, neşeli bir hava oluştu. Anayasa değişiklik paketi gündeme geldiğinde ve mecliste tartışıldığında ‘hayırcı’ların çoğunda –bizde de genel bir eğilim olarak- "Ya yine biz bu kavgayı kaybedeceğiz. Yine bunlar kazanacak, yine yenileceğiz" duygusu baskın bir duyguydu. Erdoğan ve Bahçeli’de büyük bir özgüven vardı. Şimdi bu kırıldı, etekleri tutuşmuş vaziyette. Kaybettiklerini görüyorlar. Biz de kazanacağımızı hissettik, hepimiz birbirimize hissettirdik. Böyle bir moral motivasyon yaratıldı. Şu an moral üstünlüğü bizde.
İshak Karakaş- Sandıklara ilişkin duygu nasıl?
Alper Taş- Şöyle bir duygu var, "Hayırcılar kazanacak sokakta. Fakat sandıkta bunlar allem edip kallem edip bu sokaktaki havayı sandığa yansıtmamızı engelleyecekler!" Şimdibizim bu yargıyı kırmamız lazım. Önümüzdeki günler içerisinde yapmamız gereken şey, "Hayır kardeşim! Bunlar bir şey yapamaz. Sandığa da sahip çıkacağız. Sokaktaki ‘hayır’ dalgasını sandığa da yansıtacağız!" demek lazım. "Bunun güvencesini ve sorumluluğunu alıyoruz. Sandıklarda hırsızlığa, hileye hurdaya yol vermeyeceğiz. Gel oyunu kullan. Gerisini merak etme. Biz sandığa da sahip çıkacağız" duygusunu halka vermemiz gerekiyor.
İshak Karakaş- Bu gece Diyarbakır’dan geldiniz, havaalanından buraya gelip ayağınızın tozuyla masamıza oturdunuz. Bölge halkı ne düşünüyor referandum konusunda?
Alper Taş-Şöyle bir şeyvardı daha önceden Diyarbakır’da ve Kürt coğrafyası özelinde... Yani büyük yıkımdan çıkmışlar, büyük bir acı yaşamışlar. "Ne olacak! Başkanlıktan bize ne yani! O olsa bu olsa bize ne fayda!"gibi bir haleti ruhiyenin başlangıçta halk içerisinde olduğuna dair gözlemler vardı. Bunu söyledi arkadaşlar. Fakat bu artık geride kalmış. İnsanlar artık ‘hayır’ın ne manaya geldiğini çok iyi biçimde kavramış vaziyette. Hem geçmiş hayatları açısından hem gelecek açısından hayır’ınmanasını son derece netleştirmiş vaziyetteler. Çünkü ‘hayır’ demek, kayyumlara ‘hayır’ demek onlar açısından. Milletvekillerinin tutuklanmasına ‘hayır’ demek. Bu savaş politikalarına‘hayır’ demek. Artık bunun bilincine varmış vaziyetteler.
İshak Karakaş- Herhangi bir kafa karışıklığı yok diyorsunuz yani...
Alper Taş-Yok. Net iki fotoğraf var; bu son haftalarda olan iki mitingle ortaya çıkmış vaziyette zaten. Biri, Newroz mitingleridir ki, tek bir yerde yapılmadı, 21 Mart’ta çok çeşitli yerlerde yapıldı. Valilik zaten 21 Mart’ın dışında Newroz’a izin vermedi. Çünkü eskiden birkaç gün öncesinden farklı yerlerden başlayıp bir halka olarak en son Diyarbakır’da taçlandırılıyordu. Şimdi zayıf geçmesi için,güçlü katılıma engel olmak için aynı günde izin vererek, son anda izin vererek zayıf bir Newroz görüntüsü yaratmaya çalışmışlar. Ama tüm baskılara, korkuya, tehdide rağmen insanlar Newroz’a görkemli bir şekilde sahip çıkmışlar ve yüksek perdeden "Na!" demişlerdir. Bunun karşısında başka bir fotoğraf var; cumhurbaşkanının taşıma insanlarla, devletin bütün imkânlarıyla, parasıyla puluyla yığınak yaparak Diyarbakır’da yaptığı miting var. Valiliğin önünde çok dar bir alanda 5-10 bin kişiyi topladığı ve bütünüyle fiyasko olan bir miting...Bu fotoğrafa baktığımızda Cizre de, Hakkâri de kısacası bütün bölge mesajını vermiş vaziyette. Bütün Newroz’larda bölgenin kalbi Diyarbakır’da attığı için esas olarak Diyarbakır mesajı vermiş vaziyette. Kürt halkının iradesi ‘hayır’dan yana. Şimdi Diyarbakır’a bakıldığında ‘büyük bir devlet’ görüyorsun ama vatandaş diyor ki, "Devlet hapiste aslında burada. Belediye başkanlarımızın milletvekillerimizin, yöneticilerimizin hapiste olmasına aldanmamak lazım. Devlet burada kendini hapsetmiş vaziyette. Sadece vitrinde var. İnsanların yüreğinde,bilincinde yok!" Doğal olarak Diyarbakır’a girdiğinde, binalara panolara baktığında ‘evet’ almış yürümüş gözüküyor biçimde, görsellikte. Ama aşağıda insanlar bilenmiş, öfkelenmiş. "16 Nisan bir gelse de şunlara güçlü bir tokat vursak" diyen, bunun sabırsızlığını yaşayan bir halk var. Sandıkta büyük patlamanın olacağı bir tablo var.
İshak Karakaş- Diyarbakır konusunda bir tahmininiz var mı?
Alper Taş-Benim bir tahminim yok. Onlar "Yüzde 65’in altına asla düşmez,"diyorlar bölgenin geneli açısından. Hatta yüzde 70 rakamından söz edenler var. Yalnız oradadevletin stratejisinin, insanların sandığa gitmesini engellemeye dönük bir strateji olacağına dair gözlemlerimiz var. İnsanlar sandığa giderse ‘hayır’ diyecek çünkü. Olabildiğince bu insanların sandığa gitmesini engelleyen hamleler gelebilir AKP kanadından. Provokasyonlar bunun bir parçası olabilir.
İshak Karakaş- Bu engelleme kırsalda olabilir daha çok, değil mi?
Alper Taş-Evet. Sorun zaten kırsalda. Merkezde ne yapsalar, ne etseler de çok politik bir halk var. Belli ki bütün engellemelere rağmen sandığa sahip çıkacak. Kırsalda korucuların güçlü olduğu bölgelere sandıkları toplayıp korucu ve devlet baskısıyla bazı şeyler yapmaya çalışacaklarına dair gözlemleri var insanların. Bizimle bunları paylaştılar.
İshak Karakaş- Biraz da Türkiye’nin dış politikasından söz edelim. Fırat Kalkanı Operasyonu bitti. Türkiye Suriye’de bundan sonra neler yapabilir?
Alper Taş-Suriye’de süreç devam ediyor. Tabiri caizse bu pilav daha çok su kaldırır. Ama şöyle gözüküyor; Suriye’de bir Rusya-ABD inisiyatifi var. Bu iki inisiyatif, Suriye’ye dair aslında ortak bir proje geliştiriyorlar. Bir tarafı ABD’nin hegemonyasında, bir tarafı Rusya’nın hegemonyasında. Ama birleşik, ama laik, ama iki ülkenin farklı bölgelerde hegemonyasını kurdukları bir Suriye’yi tasarlıyorlar gibi geliyor. BuradaABD ve Rusya açısından mesele net de, çözülemeyen şey Türkiye’nin bastırmasıyla Kürtlerin statüsü meselesi. Buna karar vermek gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün dış politikası Kürtlerin bir statü elde etmemesi üzerine kurulmuştur. Bu büyük bir yük yani... Bunun üzerine kurulan bir strateji, boş bir stratejidir. E, sen düşün, koca bir devletsin ama bütün stratejini Kürtlerin statü kazanmaması üzerine kurmuşsun. "Kürtler oradan bir şey elde etmesin, buradan bir şey elde etmesin," diye bir dış politikanın sonu ne olur? Kendisini çıkmaza sokar, daraltır yani.
İshak Karakaş- Üstelik Kürtler de kazanımlarından vazgeçmezler artık.
Alper Taş- Şimdi bir statü elde edecek Kürtler. Ne derler, macun tüpten çıkmış vaziyette artık... 18., 19., 20. yüzyılın statülerine teslim olmayacakları belli Kürtlerin. Yani bir zemin açılmış ve daha ileri bir statü elde etmek için mücadele ediyorlar. Ama Türkiye devleti bütün varını yoğunu "Aman Kürtlerin burada bir kazanımı olmasın," diye harcıyor. Şimdi böyle bir dış politika olmaz. Bölgenin en dinamik kesimi olan Kürtleri dışarıdabırakan ve ona düşmanlık besleyen bir siyaset, zaten Türkiye’nin elindeki bütün kartları hükümsüz kılıyor. Kime dayanıyor Türkiye;ÖSO’ya... Ne bu yani... Kilis’te sordum, "çete" diyor Kilis halkı onlara. Senden alıyorlar silahı, gidip IŞİD’e satıyorlar. Ya, gerçekten Kilis’te böyle anlatılıyor. Türkiye onları biraz derledi toparladı ama onlarla Türkiye’nin bölgede kalıcı bir şey yapabilmesi mümkün değil. Çünkü onlar kalıcı bir hareket değil. E, Kürtler öyle değil... Kürtler modern bir hareket, kalıcı ve yerel; oranın yerel dinamiği...Böyle bir tablo var. Burada problem şu; Türkiye Suriye’nin bu hale gelmesinden sorumlu. Tabii emperyalizm bu politikaların asıl uygulayıcısı ama onunla birlikte emperyalizmin bu politikalarına kraldan fazla kralcı kesilen bir Türkiye var. Bölgedeki bu yangından sorumlu Türkiye. Dayandığı mantık ise Müslüman Kardeşler hinterlandı yaratmak... Kendilerine ait bir mezhepçi siyaseti dışpolitikanın ana eksenine oturttular. Yani dünyanın her yerine öyle bakıyorlar; Avrupa’ya da öyle bakıyorlar, Bulgaristan’a da öyle bakıyorlar. Ne bileyim, Ortadoğu’ya da öyle bakıyorlar. Ama bu politika bütünüyle boşlukta kaldı. Yani "Suriye’de Müslüman Kardeşler iktidar olsun, Tunus’ta iktidar olsun, Mısır’dan olsun! Biz de burada iktidarız zaten! Doğal olarak biz bunların etrafından bir Müslüman Kardeşler kuşağı yaratarak Sünni İslam üzerinden, İslam dünyasının lideri olup bölgesel bir güç oluruz" üzerine odaklanmış bir mezhepçi, yayılmacı siyaset tuzla buz oldu; olacağı da belliydi. ABD’nin ipiyle buraya girdi, Rusya’nın ipiyle kendini kurtarmaya çalışıyor şimdi fakat çıkamıyor işin içinden. Yapılması gereken belli... Yani içeride barış, dışarıda barış! İçeride kimle barışacak; Kürtlerle barışacak. Dışarıda da barışacağı güç Kürtler, tüm Arap halkları ve Suriye halkı... Bunlarla barışacak...
Ahmet Tulgar- "Barıştan başka seçenekleri yok" diyorsunuz yani.
Alper Taş- Yeni bir sayfa açacak ve ülkenin içerisinde demokrasi gelişecek. Ülke içerisinde barış olacak ve bu barış dışarıya da yansıyacak. Türkiye’nin güvenliği ancak böyle bir siyasetten, bu siyaseti inşa etmekten geçer.
İshak Karakaş- Türkiye, Fırat Kalkanı Operasyonu’nu bitirdi ama yeni bir operasyon peşinde olduğu söyleniyor. Fırat Kalkanı değil de Dicle Kalkanı mesela...
Alper Taş-Nasıl olacak bu?
İshak Karakaş- Bölgeyi işgal planı var.
Alper Taş-Tamam da, bölgedeki tek dostu Barzani. Orada operasyon yapmak, KDP’yi yanına almakla mümkün. KDP’yi aşarak Şengalhattında Ezidi güçlerin oluşturduğu PYD’ye yakın kesimlerle veyahut PKK’ye yakın kesimlerle bir savaşı göze alması çok gerçekçi gözükmüyor. Kürtler arasında daha önce yaşanan savaşın yarattığı...
İshak Karakaş- Brakuji...
Alper Taş-....büyük bir trajedi var arkada. KDP’nin içinde de, halkın içinde de derin yaralara yol açmış, rahatsızlıklara yol açmış. Daha önce bu yaşandı 90’lı yıllarda. Şimdi aynı şeyi KDP’nin göze alması ve Kürtler arası savaşın taşıyıcısı olması aslında kendi hegemonyasının da yitimine yol açabilir. O yüzden böyle bir savaşa yol vermesi çok mümkün değil. ABD’nin de buna yol vermesi çok mümkün değil. Türkiye şöyle bir sıkışma içerisinde; yani bu referandumdaki havayı milliyetçi bir atmosferle ‘evet’e nasıl taşıyabiliriz? Negatif havayı nasıl dağıtabiliriz? Kandil, Sincar üzerinde bir operasyon görüntüsü yaratmak istiyorlar. Biz bu atmosferi yaratıp bunu bir şeye tahvil edebilir miyiz?
Ahmet Tulgar- İçeriye yönelik yani...
Alper Taş-Evet. İçeriye yönelik ama şimdi artık toplum da bunun farkına varmış vaziyette. İçeriye yönelik bir operasyon olacağının, göstermelik olduğunun, 16 Nisan’da ‘evet’i çıkarmaya yönelik bir hamle olacağının farkında. AKP ustalaştığını söylüyor ama millet uyandı artık. AKP’ye oy vermiş bir yurttaş bana "Ya" diyor. "Bu Avrupa ile kavganın nedeni belli. Bilinçli bir strateji," diyor. "Oya tahvil için bir strateji olduğu belli," diyor. "Başbakan ‘gitmeyin’ diyor. Cumhurbaşkanı yukarıdan örgütlüyor," diyor. Hollanda’ya giden kadın bakan da diyor zaten. Cumhurbaşkanı sabah 4.30 kadar kadını örgütlemiş. En son bakmış ki, bir şey olacağı yok, "Dön geri" demiş. Kadın diyor ki "Cumhurbaşkanı bana dön demeseydi, ölecektim orada..." Yani şimdi böyle bir tablo... Bunun nedeni ne!"Haçlılar Hilal’e savaş açtı," dedirtmek! Oradan bir mobilizasyon yaratmaya çalışıyorlar; düşünün yani... 21. Yüzyılda AKP’nin getirdiği yere bak;kimlikler, medeniyetler savaşı...Haçlı savaşları... Kaçıncı yüzyılda oldu Haçlı Savaşları? Haçlı Savaşlarını 21. yüzyıla taşıyacak! AKP’nin bütün vizyonu bu, gerçekten öyle... Bütün AKP yanlılarının söylediklerine bak, "Haçlılar Hilal’e savaş açıyor, Müslümanlar saflara Hilal’i savunmaya!" Resmen böyle bir haleti ruhiye... Korkunç bir şey yani. Referandumda ‘hayır’ demek 21. yüzyılda böyle bir zihniyete ‘hayır’ demektir aynı zamanda.
Ahmet Tulgar- Az önce AKP’li seçmenlerden bahsettiniz. Böyle bir çatlama olabilir mi referandumdan sonra AKP’nin içinde?
Alper Taş- Çok büyük bir çatlama olmaz ama aşağıda, tabanda bu durumu sorgulayan AKP seçmeni var; bunu görüyorsun. Bunun oranı nedir, çok bir şey söyleyemem. Ama şu sorgulama var; "Ne gerek vardı? Bu mudur yani? Neye ihtiyacı var? Neyi yapamıyorki! Her şey elinde. Niye bu kadar güç,bu kadar güç, bu kadar güç! Kral mı olacak bu adam, ne istiyor?" diyorlar. Bunu sorguluyorlar ve şununda farkındalar; bu zorlama yapıldıkça Türkiye’de istikrarsızlık derinleşiyor. Şimdi mesela herkes Erdoğan istikrarın güvencesi,derken şu an Türkiye ekonomisi kapitalizmin yapısal krizinden öte bir kriz yaşıyor. Bir özne olarak Erdoğan, şu an istikrarsızlık ögesi haline gelmiştir. Var olduğu müddetçe hep gerilim hep gerilim, çatışma... Millet barutun üstünde oturmuş gibi hissediyor kendini. Rahatlayamıyor, normalleşemiyor. Çünkü durduk yerde çok acayip gerilimlerin bir parçası oluyor Türkiye. Türkiye toplumu biraz nefes almak istiyor. Erdoğan nefes aldırmıyor şu an millete. Kendi tabanı bile rahatsız. Ha, orada Arınç’ların, Gül’lerin negatif duruşu belli zaten... Onu hissediyorlar. Yani tabanda bir çözülme var. "Ben AKP’ye oy verdim ama referandumda ‘hayır’ vereceğim. Bu gidiş manasız, bu gidiş anlamsız" diyenler var. Bu AKP’yi bütün olarak sarsacak bir şey gibi gözükmüyor ama tabanda bir sorgulama, bir tartışma, bir değerlendirme, bir kafa karışıklığı var. Referandumdan ‘hayır’ çıkarsa sen FETÖ’cüsün gibi suçlamalar tanık oluruz. Yani FETÖ’nün siyasi ayağı da bu çekişmenin içine girer. Bir siyasi ayak çıkartabilirler oradan. ‘Hayır’ çıkarsa, birileri "Alın FETÖ’nün siyasi ayakları bunlar" diye meydana koyabilirler.
İshak Karakaş- Peki referandumdan sonra güçlü bir sağ ya da sol merkez parti kurulma ihtimali var mı?
Alper Taş- Sağda böyle bir hazırlığın olduğu seziliyor. Mesela Meral Akşener’in etrafında öbekleşme, bir merkez sağ parti çıkarma konusunda böyle bir hazırlık, böyle bir pozisyon olduğunu gözlemliyoruz zaten. Birçok insan "Oradan bir şey çıkar AKP’nin karşısına" diye düşünüyor. Solda öyle bir şey gözükmüyor. Sol öyle bir tartışmanın içerisine girmiş değil. Ne olabilir üzerine bir şey yok. Şu an hissedilen bir şey yok ama sol da 16 Nisan’dan sonra durumunu konuşur. Herkes kendi durumunu konuşur. Ama sağda şimdiden başlayan bir hareketlilik var; bunu görüyoruz. Eğer Meral Akşener MHP’nin başına geçemezse, başka bir hareket inşa edebilir. Çünkü biliyorsunuz Akşener daha önce de AKP’de yer aldı, DYP’de yer aldı. Böyle bir sağ tandansı var. Sadece milliyetçi değil, MHP’ye sığmayan bir yapısı da var. MHP’yi ele geçiremezse, beceremeyeceklerini gördüğünde daha merkez sağda – ne kadar merkez olur bilemiyorum- yeni bir hareketlilik oluşturabilirler.
İshak Karakaş- Son Kayseri mitingine Abdullah Gül gitmedi. Yine partinin kurucu isimlerinden mesela Bülent Arınç’ın, Sadullah Ergin’in bir hareket oluşturacakları söyleniyor? Bu konuda ne dersiniz?
Alper Taş-Bu eskiden beri söyleniyor, yani olabilir. Erdoğan güçlü olduğu müddetçe Erdoğan’ı karşısına alabilecek bir çevre yok. Erdoğan ve AKP çözülmeye başladıkça bunlar kendi aralarındaki siyasi ilişkiyi artırabilirler, onu ben bilemem. Sonuç itibariyle orada da bir tartışma var. AKP içerisinde de bir tartışma var. Çünkü Erdoğan bunları elinin tersiyle itmiş, kendine yepyeni bir ekip kurmuş vaziyette ve bu ekip, sonradan gelme bir ekip. Hani ne derler ya, dağdan gelen bağdaki kovar.
İshak Karakaş- Biraz da Birleşik Haziran Hareketi’nden (BHH) söz edelim. BHH içerisinde yer alıyorsunuz. Önümüzdeki süreçte nasıl bir perspektifle hareket edeceksiniz? Daha geniş organik birliktelikler olacak mı?
Alper Taş-Tabii, 16 Nisan’dan sonra ‘evet’ de çıksa ‘hayır’ da çıksa – ki ‘hayır’ çıkacağına inanan bir yerde duruyoruz- her şeyi yeniden konuşmak, tasarlamak lazım. Taşlar yeniden dizilecek. Mesela ‘hayır’ çıkınca neyi konuşmak zorunda kalacağız? Konuşmak zorunda kalacağımız nokta şu; "AKP çözülüyor, AKP’nin yerine ne konacak? Türkiye’yi yeniden nasıl kuracağız? Bu kadar dağılmış, parçalanmış, alt üst olmuş Türkiye’yi tırnak içinde nasıl normalleştireceğiz? Ülkenin kaderine sol olarak nasıl sahip çıkacağız? Buna dair bir çözüm geliştiremezsek, ilerici, demokratik güçlerle sol bir çözüm de gelişmez.Sağ içerisinden başka eğilimlerin, güçlerin çıkmasına, merkez sağda Akşener etrafında vb. değişik seçeneklerin gündeme gelmesine yol açar. Çözülmeyi sol, ilerici, devrimci, demokratik güçler olarak değerlendirememiş oluruz. O çözülmenin, ‘hayır’la başlayan kapı aralamanın içerisinde kendi bulunduğumuz dünyada yeni bir yaklaşım, perspektif,Türkiye’de yeni bir süreci açabilecek irade,güvenilir bir seçenek oluşturup oluşturamayacağımız sorusuyla yüz yüze kalacağız. Bunu konuşmak zorundayız. Haziran Hareketi’nin tamamlanmış bir tartışması yok ama bir taraftan sandıktan ‘hayır’ çıkarmak için çaba gösterirken diğer taraftan 16 Nisan sonrasını düşünen, tartışan bir süreç var. ‘Evet’ çıkarsa dünyanın sonu da değil, onu da söyleyeyim. Böyle bir karamsarlığa kendimizi itmemize gerek yok. Anlamlı bir ‘evet’ çıkmayacak.
Ahmet Tulgar- 'Anlamlı evet' çok yerinde bir kavram.
Alper Taş- ‘Anlamlı evet’ sözcüğü bana ait değil, AKP’lilere ait. Anlamlı ‘evet’ten kast ettikleri yüzde 55’in üzerinde bir ‘evet’tir; bu mümkün gözükmüyor. O yüzden diyelim ki çok az bir oranla evet çıksa bile –böyle çıkacağına inandığım için demiyorum- bu bir Pirus Zaferi’dir."Galiptir bu yolda mağlup"hikâyesidir. Ah dünyamız yıkıldı, duygusunun içine girmek asla doğru değil ama işimiz biraz zorlaşır, AKP daha da saldırganlaşır, daha özgüven kazanır. Biz de siyasal İslamcı zihniyetle daha sert çatışmaların bir parçası haline dönüşürüz. Çünkü onlar daha pervasızca üzerimize gelir. İstedikleri ideolojiyi yukarıdan aşağıya dayatma, egemen kılma konusunda daha atak hamleler yapacaklardır.Biz de ona karşı boynumuzu uzatıp "Cellat kafamızı kes" demeyeceğimize göre, kendi yaşam alanlarımızı savunacağımıza göre, yaşam anlayışımızı, kimliğimizi, ideolojimizi savunacağımıza göre bizi daha zor sürecin bekleyeceğini söyleyebiliriz.
İshak Karakaş- Referandumdan sonra bir erken seçim öngörüyor musunuz?
Alper Taş- Şunu şöyleyeyim; diyelim‘hayır’ çıktı, senaryoyu konuşalım... Ne olacak? "Ben bu yenilgiyi kabul etmiyorum, sizinle yeni bir kavgaya giriyorum," mu diyecekler? E, şimdi bu millette ters tepki yaratır kardeşim. Nedir yani? 7 Haziran’da öyle oldu yeni bir seçime gittin, Şimdi bu referandumu dayattın, halk sana ‘hayır’ dedi. Hani ‘millet iradesi’ diyordun. "Bizle bu kadar oynama kardeşim," deriz. Bu da ters tepki yaratır. Bahçeli’nin bunu göze alacağını zannetmiyorum. Bence şöyle yapar AKP; önce bir taktik yapar, sanki meseleyi içselleştirmiş gibi "Halkımız böyle karar verdi. Elbette biz de bunu değerlendireceğiz. Milletin iradesi esastır," gibi inanmadıkları şeyi söyleyip sonra "Bu tabloyu 2019’da nasıl lehimize çeviririz? Neyi eksik bıraktık,"derler. Buna dair plan yapmaya başlarlar. Bunun sorumlusu kimdir, deyip onları ezmeye başlarlar. Kendi aralarında bazı ertelenmiş hesapları görmeye çalışırlar. Erken seçimi göze alamazlar gibime geliyor. Şimdi ‘evet’ çıktığında da zaten buna ihtiyacı yok. Niye erken seçime gitsin! Erken seçime gitmesi halinde -o cumhurbaşkanı olacağını düşündüğü için- cumhurbaşkanlığının süresi azalır. 2 yıl aslında resmîleşmeyecek ama fiili başkanlığı daha da güçlendirmiş olacak. Aslında birçok şey daha da fiili olarak yürüyecek. Şimdi zaten fiili bir başkanlık var bunu daha da fazlasıyla yaşama geçirmeye başlayacak. Doğal olarak süreyi azaltmak istemez yani. Şimdi erken seçim yaptı mı, süre 5 yıllık geriye gider. Yani Erdoğan 2019’u kazanıp ondan sonrasını da kazanarak yaşına bakacak. Diğer seçime giderken meclisi de feshettirip bir dönem daha kalmanın hesaplarını yapıyor,"Allah ancak o kadar ömür verir en fazla," diye düşünerek. 12 yıl sonra kendi durumuna bakıp... Öyle yani... Propaganda yapıyorlar, "Bakın diyorlar, "En fazla iki kez seçilecek," diyorlar ama oraya bir madde koymuş; üç kez, dört kez bile seçilebilir o maddeyle.
İshak Karakaş- Referandumda ‘evet’ çıkması durumunda Türkiye’nin dış politikası nasıl etkilenir? Bir tecrit söz konusu olur mu?
Alper Taş-Evet, çıktığında bunlar bütün kavga ettikleriyle tırnak içinde barışmanın yolunu bulurlar. Tabii bu barışma nasıl bir barışma... Onur kırıcı bir barışma tabii... Yani Rusya ile düştükleri durum! Ülkenin onurunu ayaklar altına alıp bu kadar yüksek perdeden afra tafra yap, bağır çağır, ağzına geleni söyle ondan sonra git usulca teslim ol. Rusya ile öyle oldu yani... İsrail’le geldikleri durum ne şimdi! Nereye geldi! Yine aynı şeyi yapacaklar. Avrupa Birliği ile yeni bir defter! Ama Türkiye’nin, Türkiye halklarının onurunu çiğneyerek yapıyorlar bunu ya... Doğal olarak dış politikada gerilimi yükseltmeleri mümkün değil. Şimdi kadar neye, hangi mantığa dayanarak kendilerini ülkeye pazarladılar; bütün dünya bizim arkamızda diyerek pazarladılar. Şimdi de bunun tam tersi "Bütün dünya bize karşı çıkıyor, biz iyiyiz," diyorlar. Eskiden bütün dünya bunları destekliyordu. Bunlar gerçekten el üstünde tutuldu. Şimdi tam tersi bir noktayla gelmiş vaziyetteler.