Ahmet Tulgar & İshak Karakaş
‘Hayır’ umudu simgeliyor
Artı Gerçek yazarları referandumu değerlendirdi; OHAL koşullarında yapılacak bir referandumun olası sonuçlarını tartıştı.
Duygu AYBER / İSTANBUL
Anayasa referandumu ülkenin en önemli gündemi haline gelmiş durumda. Bir yanda OHAL koşullarında nasıl bir referandum süreci geçireceğimize dair kaygılar, "Hayır" propagandası yapanlara saldırılar, gözaltılar… Öte yanda 17 Nisan’da nasıl bir tablonun bizi beklediği sorusu ortada duruyor.
Herkesin anayasa referandumuna dair tercih nedenlerini tartıştığı bu günlerde, Artı Gerçek yazarlarının referandum tercihlerini ve sebeplerini sorduk.
‘BU BİR MEMLEKET MESELESİ’
Olağanüstü hal koşullarında geçen bir referandum sürecinin son derece sorunlu olduğunu vurgulayan Orhan Alkaya, OHAL’de "olağan dışı" yetkilerin kullanılma olasılığının bile çok tehlikeli olduğunu söyledi. Toplumsal kutuplaşmanın iyice arttığını ve "Evet" diyeceğini beyan eden kesimler tarafından da ısrarla kullanıldığını dile getiren Alkaya, bu iki seçeneğe eşit şans tanınmadığının da altını çizdi. Anayasa taslağındaki maddelerin kendi içinde çeliştiğini de sözlerine ekleyen Alkaya şunları söyledi: "Anayasanın 7. maddesine göre hakimiyet meclistedir ve bu yetki devredilemez. Bu madde olduğunu gibi metinde duruyor. Ama cumhurbaşkanına kanun hükmünde kararname çıkartma yetkisi devrediliyor. Yani kendi içinde çelişecek, bunun gibi sayısız teknik problem doğuracak, bir kişiye hakimiyetin devredilmesini yaratacak. Bana sorarsanız zekice, ama anayasa tekniği açısından da oldukça sorunlu bir taslak. 18 yaşında seçilme hakkı getiriyor, son cümlesinde ‘Askerlik ilişiği olmaması gerekiyor’ diyor. Son derece salla pati diyebileceğim bir teknikle hazırlanmış. Zannediyorum ki aklı baki olan herkes, hangi partiye oy vermiş olursa olsun, önceliklerini bu sefer memleketi için kullanacak. Çünkü bu bir parti meselesi değil, en klişe ve en doğru haliyle söyleyelim ki bu bir memleket meselesidir."
‘İNAT EDELİM Kİ MURADIMIZ OLSUN’
Artı Gerçek yazarlarından Nurcan Kaya da, referandumun demokratik bir tartışma zemini olmadan gerçekleşeceğini ifade etti. Kaya, "OHAL’i bile aşan ağır hak ihlallerinin yaşandığı bir dönemde, sesimize yer verecek muhaliflerin sesine yer verecek basının olmadığı bir dönemde; bırakın muhalif siyasi partileri, siyasi partiler içindeki muhaliflerin dahi sesinin çıkamadığı bir dönemde, şartlarda gerçekleşecek." dedi. Benzer siyasi çizgide düşünen insanlardan oluşan çevremizi bu süreçte genişletmemiz gerektiğine vurgu yapan Kaya, "Bulabildiğimiz her fırsatta mutlaka düşüncelerimizi dile getirmeliyiz. Kolay değil. Çünkü bildiri dağıtırken insanların dayak yediği bir ortamdayız. Benim memleketimde ‘Umudun yoksa da inat et’, ‘İnat murattır’ derler. O yüzden ben de diyorum ki bari inat edelim de muradımız olsun."
‘İSLAMİYET’TE TEK ADAM YÖNETİMİ YOKTUR’
Referandumda hayır oyu kullanacağını söyleyen bir diğer isim İhsan Eliaçık. Öncelikle dini gerekçesini anlatan Eliaçık, "İslamiyet’te paylaşım esastır. Tek adam yönetimi yoktur. İslamın peygamberi Hz. Muhammed bile tek adam yetkisi kullanmamıştır. Tek adamda bütün yetkileri toplamak İslamiyet’in paylaşım ilkesine aykırıdır." dedi. Türkiye’nin siyasi konjonktürün akışına ters yönde gittiğini ifade eden Eliaçık, Padişahlıktan cumhuriyete geçtik. Cumhuriyetten de demokrasiye geçmeye çalışırken bir geriye gidişle padişahlığa, monarşiye doğru bir kayış söz konusudur. Ben buna da hayır diyorum." dedi.
Son olarak hukuki açıdan anayasaların hazırlanış sürecine hiç uymadığını ifade eden Eliaçık, bir ülkenin geleceğini değiştirebilecek anayasanın bütün etnik köken ve ideolojik grupların yer aldığı bir kurucu meclis ile hazırlanması gerektiğine vurgu yaptı. Eliaçık şunları söyledi: "Cumhurbaşkanı’nın korkuları, onu destekleyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin endişeleri birleşince ülkeyi anayasa değişikliğine sürüklemeye kalktılar. Oysa ki bir ülkenin anayasa değişikliği böyle olmaz. Bir kurucu meclis olmalıdır. Bu kurucu meclisin görevi anayasayı değiştirmek olmalıdır. Kurucu mecliste mevcut siyasi partilerin bütün temsilcileri seçim yoluyla gelmeli ve kurucu mecliste seçilmeyen konunun uzmanı hukukçular, sosyologlar, profesörler ve hatta ilahiyatçılara kadar birçok insan yer almalıdır. Kürtler, Türkler, Aleviler, Sünniler, sağcılar, solcular herkes orada olmalıdır. Kıyasıya bir tartışma süreci yaşanmalıdır. Bir metin üzerinde uzlaşılmalı ve o metin referanduma sunulmalıdır. Halk kabul ettiği taktirde o kurucu meclis kendini lağvetmelidir. Gidişat buna aykırı olduğu için de hayır diyeceğim."
KADINLAR NE İSTEDİĞİNİ BİLİYOR
Canan Kaftancıoğlu ise, referandum çalışmaları sırasında ilginç ve kendisini de şaşırtan çok tipik örnekler gördüğünü söyledi. Memleketi Ordu’da yüz yüze geldiği kadınların birçoğunun hayır oyu kullanacağını ifade eden Kaftancıoğlu, "Kadınlar o sandıktan çıkacak ‘Evet’ ile birlikte özgürlüklerinin daha da kısıtlanacağını biliyor. Yaşadığı ortamda kadın olmanın, ezilenlerin de ezileni olduğunu bildikleri için hiçbir demokratik kitle örgütü veya siyasi parti bağlantısı olmaksızın sokaklara çıkıyor. Neden hayır oyu verilmesi gerektiğini o kadar güzel örneklerle anlatan kadınlara tanıklık ediyorum ki, AKP bu defa ters anlamda güvensin kadınlara. Çünkü kadınlar; nasıl ki evde erkeklerin tek başına iktidar olmasına ve sadece erkeğin sözünün geçmesine karşı çıkıyorsa, bunun mücadelesini veriyorsa, bu memleketi de tek bir erkeğin idaresine kesinlikle bırakmayacağına inanarak sokakta. Bu referanduma dair en çok umudumu arttıran hususlardan biridir" diye konuştu.
Hayır kelimesinin bile başlı başına bir duruş bir değişim inancı olduğunu ifade eden Kaftancıoğlu, "Benim tercihim aydınlık bir gelecek ve yeni bir başlangıç için "Hayır"dan yana olacak. Hayır bizler için mevcut durumumuzu daha da ileri götürebilecek bir umudu simgeliyor." dedi.
‘KARANLIK SONSUZA KADAR SÜRMEZ’
1982 yılından bu güne gazetecilik yapan Yurdagül Erkoca, "Ben referandum gününü değil de açıkçası 17 Nisan sabahını merak ediyorum" dedi ve sandıktan "Evet" de çıksa "Hayır" da çıksa toplumsal muhalefetin bu sona hazır olup olmadığı sorusunun daha elzem olduğunu düşündüğünü söyledi. Erkoca, "Evet çıkarsa dünyanın sonu gelmeyecek. Hayır çıkarsa emek, barış ve özgürlük cephesinin bütün sorunları hallolmayacak. Esas sorun sandıktan ne çıkacağından çok emek, barış ve özgürlük cephesinin 17 Nisan’dan itibaren nasıl ilerleyeceğidir. Biz yaşı geçkin kuşaklar daha çabuk umutsuzluğa kapılma eğilimindeyiz. Ama ben bu 8 Mart’ta gördüm ki onbinlerce genç kadın vardı ve çok inançlı yürüdüler. Bu baskıcı rejimler mutlaka kendi muhalefetini yaratıyor. Karanlığın sonsuza kadar sürmeyeceğini de bildiğim için rahatım." diyerek oyunun "Hayır"dan yana olduğunu dile getirdi.
NEDEN HAYIR?
Melda Onur: İnsanlar bunca tehdit edildiği, bir siyasi parti örgütünün mensubunun eline bir silah alarak "Hayır verenleri napıcaz" diyerek silah saydırdığı ve bunu sosyal medyada paylaştığı bir ortamda, insanların tutulan mikrofonlara yapılan anketlere kolay kolay "Hayır" demesi güç. Ancak aklın yolu bir. Hayır çıktığında ne olduğumuzu bileceğiz. Yani bugünden yarına en azından değişen bir şey olmayacağını bildiğimiz ama "Evet"in ne getireceğini, ne götüreceğini bilmediğimiz bir ortamda "Hayır" deme eyleminin ben yüksek olduğunu görüyorum.
İnci Hekimoğlu: Bizim hiçbir şekilde onayımızın alınmadığı, fikrimizin sorulmadığı, iki tane Türkçü İslamcı partinin kafa kafaya verip hazırladığı, bugünü bile aratacak bir anayasaya evet dersek bu darbe sürecini taçlandırmış oluruz. Ondan sonra bir daha seçim olacağını bile düşünmüyorum. Çünkü seçim yapmama hakkına sahip olacak. Ömür boyu OHAL ve sıkı yönetim şartlarında yaşayabiliriz. Dolayısıyla hayır diyorum.
İshak Karakaş: Referandumda oyum hayır olacak. Binlerce kez hayır demek istiyorum. Çünkü tekçiliğe, ırkçılığa, mezhep ayrışmasına karşı; teklerden oluşan bir yapının karşısında durmak için hayır. Bütün halklara da çağrımdır; kendisine inanan, halkına inanan, görüşüne inanan, demokrasiye inanan herkes "Hayır" demeli bana göre.
Yetvart Danzikyan: Bu ülkenin böyle bir anayasa değişikliğine ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Zaten bu anayasa değişikliğinin ne için yapıldığını da izah edemiyor bunu isteyenler. Anayasa değişikliğinin kendisi değil de, kim "Evet" kim "Hayır" diyor, konuşulan bu. Bizim bakmamız gereken şey bu anayasa değişikliği Türkiye’ye ne getiriyor. Benim görüşüm bir şey getirmiyor. Tam tersi kuvvetler ayrılığını zedeleyen, her şeyi bir kişinin iki dudağının arasına bırakan bir anayasa değişikliğidir. Buna evet dememin hiç bir mantıklı gerekçesi olamaz. Bu yüzden "Hayır" diyorum.
Nazım Alpman: Referandum aslında bir ülkenin geleceğini şekillendiren anayasa için "Hayırlı uğurlu bir değişiklik" için yapılır, ama bu öyle değil. Bu bir kişi için yapılan değişliktir. Bunu da biz değil AKP’nin kadrolu elemanı gibi çalışan gazeteciler söylüyor. Bir gazetecinin "Evet" demesi mümkün değil.
Ahmet Tulgar: Ben sandığa inanmam. Bir ülkenin demokrasi potansiyeline inanırım. Türkiye’nin de öyle ya da böyle demokrasi potansiyellerinin olduğunu düşünüyorum. "Referandumdan evet mi yoksa hayır mı çıkacak?", "Ben ne oy vereceğim?" benim için önemli olan bunlar değil. Her durumda demokrasi potansiyellerinin birlikteliğini önemsiyorum.
Erol Katırcıoğlu: Dünyanın hiçbir yerinde anayasanın böyle hazırlandığına şahit olmadım. Örneğin, Güney Afrika’da bile anayasanın hazırlık süreci 6 sene sürdü. Milyonlarca insan mektupla kendi fikirlerini taşıdı bu sürece. Bu ise 3, 5 anayasa profesörü bir araya geldi ve bir anayasa hazırladı. Bu yüzden böyle bir referandumda aklı başında, demokrat ve vicdanlı insanların "Hayır" diyeceğini düşünüyorum.