HDP'nin o masada ne işi var!

6 partinin genel başkanları yuvarlak masa etrafında bir araya gelince 'HDP neden o masada yok' diye bir tartışma başladı. 'Demokrasi, zannettiğiniz gibi çok geniş kapsamlı bişey değildir.'

6 partinin genel başkanları yuvarlak bir masa etrafında bir araya gelince "HDP neden o masada yok" diye bir tartışma başladı. Doğru yada yanlış, yıllardır inatla söylediğim bişey var. "Demokrasi, öyle zannettiğiniz gibi çok geniş kapsamlı bişey değildir"

Öncelikle matematik açıdan bakmak gerekiyor olaya. Diyelim ki HDP bu millet ittifakına alındı, o zaman ittifak gereği kimi tavizler vermek zorunda kalacak. Nedir o taviz, en çok oy aldığı ve milletvekili çıkardığı Kürt bölgesinde, kimi milletvekilliklerini başka partilerle paylaşmak zorunluluğu. Bu en iyimser tabloyla eksi 10 milletvekili demektir ki, HDP gibi bir partinin buna tahammülü olamaz. Yani, böyle bir işbirliğinde sözüm ona demokrasi adına tek zarara uğrayacak parti HDP olacak, çünkü diğer partilerin Kürt bölgesinde milletvekili çıkarma şansı ve olasılığı yok.

Bu ikilem esasında sadece Kürt bölgesinde de olmayacak, 7 Haziran seçimlerine bakarsak HDP Istanbul’dan 11 milletvekili çıkarmış ama ittifaka girdiği durumda bu şansı da elinden alınacak. Hatta daha sonraki seçimlerde çıkardığı 8 milletvekilinin de altına düşerek 5-6 civarına düşecek. CHP ve İYİ Parti dışındaki partilerle kaç milletvekili bazında anlaşacaklar bilmiyorum ama böyle bir ittifaka girdiğinde en fazla milletvekili kaybedecek olan parti HDP olacak. O yüzden, yazının başında söylediğim gibi, demokrasi adına bir partiden bu kadar fazla taviz beklemek bence anti-demokratiktir ve bunu tabana da anlatmak zordur.

İkincil olarak bu yaklaşıma siyasi açıdan bakmak gerekiyor. HDP dışında partiler iktidara geldiklerinde (Ama tek başına ama koalisyon olarak) nasıl bir siyaset uygulayacaklar. Bunu söylerken HDP’nin başat sorunu olan "Kürt Sorunu" nu kastetmiyorum, ekonomik, dış siyaset ve sosyal siyasetten bahsediyorum. Hemen hemen hepsi, global sisteme bağlı bir sistemle çalışacaklar. Oysa HDP’nin siyaseti herkesin sandığı ve tartıştığı gibi sadece "Kürt Sorunu" değil, HDP sonuçta sosyalist bir parti ve diğer sosyalist partilerle işbirliği yapan bir parti.

Burası çok önemli, çünkü bu ittifak sonuçta bir koalisyon ortaklığı da aynı zamanda. HDP herkesin -daha doğrusu daha çok iktidar yalakalarının- tartıştığı gibi bir Kürt partisi değil, aynı zamanda biçok sosyalist parti ve sivil toplum örgütünün de bir araya geldiği bir parti. O yüzden böyle bir ittifaka girdiğinde HDP’de biraraya gelen yada biraraya gelmeden kurulacak 3. İttifak elemanları bunu destekleyecekler mi ve desteklemezlerse yüzde kaç oy kaybeder. Dediğim gibi demokrasi öyle "Hadi yapalım" denilecek kadar kolay bişey değil.

Gelelim üçüncü soruna, millet ittifakı içindeki hangi parti demokrasi adına ittifak yapılacak kadar demokrat. Sadece Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’deki bir kesim artık sosyal demokrat bir parti olmak için çabalıyorlar, onlar da başkanlık seçim sistemi dolayısıyla bu ittifaka tıkandıklarından tam da istediklerini gerçekleştiremiyorlar. İttifak içine girdiğinizde en demokrat diyebileceğiniz parti CHP, o da sizin eş genel başkan ve kimi vekillerinizin hapsedilmesine neden olmuş. Sadece bunu bile tabana anlatmakta zorlanırsınız.

Geriye kalan İYİ Parti ve faili meçhul dönemin içişleri bakanı (sadece 6 ay diye küçümseyenler o tarihlerdeki cinayetlere bir gözatsın lütfen) Meral Akşener’i nasıl anlatacaksınız yada içinize sinerek masaya oturacaksınız. Kimileri İlhan Selçuk’un unuttuğu gibi işkencecisini unutup, affedebilir ama ben o görüşte değilim. Mesela Hanefi Avcı’nın yaptıklarını bir kenara atıp, "Abi, seni niye hapsettiler ya" diye demokrasicilik oynamam.

Gelelim son noktaya, HDP bu masaya oturmadan önce siyaseti gereği, "iktidara gelirsek ve koalisyon kurarsak "Kürt Sorunu"na nasıl bakacaksınız, sadece anayasayı değiştirmek için mi beni aldınız, parlamenter sistem ve başkanlık haricindekiler off the record mu olacak" diye sormayacak mı? Soracak ve alacağı yanıt şu olacak: "Önce bu sorunu çözelim, ona sonra bakarız. Ayrıca siz PKK’yle bağınızı koparın"

Bu olası mı, hayır değil. Neden değil? HDP, PKK’nin kurduğu bir parti değil, parti düşüncesinin Abdullah Öcalan’dan çıkmış olması, HDP’yi PKK’nin yan kuruluşu yapmaz. Öncelikle mücadele yöntemleri ve tarzları farklı. PKK Kürtlerin özgürlüğü için mücadele eden ve gerektiğinde savaşan bir silahlı parti, HDP Türkiye’de Kürt sorunu başta olmak üzere bütün siyasi konularda mücadele eden bir parti.

HDP’yle PKK’nin ortak yanı, Türkiye’de PKK’ye sempati duyanların büyük bir çoğunluğu HDP’yle beraberler. Kürt sorununda söylediğim bisürü şey PKK’yle aynı olabilir ama bu beni PKK’li yapmaz. Daha doğrusu "Türkiye’de Kürt Sorunu vardır" diyen herkesi ve partiyi bir anlamda PKK’yle aynı noktaya getirir, buna Turgut Özal da, Süleyman Demirel de, Recep Tayyip Erdoğan da dahildir. Çünkü bunu söyleyerek, sonunda onların ilk başta söyledikleri noktaya gelmişsinizdir.

O yüzden de bu konuda bir barış masası olacaksa, masanın bir tarafında mutlaka PKK olmalıdır. Çünkü hükümetlerin yönettiği devlet savaşını daha önce kurulan Kürt partileri ve son olarak da HDP’yle yapmıyorlar, PKK’yle yapıyorlar. İrlanda’daki İRA, Güney Afrika’daki Nelson Mandela dahil, bütün barış masaları bu şekilde kurulur.

Bütün bu yazdıklarımın cumhurbaşkanlığı seçiminde verilecek oyla bir bağlantısı yoktur, oradaki olay, koalisyon kurarak iktidara gelmenin dışında bir sistem değiştirme sorunudur ve aday belirlenirken tartışılmasa bile HDP tabanı unutulmamalıdır. Ama ittifak masası ve sonrası koalisyon, asla. O yüzden Kemal Kılıçdaroğlu’nun "HDP’yi yok saymıyoruz" açıklaması çok önemli ve bu açıdan değerlendirilmeli.

Evet, bütün bunlar tartışılmadan HDP’nin o masada ne işi var.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Nesin Arşivi