Ahmet Nesin
Hulusi Akar darbeden yargılanmalı mı?..
Yaşamımda gazeteci İlhami Soysal kadar güzel ve devamlı gülümseyen birisini daha tanımadım. İlhami abi ilk öldürülmeye çalışılan gazetecilerden birisiydi. O güleç yüz o kadar yapışmıştı ki ona, kızdığını ancak ses tonundan anlardık.
Derken 12 Eylül darbesi oldu, kızı Alev'le karşılaştım. Alev de benim çocukluk arkadaşım, biz böyle oldukça kalabalığız esasında, bir araya gelsek devrim yapabilecek sayımız var ama bir araya gelemiyoruz.
Neyse, Alev'in kocasını (Aklımda Ahmet diye kalmış) gözaltına almışlar ve onlar da 15-20 gün izini bulamamışlar. O dönemde çok yaşanan bir olay ve sonuçta bir kısmının ailesine ceset veriliyor. Ben bir yoldaşımın öldürüldükten sonra başucuna silah konduğunu ve bize gazeteci olarak ondan sonra fotoğraf çekmek için ancak izin verildiğine tanık olmuş bir gazeteciyim.
Alev de sonunda kocasını bulmuş ve tel örgüler arkasından ziyarete gitmiş. Alev'in yanında oğlunu ziyarete gelen bir Kürt anne, Ahmet'in yanında da Kürt delikanlı. Alev tam kocasının hatırını soracak, anne başlamış:
- Oglim, oglim, seni neye getrdiler ki, sen Apocu değilsen.
- Aneyyy...
- Oglim, yalan mı söglim, emmin Apocu ama sen degilsen...
- Aneyyy susss...
- Niye susim ki oglim, abenler Apocu ama sen degilsen...
Oğlunu kurtarmak isteyen annenin feryadı bütün görüşme devam etmiş ve Alev görüşmeyi hiç konuşamadan, kocasıyla gülerek bitirmiş...
Ben de bu darbe yazılarını yazmaya başladığımdan beri aynı şeyi söyler konuma geldim esasında. Okuduklarımdan sonra hep şunları söylemek istiyorum:
- Ya, Hulusi Akar komutanım, sen darbecisen ama ben değelem,
- Ya, Erdogan başkanım, valla da billa da tilla da sen daha çok darbecisen ama ben değelem,,,
Bunu daha çok devam ettirebilirim. Ben, eğer 1 günlük genel yayın müdürlüğü yaptım diye Özgür Politika'daki 4 haberden dolayı "Terörist"sem, bunlar darbecinin kralı...
Gelelim yine 15 Temmuz 2016 gnüne. Kafamdaki en önemli sorulardan birisi, Hulusi Akar hava kuvvetleri uçuşlarının yasaklanma emrini neden yazılı olarak vermedi? Öğle bir saatte ve daha tam olarak kimin ya da kimlerin darbe içinde olduğunu bilmiyorken emri ağızdan vermenin mantığı sizce ne olabilir!.. Silahlı Kuvvetlerin tüm sorumluğunu omuzlarında taşıyan Akar'ın o akşamki tutumunda çok gariplikler var. Akıncı iddianamesinde, Akar'ın uçuş yasağı ile ilgili 'sözlü' emrinin, Akar'ın bulunduğu binadaki Silahlı Kuvvetler Harekât Merkezinden caddenin karşısında bulunan Hava Kuvvetleri binasındaki Hava Kuvvetleri Harekât Merkezine 19.05'te 'telefonla' iletiliyor. Telefon görüşmesi bir Albay ile bir Yarbay arasında gerçekleşiyor. Şüphelenilen bir 'Darbeyi önlemek için' tüm uçuşlar yasaklanıyor.
Ancak bu son derece kritik karar iletilirken Genelkurmaydaki ve Hava Kuvvetlerindeki generaller ilk anda doğrudan bir iletişime geçerek bir araya gelmiyor. Piramit gibi dikine yükselen hiyerarşiye sahip Silahlı Kuvvetlerde iletişim kazalarının bedelinin ağır olduğu hatta sürpriz emeklilikle sonuçlanabildiği biliniyor. Ancak her nedense Genelkurmaydaki ve Hava Kuvvetlerindeki böylesine kritik bir anda generaller arasında yüz yüze iletişim yaşanmıyor. Akar caddenin karşındaki havacı generalleri çağırıp emrini yüzlerine vermiyor.
Bu bölümün üstünde durmamım bir nedeni var, çünkü Akar darbeyi haber aldığı 16.20'den rehin alındığı (????) 21.00'e kadar hava kuvvetleri komutanı Abidin Ünal ile hiç irtibata geçmiyor ve konuşmuyor. Deniz kuvvetleri komutanıyla da irtibata geçmeyen Akar, bir anlamda kuvvet komutanlarını komuta çevriminin dışında tutuyor. Bu tutum esasında askeri iç hizmetler yasasına da aykırı ve Akar'ın askeri mahkemede yargılanması gerekiyor.
3451 sayılı İç Hizmet Kanununun 21. Maddesine göre 'Emirler, kaideten birbirine bağlı makamlar ve kumandanlar tarafından bir silsile takip edilerek verilir'. Kanun, zaruri hallerde sıraya riayet edilmeyebileceğini söylüyor ancak 'bu takdirde amir tarafından atlanmış olan kademelere en kısa zamanda bilgi verilmesini' şart koşuyor.
Oysa Akar bunları yapmak yerine MİT müsteşarı Hakan Fidan'la 2 saat 15 dakika görüşüyor. Anlayacağınız 15 Temmuz 2016 günü darbe asker tarafından kulaktan kulağa verilen emirlerle durduruldu. Peki o gece Türkiye'yi dışarıya ya da düşmanlara karşı savunmasız bırakma kararı alırken Akar bu konuyu bağlı olduğu başbakan Binali Yıldırım'a soruyor mu, hayır sormadığı gibi aramıyor da!.. Oysa bu durumdan birilerinin hem başbakanı hem de cumhurbaşkanını haberdar etmiş olması gerekiyor, çünkü alınan karar ancak bakanlar kurulunun alabileceği bir karar.
Ufak bir konu daha var, Akar Türkiye'nin taraf olduğu NATO Hava ve Füze Savunması Planı gereği, NATO tarafından Türk hava sahasında yürütülen hava savunma faaliyetlerinin NATO'ya haber vermeden durduruyor. Sanırım ileride askeri yada sivil hakim ve savcılar bu eksikliklere bir göz atar.
Peki, bütün bunlardan sonra Akar darbenin neresinde, şimdiye kadar anladığım tek şey, kimse kimsenin yanında değil ve herkes birbirinden şüpheleniyor ve korkuyor. O yüzden sonraki yazıda da Abidin Ünal'ın darbe bağlantılarını yazacağım.