İklim değişikliğiyle yüzleşmeye hazır mısın Türkiye

İklim değişikliği açısından Türkiye’nin kırılgan yapısı iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ile mücadele etmek için ileriki günleri beklemeden hemen harekete geçmeyi gerektiriyor

Geçen hafta tüm Türkiye’de sıcaklık rekorları kırıldı, herkes sıcaktan kavruldu, havanın hiç esmemesinden şikayet edildi. Tabi bunun iklim değişikliğiyle ilgisini maalesef çok az insan kurabildi. İklim değişikliği artık gelecekte olabilecekler üzerine kurgusal bir olgu değil, bizzat içinde olarak, yaşayarak deneyimlediğimiz bir gerçeklik… Maalesef, iklim değişikliğine karşı alınması gereken önlemlerin yarattığı çıkar çatışması da epey büyük ve çok boyutlu bir konu…

 

En yaygın bilimsel uzlaşı raporu olarak kabul edilen Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 5. İklim Değişikliği Değerlendirme Raporu, bu konuyu detaylandırarak her boyutuyla inceler. Birkaç yıl önce açıklanan son raporda, dünyanın genelinin yanı sıra iklim değişikliğinin mevcut ve gelecekte olası etkileri bölgesel bazda da incelenmişti. 

 

Bir önceki IPCC raporunda, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası’nın gelecekte iklim değişikliğiyle ilgili olarak en kırılgan bölgelerden biri olacağı vurgulanmaktaydı. Son rapor da gösterdi ki, artık Akdeni Havzası’nda gelecekte sıcaklıkların artışıyla beraber yağışlardaki azalmanın zaten yetersiz olan su kaynaklarını daha da azaltacağı ve bu durumun havza ölçeğinden ülkeler ölçeğine kadar ciddi sorunlara yok açacağı olgusuyla yüzleşilmesi gerekli. 

 

Yapılan çalışmalara göre, neredeyse son 50 yıldır Türkiye’de her yerde sıcaklıklar artıyor. Yaz sıcaklıkları diğer mevsimlere göre daha fazla artarken, sıcak dönem giderek genişliyor. Aynı dönemde yağışlarda ise çok fazla değişim olmadığı belirtiliyor. 

 

Son 50-60 yıllık dönemde dağ buzullarında yılda yaklaşık 10 metrelik geri çekilme gözlenmiş. Yine son 40-50 yıllık dönemde karla beslenen nehirlerde tepe akımları bir hafta mertebesinde erkene kaymış. Türkiye’yi çevreleyen denizlerde de deniz seviyesinde yükselmeler var. Doğal afet sayıları sıcaklıklara benzer bir artış eğiliminde. 

 

Peki, Türkiye iklim değişikliğiyle mücadele konusunda herhangi bir girişimde bulunmaz, üstelik iklim değişikliğine sebep olan enerji ve ekonomi politikalarını sürdürürse başımıza neler gelecek bir bakalım:

 

  • Sıcaklıklar her yerde ve her mevsim yükselecek, ama artış miktarı yaz mevsiminde kışa göre daha fazla olacak.
  • Yağış Türkiye’nin güney kısımlarında azalacak. Kuzey ve özellikle kuzeydoğu kısımlarda ise bir miktar artabilir.
  • Rüzgar potansiyeli Türkiye’nin kuzeydoğu kesimlerinde bir miktar artabilir. Doğu kısımlarında ise azalma söz konusu olacak.
  • Güneş enerjisi ülke genelinde bir miktar artacak, ancak artış ülkenin batı yarısında daha çok olacak.
  • Deniz seviyesi yükselmesi nehir deltalarının (Çarşamba, Bafra, Çukurova gibi) ve kıyı kentlerinin düşük kotlu alanlarını etkileyecek.
  • İklimdeki değişimler (artan sıcaklık ve azalacak yağış) Türkiye’de su stresi çeken alanları arttıracak.
  • Doğu Karadeniz bölgesinde artacak yağış heyelan riskini arttıracak.
  • Azalacak kar örtüsü çığ tehlikesini azaltacak.
  • Artacak sıcaklar ve azalacak yağış, kuraklık ve sıcak hava dalgalarının şiddeti ve sürelerinde artışlara sebep olacaktır. 

 

İstanbul Politikalar Merkezi’nden çıkan ve IPCC raporunu inceleyen "İklim Değişikliğinde Son Gelişmeler" başlıklı çalışmada İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Ömer Lütfi Şen, şu noktalara dikkat çekiyor: 

 

"Türkiye, nüfusu, özellikle de genç nüfusunun yüksekliği, önemli bir potansiyel teşkil etmekle beraber nüfusundaki hızlı artış kişi başına düşen su miktarını 1500 metreküplere indirerek Türkiye’yi "su stresi" olan ülkeler kategorisine dahil etmiştir. Nüfus arttıkça bu miktar daha da düşecektir. Doğudan batıya göç ülkede nüfusun belli bölgelerde yığılmasına sebep olmaktadır. Hem göç hem de nüfus artışı batı bölgelerindeki su kaynakları üzerinde önemli oranda baskıya sebep olmaktadır. 

 

Göç edenlerin birinci tercihleri olan İstanbul, su kaynaklarının sınırlı olması sebebiyle zaman zaman sıkıntılı süreçlerden geçmiştir. Bu durum, yetkilileri şehre gittikçe artan mesafelerden su getirmeye zorlamaktadır. Kırsal kesimden kentlere göç aynı zamanda plansız yapılaşmaya da neden olmaktadır. Bunun neticesinde şehir ısı adası etkisi ile şehirlerdeki ısınma artmaktadır. Bu durum yaz mevsiminde gerçekleşebilecek sıcak hava dalgalarına olan kırılganlığı artırmaktadır. Türkiye’de yağmurla beslenen tarım arazilerinin sürdürülebilirliği yüksek değildir. Bu durum tarım sektörünü gittikçe artan oranlarda sulamaya bağımlı hale getirmektedir. 

 

Sıcaklıklardaki artış ve yağışlardaki azalış Türkiye’de çoraklaşmayı artıracaktır. Ülkenin su kaynaklarında önemli bir azalma meydana gelecektir. Ülke ölçeğinde kişi başına su miktarı muhtemelen "su kıtlığı" kategorisindeki ülkeler seviyesine düşecektir. 

 

Türkiye’nin güney havzaları da iklim değişikliğinden olumsuz etkilenecektir. Bu havzalarda yağışların azalması akışı önemli oranda azaltacaktır. Bu durumda suyun, enerji üretimi, tarımsal sulama, hane ve sanayi kullanımı için paylaşımının yeniden değerlendirilmesi gerekecektir.

 

İklim değişikliği Türkiye’nin güney yarısında çoraklaşmaya neden olacağı için yağışla beslenen tarım bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Zaten verimi (örneğin Avrupa ülkelerine nazaran) oldukça düşük olan tahıl üretimi daha da azalacaktır. Son yıllarda başlıca tahıl ülkelerini etkileyen kuraklıklar gıda fiyatlarındaki yükselmenin en önemli nedenleri arasında sayılmaktadır. Gıda fiyatlarındaki artış pek çok ithalatçı ülkede "gıda güvenliğini" tehdit etmektedir. Bu ülkelerin çoğu Türkiye’nin hemen güneyindeki enlemlerde yer alan ülkelerdir. 

 

İklim değişikliği kaynaklı çoraklaşma ve kuraklıkların Türkiye’nin "gıda güvenliğini" artan bir şekilde tehdit edeceğini söylemek yanlış olmaz. Türkiye gelecekte muhtemelen daha fazla sıcak gün ve geceler ve sıcak hava dalgası hadiselerine maruz kalacaktır. 

 

Her ne kadar sevilen Akdeniz iklimi gelecekte İstanbul da dahil daha fazla alanda hakim olacaksa da, şehir ısı adaları ile çakışan sıcak hava dalgaları yazları şehir hayatını dayanılmaz hale getirecektir. Bu durumlar yaşlıların, çocukların ve sağlık problemleri olanların hayatlarını zorlaştıracak, hatta tehdit edecektir. Sıcak hava dalgaları ve sıcak günler orman yangınları için çok uygun koşulların oluşmasına sebep olacaktır."

 

Görüldüğü üzere, iklim değişikliği açısından Türkiye’nin kırılgan yapısı iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ile mücadele etmek için ileriki günleri beklemeden hemen harekete geçmeyi gerektiriyor. Elbette iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için küresel ölçekte, kararlı bir mücadelenin sürdürülmesi son derece elzem. Ancak, Türkiye en kötü senaryo için hazır olmalı ve Türkiye’yi iklim değişikliği etkilerine karşı daha dirençli yapacak uyum politikalarına ağırlık vermeli. Liste çok daha uzun ancak bazı çözüm önerilerini sıraladım. Türkiye’nin yüzleşmesi gereken önemli bir mücadele alanı olarak iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için temel yapılacaklar aslında belli:

 

  • Türkiye’de su ve enerji israfı maalesef yaygın. Türkiye, her şeyden önce iklim değişikliğine olan kırılganlığı artıran bu tip israfı azaltmayı öğrenmelidir.
  • Türkiye’de nüfusun belli bölgelerde yığılması doğal afetlere olan kırılganlığı artırmaktadır. Doğru politikalar ile nüfusun şehir ölçeğinden ülke ölçeğine kadar daha düzenli dağılımı teşvik edilmelidir. 
  • Şehir ısı adası etkisi küresel ısınma ile beraber gerçekleştiğinde kent yaşam koşullarını kötüleştirecektir. Bu nedenle şehirleşme şehir ısı adası etkisini minimize edecek şekilde planlanmalıdır. 
  • Şehirlerin altyapısı suyun tekrar tekrar kullanımına imkan verecek şekilde geliştirilmelidir. 
  • Ürün desenleri iklim değişikliği hesaba katılarak düzenlenmelidir. 
  • Sıklığı, süresi ve şiddeti gelecekte değişebilecek olan kuraklık olayları geniş alanları etkisi altına alarak Türkiye’de "gıda güvenliğini" tehdit edebilir. Türkiye bu tip durumların ortaya çıkarabileceği olumsuzluklara karşı tedbirli olmak amacıyla tahıl üretim alanlarını mümkün olduğunca değişik bölgelere yaymalıdır. 
  • Kuraklıklar dünyada başlıca tahıl üretim alanlarını etkileyerek rekoltenin düşmesine sebep olabileceğinden küresel ölçekte kuraklık izlemesi yapabilmek artan bir şekilde önemli hale gelmektedir. Kuraklıkları önceden öngörebilmek, gerekli tedbirleri önceden almak ve artacak gıda fiyatlarından en az şekilde etkilenmek için önemlidir. 
  • Artmakta olan sıcaklıklar yangınlara sebep olarak Türkiye’nin orman kaynaklarını tehdit etmektedir. Kuraklığa ve sıcaklığa dirençli ağaçların olduğu orman alanları artırılmalıdır. 
  • Türkiye enerji arz istikrarını sağlamak şartıyla yenilenebilir enerji potansiyelini en üst seviyede değerlendirme yoluna gitmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Cengiz Arşivi