İklimin küresel barışa ve güvenliğe etkisi

İklim değişikliğinin yarattığı etkiler, doğal kaynaklara, özellikle suya, tarıma elverişli arazilere, ormanlara ve yeraltı kaynaklarına erişimi de doğrudan etkiliyor.

İklim değişikliği, artık tartışmasız şekilde yaşadığımız yüzyılda barışa ve güvenliğe nüfuz eden en yaygın tehditlerin başında geliyor. Ancak, bunu uluslararası ilişkiler ve ulusal refah açısından kaç kişi önemli bir faktör olarak görüyor? Şüphesiz çok az...

Günümüzde iklim değişikliği gerçek anlamda, güvenlik, barışın inşası ve kalkınma alanlarına temas eden yegane olgulardan biri. Diğer yandan, iklim değişikliğinin etkileri hali hazırda savunmasız ve kırılgan toplulukları olumsuz şekilde etkiliyor, toplumların ve hükümetlerin kapasitelerini de zorluyor. 

Elbette dünyanın pek çok yerinden onlarca örnek verilebilir ancak yaşadığımız son günlere bakalım. Türkiye, arka arkaya aşırı yağışlarda kötü sınav verirken, bugünlerde dünyanın en gelişmiş ülkelerinden Amerika Harvey kasırgası ile mücadele ediyor. Güney Asya'da geniş bir coğrafyayı etkileyen muson yağmurları, arkasında korkunç bir tablo bıraktı. 24 milyon kişinin etkilendiği Hindistan, Nepal ve Bangladeş'teki aşırı yağış ve sellerde binden fazla insan hayatını kaybetti. Oysa gezegendeki her bir bireyin adil, eşit, sağlıklı ve temiz bir dünyada yaşamak hakkı...

İklim değişikliği bugün en iyi "tehdit çarpanı" olarak tanımlanıyor ki, aslında bu tanımlama hiç de yanlış değil. Toplumsal çatışma, ekonomik eşitsizlik, büyük ölçekli göç ya da doğal kaynaklara dayalı rekabet gibi mevcut baskılara müdahale eden bir unsur olarak iklim değişikliği, bu bahsedilen durumları ya daha da karmaşık hale getiriyor ya da istikrarsızlık veya çatışma olasılığını yükseltiyor. 

Geçenlerde tam da bu konuda okuduğum bir makale, SIPRI 2016 (Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü) yıllığındaki bazı unsurları ve analizleri kullanarak iklim değişikliğinin etkileyebileceği en önemli yedi faktörü incelemiş.

1- Yerel kaynaklar rekabeti

İklim değişikliğinin yarattığı etkiler, doğal kaynaklara, özellikle suya, tarıma elverişli arazilere, ormanlara ve yeraltı kaynaklarına erişimi de doğrudan etkiliyor. Yeterli yönetim vasıflarına sahip kurumların ve mevcut uyuşmazlıklara yönelik çözüm mekanizmalarının olmadığı yerlerde, arzın talebi karşılayamadığı durumlarda artan rekabet, istikrarsızlığa ve hatta şiddet içeren çatışmalara yol açabilir. Daha kötü senaryoda ise, zaten doğal kaynaklardan kaynaklı rekabetin yaşandığı yerlerde, bölgesel istikrarsızlıklar ve iç çatışmalar artış gösterir. Örneğin, 1990 ile 2009 yılları arasında Afrika'da meydana gelen 30 çatışmanın 27'sinde arazi paylaşımları önemli rol oynamış.

2- Geçim güvensizliği ve göç

İklim değişikliği, geçimi doğal kaynaklara dayalı insanları doğrudan ve fazlasıyla etkiliyor. İnsanların yaşadıkları yerlerde geçimin tehlikeye düşmesindeki artış, insanları alternatif, yasadışı gelir elde etmeye yönlendirebiliyor ve bu da doğal olarak yeni çatışma alanları meydana getiriyor. Doğal kaynaklar kıt hale gelmeye başlayınca, ilk gelenlerle sonra gelenler arasında rekabet kızışıyor. Örneğin, sığırlara çobanlık yapan Kenyalı göçebeler kuraklık nedeniyle Turkana Gölü'nde balık avlamaya başladı. Bu durum, Kenya'daki diğer kabileler ve gölün diğer tarafındaki Etiyopyalı balıkçılar arasında ölümcül çatışmalara neden oldu. 

3- Aşırı hava olayları ve felaketler

Hükümetlerin aşırı hava olayları kaynaklı olarak yaşanacak felaketlere nasıl hazırlandığı ya da nasıl tepki gösterdiği temel olarak çatışma riskini artıran ya da hafifleten belirleyici unsur olarak gösteriliyor. En kötü senaryoda, iklim bağlantılı bir felaket sonrasında hükümetin ortaya koyacağı eylemler, mağduriyetler yaratarak, çatışma riskini artırabilir. İyi senaryoda ise, hükümet bu durumu barışı inşa etmek için bir fırsat olarak görebilir. Bu tür felaketlerin zaten zayıf olan hükümet sistemlerine ek yükler bindiriyor, ekonomik aktivitelerin işleyişini bozuyor, büyük sayılardaki toplulukların yerinden olmasına neden oluyor. Zayıf devletler, daha büyük ölçekli insani tepkilerle karşılaşıyor.

4- Dalgalı gıda fiyatları ve tedarik

İklim değişikliği, nüfus artışı, yükselen enerji fiyatları ve biyoyakıt üretiminin tarımsal üretimden hızla ilerlemesi gibi faktörlerle birlikte, dünya genelindeki gıda kaynaklarının ve gıda fiyatlarının oynaklığını artırıyor. Yüksek gıda fiyatları her zaman şiddetli çatışmalara yol açmıyor belki ancak, ani gıda fiyatlarındaki artışlar sivil kargaşa ve protestolarda önemli bir itici güç. Aynı zamanda siyasi istikrarsızlığı da körükleyen yüksek işsizlik, sosyal ve ekonomik ötekileştirmenin yanı sıra gıda fiyatlarına yönelik ayaklanmalar, çoğu zaman halkın hoşnutsuzluğunu göstermek için politik bir araç olarak da kullanılıyor. Küresel gıda krizi sırasında, başta Bangladeş, Burkina Faso, Haiti ve Pakistan olmak üzere 48 ülkede gıda ve yakıt enflasyonuna tepki olarak ayaklanmalar yaşanmıştı.

5- Sınır aşan su yönetimi

İki veya daha fazla ülkenin sınırlarından geçen ortak su kaynakları çoğunlukla gerginlik sebebidir. İklim değişikliğinin etkileri suyun arz ve kalitesini etkiliyor ve aynı zamanda su talebi büyümeye devam ederken su üzerindeki rekabet, mevcut su paylaşımı anlaşmaları ve yönetişim yapıları üzerindeki baskıyı da artıracak gibi görünüyor. İklim değişikliğine bağlı olarak su kaynaklarının azalmasıyla talebin artması ve karşılanamaması durumlarında ortaya çıkan riskler yeni çatışmalar doğurabilir.

6- Deniz seviyesinin yükselmesi ve kıyı bozulmaları

İklim değişikliğine bağlı olarak yükselen deniz seviyeleri, deniz seviyesindeki yaşam alanlarında yaşayanların hem hayatını hem de geçimlerini tehdit ediyor. Daha sık şekilde görülecek su taşkınları, taşkınlarla meydana gelen karasal alan kayıpları riski, yerinden edilmeleri, zorunlu göçleri ve huzursuzluğun yaygınlaşmasını artıracak. Özellikle risk altındaki küçük ada devletleri, topraklarının tamamını kaybetmek üzere... Aynı şekilde nehir deltalarında ve kıyılarında inşa edilen kentlerin maruz kalacağı sel ve fırtına dalgalanmaların ekonomik kalkınmaya, göçe, çeşitli bölgesel kayıplara önemli etkileri olacak. 

7- İklim değişikliğinin istenmeyen etkileri için uyum ve azaltma

Zayıf, kırılgan ve savunmasız toplulukların iklim değişikliğine uyum sağlamasına yardımcı olacak politikalar, daha geniş ekonomik, siyasi ve sosyal etkileri dikkate alınmadığında kırılganlık riskleri artabilir. Yeşil teknolojilere ve yenilenebilir enerjiye geçiş yoluyla karbon emisyonlarını azaltma çabaları da, kimi zaman kimi yerlerde çatışma riski oluşturabilir. Bunlar, siyasal açıdan hassas enerji sektörlerinde yeni güç dinamikleri yaratacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Cengiz Arşivi