Ahmet Nesin
İmam saçmalayınca cemaati tutana aşk olsun!..
Dünyada parti liderleri, başbakanlar yada cumhurbaşkanları konuşma dersi alıyor mudur acaba? Burada bahsettiğim konuşma dersi düzgün şiveyle konuşma dersi değil, edepli konuşma, siyasi konuşma, bilerek konuşma dersleri. Sanmıyorum, çünkü son dönem ABD Başkanı Trump'ı saymazsak dünyada Recep Tamam Erdoğan kadar bilgisizce konuşan bir siyasetçi tanımıyorum ben.
Bunun çeşitli nedenleri var ama en önemlisi, bilhassa 12 Eylül 1980 darbesinden sonra siyasi liderlerin ciddi bir entelektüel birikimlerinin olmaması ve aydın olmamaları. Bu dönem Turgut Özal ile başlar, Recep Tayyip Erdoğan'a kadar uzanır. Erdoğan'da ciddi bir özgüven olduğu söyleniyor, oysa bilgi olmadan özgüven olmaz. Biz iktidarda olma şımarıklığıyla özgüveni birbirine karıştırıyoruz.
Futbolda kontürpiye (Contre-pied) diye bir deyim vardır, ters ayak anlamına gelir, daha çok kaleciler kalır kontürpiyede, çünkü top hiç ummadığı birine çarpar ve gol olur. İşte bu olay Türkiye'de Erdoğan'ın belediye başkanı olduğu dönemde oldu. Seçimlere hem SHP hem CHP hem de DSP, 3 ayrı adayla girince sosyal demokrasi tam anlamıyla kontürpiyede kaldı ve golü yedi, hâlâ da çıkaramadı.
Bu şekilde iktidara geldiğinizde, bir gün gideceğinizi ve uzun yıllar bir daha iktidara gelemeyeceğinizi çok iyi bilirsiniz. Yada şöyle anlatayım, AKP iktidarı ve Erdoğan seçimi kaybettiğinde parti tamamen biter, ne yerine başkası gelip partiyi toparlar, ne de yerine daha değişik bir dinci parti kurulur ve iktidar olur. Bilhassa 15 Temmuz darbe girişimini de katarsak işin içine SİYASAL İSLAM Türkiye'de bir deneme yaptı ama bunca yıl sonunda, kendini de, dönemini de bitirdi. Kenan Evren'in kendisine verilen emirle başlattığı SİYASAL İSLAM dönemi, Turgut Özal ile bir dönem devam etti ve demlenmeye çalışıldı, Erdoğan'la oturur gibi olsa da sonuna geldi.
Her anını ikircikli yaşayan iktidar olunca elinizdeki bütün olasılıkları kullanmaya kalkışıyorsunuz ve bu yapmak istediklerinizin topluma ne kadar uyduğunu kontrol etme zahmeti görmüyorsunuz. Ve işte o an ne kendi yaptıklarınızdan haberiniz oluyor ne de konuştuklarınızın nasıl bir saçmalık olduğuna karar veriyorsunuz. Bugüne kadar kullandığınız biber gazı miktarını da unutuyorsunuz, Gezi olaylarında olduğu gibi gençlerin öldürülme onayını verdiğinizi de ve Fransa'da olan Sarı Yelek olaylarında yaşananlardan dolayı demokrasi dersi vermeye kalkarsınız. Sonuç ne mi olur, bisürü Avrupa ülkesinin baş konsolosları yada büyük elçileri demeç üstüne demeç verir, hem komik duruma düşer hem de ağzınızın payını alırsınız.
İşte imam saçmalamaya başlayınca yanındakiler de saçmalamayı marifet sayıp, imamı da geçerek, üstüne tuz ekerek konuşmaya başlar. Son olarak bir kasteci var Erkan Tan diye, o imamından daha iyi saçmalamak için oldukça çabalamış ve "Gezicilerin başları kesilmelidir" demiş. Kasteci saçmalar da hoca üretmeni boş durur mu, bu haftanın saçmalamacısı bir hoca da "Kadının kocasına ismiyle hitap etmesi mekruhtur" demiş.
Ben artık bişeye inanmaya başladım, bizim bilmediğimiz bir saçmalama lobisi var ve bunlara numara verilmiş, gişede sıralarının gelmesini bekliyor gibi bekliyorlar. Şaka yapmıyorum, dikkat edin, haftada 5 üretmen yada kasteci yada sanatçıcı saçmalamıyor, birer birer yapıyorlar bu işi, canım halkımın üstüne birden gelmiyorlar, alıştıra alıştıra yapıyorlar.
Gelelim sadede, bu iktidarın 16 yıl sürdüğüne bakmayın, onlar ilk günden bugüne değin hâlâ "Kısa günün kârı" olarak bakıyorlar olaya. Ben ne kadar eminsem bu iktidarın bir daha kolay kolay geri gelmemek üzere yıkılacağına, Erdoğan da benim kadar emin esasında. Bunu en çok saçmalıkların artmasından anlıyorum esasında, çünkü bu bir tıkanmışlık sendromu, ayrıca en önemlisi gündemi belirleyememe ve başkasının gündeminden gündem yaratmaya çalışma sendromu, kaybetme sendromu... Bu arada bir de soğan sendromu vardı ama sanırım ara verdiler. Ekonomik çöküşü soğan stokuyla açıklayan ve düzeltmeye çalışan bir hükümete ne diyeyim artık, can kurban, Erkan Tan'ın istediği gibi BAŞ da kurban.