Fatma Bostan Ünsal

Fatma Bostan Ünsal

İnsan Hakları Çalışmalarının Sınıfsal Yanı

İnsan haklarına toplumsal destek için de 'kitabi', 'afaki2, 'beyaz', 'snob' görüntüden kurtulması ve sınırlı alan ve ilgili profilinin değişmesi gerekir.

Son günlerde gittikçe daha zor durumda olan insan hakları ilgililerine bir darbe de ben vurmak istemem ama kendimi bu grubun içinde gördüğüm için özeleştiri mahiyetinde olabilecek kaygılarımı ifade etmek istedim. Bu başlık altında bir yazı yazmamın sebebi bu günlerde kağıt toplayıcı bir gencin zabıtalar tarafından darp edilmesi ve iki tekerlekli aracına el konulması videosunun yaygın şekilde paylaşılmasına rağmen insan hakları gündemimizin bir parçası olmamasıdır. Bu videoda kalabalık bir ortamda ceryan eden gencin darp edilmesine yöredeki insanların ve esnafın ses çıkarmadığı da görülüyor. Açıkça görülüyor ki  gencin temel insan hakkı ihlal ediliyor; pazardan gelen birisi  gibi iki tekerlekli arabasını çeken bu insana nasıl oluyor da bu muamele yapılabiliyor ve bu durum ne o anda çevredeki insanların ne de sonra insan hakları gruplarının tepkisini çekmiyor? Yine biliyoruz ki bu durum istisnai değil; hayli yaygın şekilde kağıt toplayanlar bu tür kötü muamelelere maruz kalıyor. Bu meseleyi  neden gündemimize almadığımız sorusu insan hakları çalışmalarının sınıfsal bir yönü olduğu ile açıklanabilir kanaatindeyim.

Türkiye’de insan hakları gündeminin sınıfsal karakteri ile ilgili teorik tartışma yapmadan basit şekilde daha ziyade okumuş-yazmışların meseleleri olarak öne çıktığını ve bu nedenle toplumun çok büyük bir kesimin sorunlarını gözden kaçırdığını ve bu nedenle de toplumsal destek zaafı olduğunu söyleyebiliriz.

İnsan Haklarının klasik başlıkları olan ifade hürriyeti, basın hürriyeti, işkence yasağı elbette ilgiyi hak ediyor. Bu itibarla ifade özgürlüğü çerçevesinde büyük problemleri olan Türkiye’de geçtiğimiz hafta Cumhuriyet Gazetesi’nin büyük kısmı tutuklu olan on dokuz çalışanın aylarca sonra çok zayıf iddianamelerle yargı önüne çıkarılmasının ifade özgürlüğünün ciddi ihlali olarak değerlendirilmesi doğrudur.

Aynı şekilde işinden bir KHK ile atılan çeşitli aktivitelerle kamu oyunun ilgisini çekmeye çalışan ve sonunda açlık grevine başlayan ve bugün 145.güne giren Nuriye ve Semih’in eylemlerine müdahale edilmesine ve en son hapsedilmelerine itirazlar ve onlara verilen destekler çok değerli ve onlara karşı yapılanlar insan hakkı ihlali olduğu için doğal olarak ilgi alanımız içinde.  
 

Fakat insan hakları hem alan hem de etkilenenler olarak klasik alanın ötesine geçmelidir; daha ziyade okumuş/yazmışların maruz kaldıkları bir alan olarak görülmesi önemli ihlalleri gözden kaçırmamıza ve ağır şekilde etkilenenlerin yalnız kalmasına, ihlallerin normalleşmesine, sürdürülmesine,  yapısallaşmasına yol açar.  Ayrıca insan haklarının toplumda afaki, "snob" bir husus olarak görülmesine yol açar ve toplumun insan haklarına yönelik geniş destek vermesine engel olur.  İnsan hakları ihlallerinin uluslararası ilişkiler pazarlıklarında kullanılması gibi nedenlerle insan hakları ilgililerinin kendi toplumunda ülkesini şikayet eden "hainler" olarak görülmesi, büyük insan hakları ihlallerine karşı bile "iç işlerine müdahale ettirmeme" hassasiyeti nedeniyle bu konuda yapılan çalışmaların olumlu etkilerinin her yerde görülememesi nedeniyle bu alanda çalışmak gerçekten zor ve böyle bir ortamda toplumsal destek hayati önemdedir.  

Toplumsal destek için de "kitabi", "afaki", "beyaz", "snob" görüntüden kurtulması ve sınırlı alan ve ilgili profilinin değişmesi gerekir. Bu itibarla Cumhuriyet Gazetesi, OHAL uygulamaları ilgi alanımıza girdiği gibi büyük zorlukla, çevreye zarar vermeden aksine çevreye büyük katkısı olacak şekilde çalışan kağıt toplayıcılara karşı temel insan hakları ihlalleri, normalleşen kötü muameleler de ilgimizi çekmeli ve gereken şekilde tepki vermeliyiz.

Benzer şekilde iş güvenliğinin sağlanmamsı nedeniyle iş kazası değil "iş cinayeti" olarak adlandırılan hususlar da "yaşam hürriyeti" ihlali olarak görülmelidir. Soma’daki iş kazasında 15 Temmuz darbe teşebbüsünde öldürülen insandan daha fazla sayıda insanın ölmesi,  son on gün içinde sadece vinçten düşerek ölen ondan fazla işçinin olması bize bir şeyler söylemeli. İş kazalarında Türkiye’nin Avrupa’da birinci, dünyada ise üçüncü sırada olması bu konunun gerektiği şekilde ilgi alanımıza girmesi yönünde alarm zillerinin çalmakta olduğunu gösteriyor.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatma Bostan Ünsal Arşivi