Ahmet Nesin
İsviçre'de lisede ilk boykotu başlattım...
Değişik ülkelerde okurken ders konusunda fazla yabancılık çekmiyorsunuz, ne matematik, ne kimya değişiyor, coğrafya ve anadilinizle ilgili dersler değişse de Türkiye yerine İngiltere yada İsviçre coğrafyasını öğrenmeye başlıyorsunuz, yani temel konu aynı. Ancak bir ders var ki, hangi ülkeye giderseniz o ülkenin çıkarlarına göre öğreniyorsunuz, o da tarih. Her ülke kendisini haklı gösterecek açıdan almış tarihi, hele bir de koskocaman Osmanlı İmparatorluğu'ndan, güneşi batmayan ülke Britanya İmparatorluğu'nu okumaya başladıysanız, kafanız iyice karışıyor.
Bu okulda kendime ait bir oda var ve ilk kez papaz okulunda okumuyorum Avrupa'da. Genç bir insana nasıl sorumluluk verildiğini bu okulda ilk kez gördüm, çünkü kimse geliş-gidiş saatime karışmıyor. Özgürlüğün insanı daha bir disipline ettiğini öğrenmeye başlıyorum yavaş yavaş. 17 yaşlarındayım ve o yaşta bir çocuk evde nasıl yaşıyorsa neredeyse aynı haklara ve özgürlüğe sahibim. O yüzden arkadaşımda kalıyorum deyip de başka yerde kalarak okul idaresini kandırma sorunum yok. Kaldığım odanın en büyük özelliği de okulun yatılılarının kaldığı bina yerine, bahçenin başka ucunda olan müstakil bir binanın stüdyo gibi döşenmiş bir odasında kalıyorum.
Hafta içi bir gün, sanırım Cuma akşamıydı, ben de odamdan çıkıp yemekhaneye gittim. Bize yemek diye verilen francala arası peynir ve meyve suyu. Etrafıma bakındım, konuyu bilen birisini arıyorum gözlerimle, nedenini öğrenmem lazım, çünkü ciddi bir özel okul ve ucuz filan da değil. Hemen hafiyeliğe başladım ama yemeğe de dokunmuyorum, daha doğrusu bize yemek diye verilen şeye.
Sonunda öğrendim, okul müdürü evinde arkadaşlarına "Garden Party" veriyormuş. Hemen aklıma filmlerde gördüğüm partiler geldi, yapmacık ve şık insanlar, her çeşit yemek ve içki bulamacında, sonunda kafayı bulup elbiselerle havuza atlarlar. Bu en eğlenceli andır ve seyreden herkes aç gözlerle seyreder. Okul müdürünün de böyle bir hakkı var ve beni hiç ama hiç ilgilendirmez.
İlgilendirmez derken tabii ki biyere kadar ilgilendirmez, okulun aşçısını kendi "Garden Party"n için alır, onca öğrenciyi peynir-ekmekle baş başa bırakırsan ilgilendirir ve benim de bunu protesto etme hakkım doğar.
"Protesto ediyorum, ben yemiyorum" diye bağırdım ve kalktım masadan. Yarım dakika bir sessizlik oldu, ne olacağını merak ettiğimden yavaş hareket ediyorum. Önce İranlı arkadaşım Ardalan da kalktı masadan ve yemeyeceğini söyledi. Öğrencilerin en sevdiği 4-5 kişiden biriyiz, futbol takımından sempati var üzerimizde ve herkes ikimizin de deli olduğunu biliyor. İkimiz kapıya doğru giderken herkes ellerindekini bıraktı ve dışarı gelmeye başladı bizimle. Bahçeye inen merdivenlerin başında bekliyoruz, nasıl bir gelişme olacağını kimse bilmiyor, çünkü kimsenin böyle bir deneyimi yok. Ne yalan söyleyeyim benim de yok, ilk boykota teşvikim ve eylemim.
Yarım saat sonra okul müdürü geldi, başarmıştım, en azından onun "Garden Party"sini piç etmiştim ve oldukça huzursuzdu. Ufak bir araştırmayla benim yaptığımı öğrendi ve beni odasına çağırdı. Çok fazla konuşmadık, kendisine bizim hakkımızı gaspetmeye hakkı olmadığını ve biraz daha da ileri giderek, bizim paramızla "Garden Party" veremeyeceğini söyledim. Sinirlenerek terk etti okulu.
Gerisi bildiğiniz gibi, kovulduğum 4. okul olmuştu burası da, 3 ülke ve 4 okul. Biletimi aldım ve Türkiye'ye geri döndüm. İlk kez babam okul konusunda çok kızmadı, sanırım beyninde ilk grevimi desteklemişti ama çok da şımartmak istemedi. Siz bitti sanıyorsunuz ama benim ülke ve okul maceram henüz bitmedi.