Koray Düzgören

Koray Düzgören

Kaldı geriye, “Ey Patagonya” demek

  • Hükümetin kalemlerinde bir endişe: Türkiye nereye gidiyor?" diye soruyorlar. Türkiye’nin kavga etmediği Avrupa ülkesi neredeyse kalmadı.
  • Şimdi sıra Balkan ülkelerine geldi. Türkiye bu sefer de Bulgaristan seçimlerine müdahale etmeye kalkınca Sofya ile arası bozuldu.

Koray Düzgören

 

Kimi gazetelerde şöyle başlıklar var:

"Davutoğlu dönemini arar hale geldik"

"Bu kadarı da fazla"

Niçin arıyormuşuz Davutoğlu dönemini? Neymiş bu kadar fazla olan?

‘Komşularımızla sıfır sorun’ deyip ‘sıfır dost’ hatta ‘değerli yalnızlık’ noktasına geldiğimiz günlerdi o günler. Şimdi o günleri bile arar hale gelmişiz demek.

Cumhurbaşkanı her ağzını açtığında bütün Batı, özellikle de Avrupa hatta gerekirse "bütün Hristiyan dünyası bize düşman" demiyor mu?

Kendi kalemleri bile yana yakıla ülkenin neredeyse bütün dünya ile kavgalı hale getirildiğini, bu kadarının da fazla olduğunu yazmaya başladı.

Cumhurbaşkanı’nın hakaretlerinin bini bir para. Nazilik, faşistlik, gaz odaları, toplama kampları vb. lafları havada uçuşuyor.

Her ülkeye bir kulp takılıyor. Her ülkenin Türkiye’ye bir düşmanlığı, garazı, kini, nefreti, kötü emelleri ya da kıskançlığı var.

"Dünyanın en büyük havaalanını biz yapıyoruz. En uzun köprüsünü biz inşa ediyoruz. Boğaz’ın altından da üstünden de biz geçiyoruz. Dolayısıyla bu ülkeler bizi çekemiyor. Durdurmak için teröristlerle işbirliği, elbirliği yapıyorlar. Tümü birden de PKK’yi hatta YPG-PYD’yi destekliyor."

İnsanı hasta eden bu hastalıklı hikayeleri sabah akşam televizyonlardan dinliyoruz.

Aslına bakarsanız ne dayanıklı bir toplumuz. Çıldırmamak işten bile değil ama çıldırmıyoruz. Ya da öyle zannediyoruz. Belki de artık bütün sınırları geçtik, bu saçmalıklar bize dokunmuyor.

Bize dokunmuyor ama Batı toplumları ciddi olarak endişelenmeye başladı. Ülkeler Almanya, Hollanda, Avusturya, Danimarka, İsviçre vb gidiyor.

Bütün Avrupa’yı kastederek, "Onlar 16 Nisan’dan sonra görecekler günlerini" diyerek bu salvolarını sürdüren Cumhurbaşkanı ve avanesi işi, Avrupa ülkelerini ve halklarını tehdide kadar vardırdılar.

"Avrupa şehirlerinde sokağa bile çıkamayacaksınız ne demek?",

"Terör örgütleri ile anlaşma mı imzaladınız?" diye şimdi Avrupalılar soruyor.

Açıklama bekliyor.

Norveç’ten, İsveç’ten tutun bütün Avrupa, Türkiye’yi yöneten bu zevatı konuşuyor. Tabii bizleri de merak ediyorlar. Bu şartlarda nasıl yaşıyoruz diye! İngiltere’de yayımlanan The Guardian gazetesi de bunu çok merak etmiş. Türkiye’de ve diasporada yaşayan yüzlerce Türkiyeliye, "bu şartlar altında yaşamayı nasıl başarıyorsunuz?" diye sormuş. Topladığı yanıtlardan da tiranlık yönetimi altında hayatta kalma rehberi hazırlamış.

Şimdi de sıra can ciğer kuzu sarması olduğumuzu sandığımız ve Türkiye’nin Osmanlı’dan bu yana ‘Arka  bahçesi’ olarak değerlendirilen Balkan ülkelerine geldi.

Davutoğu zamanında hemen hepsine adeta Türkiye’nin gayrı resmi  uzantısı gözüyle bakılıyordu. Türkiye büyük devlet ya, oralara yatırımlar yapıldı, inşaatlara girişildi. Dernekler, vakıflar kurduruldu. Çünkü onlar, Davutoğlu’nun deyimi ile "Osmanlı bakiyesi" idi.

Bundan cesaret alarak da o ülkelerin içişlerine, etnik meselelerine, kültürel yaşantılarına müdahalelere başlandı.

Önce Davutoğlu, Sırbistan’da Müslümanların yaşadığı Sancak Bölgesi’ndeki müftü seçimine müdahale etmek istedi. Helikopterine hava koşulları uygun değil denilerek izin verilmedi. Adeta kovuldu.

Ama AKP yönetimi durmadı, diğer Balkan ülkelerine müdahalelerini sürdürdü.

Bir zamanlar Fetullahçıların okulları ve kurumları ile bu ülkelere girdiler. Şimdi onları kapattırıp bu kez sadece kendilerine bağlı olanları açmak için çalışıyorlar.

Son olarak da Bulgaristan örneğinde olduğu gibi, Türklerin kurduğu partileri kendi politikalarını desteklemeye ve bulundukları ülkelerde düşmanca faaliyetlere girişmeye zorladılar. Karşı çıkan partileri de yine Bulgaristan’da olduğu gibi bölmekten çekinmediler.

Ama bu bile yetmedi. Cumhurbaşkanı, bu sefer de Bulgaristan’ı yönetenleri hedef aldı.

"Türklere baskı yapıldığını" ileri sürdü ve "adil bir seçim konusunda endişeleri" olduğunu söyledi.

Bulgaristan zaten bir süre önce Türklerin siyasi faaliyetlerine AKP yönetimi tarafından yapılan müdahaleler nedeniyle protesto olarak büyükelçisini geri çekmişti.

Bu sefer de haklı olarak Bulgaristan Cumhurbaşkanı, "Önce siz kendinize bakın" şeklinde özetlenebilecek bir açıklama yapmak zorunda kaldı.

Diğer Balkan ülkelerinde benzer olayların yaşanması sürpriz olmaz.

Yunanistan’la olan ilişkilerin ise özellikle nasıl bozulmak istendiğini son Kardak kayalıkları olayında olduğu gibi yakından biliyoruz.

Bir tek Rusya ile ilişkiler iyi diyeceksiniz. Acaba?

Bakmayın Rusya ile özür dileme ve biat etme faslından sonra uzlaşılmış, tekrar eski günlere dönülmüş gibi yapıldığına. Eli kulağında, yeniden çatışma günlerine dönülmesine az kaldı.

Efrin’deki çatışmalar bu kırılmanın ilk işaretleri… PYD’nin Moskova bürosunun kapatılması talebini duymazdan gelen ve sebze meyva ithalatına hala izin vermeyen Moskova’ya cevap da en sert şekilde, buğday alımının durdurulmasıyla verildi!

Ve işte şimdi gelinen bu noktada kendi kalemlerini bile bir endişe almış gidiyor.

"Türkiye nereye gidiyor?" diye soruyorlar.

İyi de bunu zamanında soracaktınız. Guardian’ın rehberinde ‘tiran’a direnmenin birinci şartı bu: Erken davranacaksın.

Bu politikacı takımıyla, bu hırsları yeteneklerinden baskın zevatla, ‘F takımı’ kalemlerle Türkiye bu kavgayı nereye kadar vardırır?

Bana kalırsa, Türkiye’nin gideceği son nokta artık Patagonya’dır.

Az kaldı. Cumhurbaşkanı nasılsa bir bahane bulur, punduna getirir, "Ey Patagonya" der gibime geliyor.

 

Not: Patagonya Arjantin’in güneyinde doğal güzellikleri ve yeraltı kaynakları ile bilinen Güney Kutbu’na yakın bir bölgedir. Türkiye siyasetiyle en azından şimdilik yakın ya da uzak bir ilgisi yoktur.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi