ayşe düzkan
nikâh halleder mi?
daha önce de bahsettiğim musawah adlı, müslüman kadınlar örgütü, geçtiğimiz günlerde malezya hükümeti ve cedaw (convention on the elimination of all forms of discrimination against women/ kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığı önleme sözleşmesi) komitesi arasındaki görüşmeleri ele aldı. bu görüşmelerde en öne çıkan konulardan biri kadınların cinsel mütilasyonu ya da kadın sünneti. bu işlem, kız çocuklarının dış cinsel organlarının belli kısımlarının (klitoris, dış veya iç dudaklar) ya da tamamının kesilmesi anlamına geliyor; kadınların cinsel ilişkiden haz almasını engellemeyi hedefliyor. amaç kolayca tahmin edebileceğiniz gibi kadın cinselliğini denetim altına almak. malezya’da 2015 yılında yapılan bir araştırma müslüman kadınların yüzde 93’ünün sünnetli olduğunu ortaya koymuş. kamu hastaneleri bu işlemi yapmıyor ama 2009’da malezya islam diyanet işleri ulusal konseyi fetva komitesi, sağlık açısından bir sakıncası yoksa, her müslüman kadının sünnet edilmesinin vacip olduğunu açıklamış. işlemin devlet hastanelerinde yapılmaması, yapılmamasına değil, genellikle sağlık eğitimi bile olmayan birleri tarafından jilet vb araçlarla gerçekleştirilmesine yol açıyor. dehşet verici, evet. fakat dünyanın birçok başka yerindeki müslüman kadınların belki de duymadığı bir şeyin bazı ülkelerde müslüman kadınlar için vacip olmasında bir tuhaflık yok mu? "kitap" bu kadar farklı tefsir edilebiliyorsa, ortak hukuktan, tek şeriattan söz etmek nasıl mümkün olabilir?
türkiye’ye şeriat, bir gecede, bir ayda, tepeden inerek değil, adım adım, benimseterek, o yönde eğiterek, kurumlar, zihniyet oluşturarak geliyor. üstelik de islam’ın en erkek-egemen tefsirlerinden birine dayanan bir şeriat geliyor. o yüzden buna karşı farklı alanlardan, hem içeriden hem karşı cepheden mücadele etmek gerek, bence. yani hem kendini islam’la özdeşleştirip bu kafada olmayanların seslerini yükseltmesi hem de laik bakış açısının dillendirilmesi ve bu mücadelenin bu ikisi arasındaki polemiğe kurban edilmemesi gerekiyor. çünkü amacımız münazaradan üstün çıkmak değil memleket davası.
şu zina konusu mesela. iki yetişkinin kendi rızalarıyla cinsel ilişkiye girmeleri hukuki bir suç teşkil etmiyor. taraflardan birinin evli olması halinde de hukuken suç değil, sadece boşanma sebebi. öte yandan, aralarında bağlılık sözü olan iki kişinin arasında, ikisinin de başka ilişkilere girmesini mümkün kılan bir anlaşma yoksa, birinden birinin başka biriyle ilişkiye girmesi kalp kırar ama bu hukuki olmayan bir kabahat.
(burada küçük bir parantez açıp heteroseksüel ilişkilerde illa çokeşlilik olacaksa –en azından uzunca bir süre- bunun kadınların hakkı olması ve erkeklerin hakkı olmaması gerektiğine dair fikrimi ifade etmek istiyorum. bu sadece kadınların cinsel potansiyeli erkeklerden çok daha fazla olduğu için uygun değil, aynı zamanda toplumdaki kadın-erkek ilişkilerini değiştirebilmemiz açısından bir tür pozitif ayrımcılık [sosyalizm tarihine aşina olanlar "proletarya diktatörlüğü"yle de paralellik kurabilir] işlevi göreceği için de yararlı olur.)
tekrar konumuza dönersek, tayyip erdoğan’ın zinayla ilgili açıklaması, aralarında evlilik bağı olmayan herkesin arasındaki ilişkinin de suç sayılmasını öngörüyor!
bu daha önce de karşımıza çıkan bir bakış açısı ve sevgililikten eşcinselliğe kadar rızayla girilen bütün nikâhsız ilişkilerin bu kategoriye sığacağını biliyoruz. bunun gerek toplumsal gerekse hukuki büyük bir baskının habercisi olduğunu görmek zor değil. namus bekçisi apartman yöneticilerini, muhbir vatandaşları falan düşünün!
daha önemlisi şu ki çocuk istismarı da bu kategorinin içine dahil ediliyor. yani örneğin amcanın yeğenini istismarı, nikâhsız bir "ilişki" olduğu için sorunlu! yetişkinin yaşça küçük olanın üzerindeki iktidarını kullanarak oluşturduğu sessizliğin değil, gerçek rızanın gerekliliği gözardı edilip nikâh şartı belirleyici kılınıyor! erkeklerin nikâhlı eşlerine tecavüzünü meşrulaştırması da cabası! çürüyen toplumumuzun kadın erkek hepimiz için bir cehennem olmasının önü açılıyor. buna engel olmalıyız ama nasıl? şeriatınkine benzer yöntemlerle mi!
görünür olan çocuk istismarı vakaları karşısında idam ve hadım diye çığıranlar, tepkilerinin neyin aracı olduğunu bilsin, bahsedilen "hadım"ın geri dönüşü olan kimyasal bir müdahale olduğunu unutmamakla birlikte, erkeklik suçlarının daha eril yöntemlerle engellenemediğini hatırlasın ve ipiyle bıçağını bir kenara koyup düşünsün, bence.