Kılıçdaroğlu’na neden karşısınız?

Kılıçdaroğlu liderliği ile CHP, devleti değil toplumu savunan, bireyin hak ve özgürlüğünü referans alan, temel haklar ve özgürlüklere sahip çıkan bir partiye dönüşmüştür.

Türkiye’de son 4-5 yıl içinde yaşanan tartışmalar, pek çok yönü ile 1990’ları andırıyor. Bir farkla. O da, o tarihlerde yaşanan tartışmaları, bu kez tersten yaşıyoruz.

Örneğin, 1990’larda Devlet ve onun çeperinde hayat bulan siyaset ve medyanın ürettiği "Refah Partisi (RP) ve ötekiler" söylemine benzer bir karşıtlık bugün de söz konusu.

1990’larda "ötekiler" olarak ifade edilen, kendini Devlet olarak gören siyasiler, medya ve kimi STK’lardı.

Buna karşı ise RP, bu Devletin "yasaklı çoçuğu" olarak esas öteki idi. Bu ötekileştirme üzerinden üretilen "karşıtlık" siyaseten anlamı olmayan, siyaset içermeyen ve temelde ontolojik yani varoluşsal bir pozisyondu. Bunun içindir ki, siyasi alanının genişlemesine de ve siyasete de katkı sunmamıştır.

***

Bugün, 1990’lardan farklı olarak yaşanan ise bu karşıtlıktaki yer değişikliğidir. Ancak zihinsel süreklilik devam etmektedir. "RP ve ötekiler"in yerini bu kez "AKP ve ötekiler" almıştır.

Bugün AKP, geleneksel Devleti sahiplenirken, ötekiler ise partinin "karşıt" ilan ettiği herkestir.

Bu açıdan, AKP, kültürel kimlik olarak geleneksel Devlet kimliğinden farklı olsa da, Devlet tarafından devşirilmiş ve bu kimliği ile devlete eklemlenmiştir.

***

Siyasal alanı daraltan, siyaseti yok eden bu söylem, Devlet’i üzerinden eleştirel olanları yok sayan, onları kendine benzeten bir siyasi anlayışa dayandığı ölçüde apolitiktir.

Devlet/AKP’nin ürettiği karşıtlık gibi buna karşı siyasallaştırılan, AKP/Erdoğan karşıtlığı da siyaseten, toplumsal karşılığı olmayan, siyasete katkı sunmayan bir siyasallaşmayı ima etmektedir.

Oysa toplum olarak temel ihtiyacımız, karşıtlık değil alternatif siyasallaşma üretmek ve onu sahiplenmektir.

***

Bugün Devlet/AKP için öteki kabul edilen seküler/laik kesim içinde sekter bir grup, bu "karşıt"lık söylemini zımnen sahiplenmiş ve bunun siyasetini yapmaktadır.

Ancak bu karşıtlık siyaseti sadece AKP/Erdoğan’a yönelik değildir.

Özellikle kimi sol/sosyalist partilerde, siyasi aktörlerde ve entelektüeller içinde aynı biçimde CHP’ye ve özel olarak da Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik ciddi bir karşıtlık giderek kendini daha görünür kılmaya başladı.

CHP ve Kılıçdaroğlu’na olan karşıtlık temelde,  CHP’nin tarihi bagajlarından dolayı "değişmemezlik" varsayımına; Kılıçdaroğlu için ise izlediği politikalara yönelik olarak "sağcılaşma" eleştirisine dayanmaktadır.

***

İfade edilen bu hükümler, paradoksal olarak birbirini dışlamaktadır. İlk eleştiri partiye yönelik bir "mutlaklaştırma" varsaymakta, ikincisi ise lidere yönelik "değişim" politikasına itirazı içermektedir.

Şunu kabul edelim ki, CHP, Kılıçdaroğlu ile önemli bir değişim yaşamaktadır. Bu varsayılan mutlaklaştırmanın geçerliliğini göstermektedir. CHP’de yaşanan değişim, partinin siyasi söyleminde, siyaset yapma tarzında ve hedef kitlesindedir.

Katı laik söylemin terk edilmesi, parti içi demokratikleşme ve mücadele kanallarının açık tutulması, siyasi söylemin haklar, özgürlükler, demokrasi temelinde yenilenmesi, farklı toplumsal kesimlere yönelik siyasi söylem ve ilişkilerin kamusallaşması bu değişimin en görünür adımlarıdır.

***

Kılıçdaroğlu liderliği ile CHP, devleti değil toplumu savunan, bireyin hak ve özgürlüğünü referans alan, temel haklar ve özgürlüklere sahip çıkan ve en önemlisi de, geleneksel tabanı dışına çıkıp, toplumun farklı kesimleri ile konuşabilen bir partiye dönüşmüştür.

Kılıçdaroğlu’nun bu tercihi CHP’yi, partinin laik/seküler tabanı dışında toplumun farklı kesimlerine anlatan, onlarla diyalog kurup, onlarla konuşabilen, onlara dokunabilen bir partiye dönüştürmektedir.

Kılıçdaroğlu’nun bu siyasi tercihi, 2010-2018 döneminde hedeflenen kadar olmasa da parti oyunda yüzde 4-5 oranında bir artış sağlamıştır. Bu artış yerel yönetim seçimlerinde daha yüksektir.

***

Kılıçdaroğlu’nun bu siyaseti, gerek parti içinde gerekse sol/sosyalist çevrelerde "sağcılaşma", "sol değerlerden uzaklaşma" olarak algılanmakta ve eleştirilmektedir. Kılıçdaroğlu’dan talep edilen sol değerlere yönelik sınıf, taban  siyasetidir.

Oysa unutulan, Kılıçdaroğlu, toplumun farklı kesimleri ile sol değerlerden uzaklaşarak konuşmadığıdır. Kılıçdaroğlu, o kesimlerle de "sol değerler", "sol siyaset" üzerinden konuşmaktadır.

Kılıçdaroğlu, CHP’yi sağcılaştırmıyor tam tersine insanileştiriyor. CHP’yi ezberci soldan kurtarıp, toplumda tüm mağdurlara dokunmaya çalışıyor.

CHP, Kılıçdaroğlu ile sağcılaşmıyor tam tersine solculaşıyor.

***

Kılıçdaroğlu, CHP’nin siyasal dilini, siyasal yaklaşımını Türkiye gerçeklerine uygun olarak sınıf/taban değil mağdur/lar siyaseti üzerine kurmaktadır. Devlet/AKP eklemlenmesinin yarattığı toplumun farklı kesimlerinden tüm mağduriyetleri ve mağdurları savunmaktır.

AKP’nin toplumunu kadar kutuplaştırdığı noktada sınıf/taban siyaseti, salt bir karşıtlık siyaseti olduğu için anlamlı değildir. Söylem olarak nostaljik görünse de, var olan siyasi denklemi değiştirmeye yetmeyen bir siyasettir.

***

Siyaseten hiçbir siyasi risk almadan CHP’yi, "solcu bulmamak", Kemalist geçmişinden dolayı onu "değişmez" ilan etmek, Kılıçdaroğlu’nu "başarısız" ilan etmek kolaydır.

Geçmişe bakarak yargılamak kolaydır. Zor olan geleceği kurmak için risk almaktır. Zor olan, siyasete inanmak, değişimi samimi olarak istemek, değişim siyasetini hayata geçirecek süreçlerin parçası olmaktır.

CHP’nin değişememezliğinden, Kılıçdaroğlu’nu sağcılaştığından şikayet edenlerin esas sorumluluğu; şikayet ettikleri tüm koşulları değiştirmek için siyasi risk almalarıdır.

CHP’ye mesafeli olanların, "CHP değişmez" tezi yerine; niçin değişmesi gerektiğini, nasıl değişebileceğini, kimlerle değişebileceğini ortaya koyup, gerektiğinde bu değişimin parçası olmayı göze almaları gerekir.

Kılıçdaroğlu’nu sağcılaşmakla suçlayanların, partinin nasıl solculaşacağını, toplumsal kutuplaşmanın nasıl aşılacağını, siyasi iktidarların nasıl mağlup edileceğini de açık açık önermeleri gerekmektedir.

Kılıçdaroğlu’nun eksikleri yok mu, elbette var. Siyaseten hataları yok mu, elbette var. Ama siyaseten eleştirmekle, siyaseten karşıt olmak arasındaki çizgi çok ince. Alevi kimliğini ifade etmeme, Dersim konusundaki tavrı, HDP’yle ilişkiler konusu, dokunulmazlık konusu başta olmak üzere bazı konularda çokça eleştirdim. Herşeye rağmen Kılıçdaroğlu’nun siyasetini savunmayı, siyaseti savunmak açısından anlamlı buluyorum. Bunu yapıyor olmak zorunda kaldığım için üzülüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Aksoy Arşivi