ayşe düzkan
malatya en net karadeniz’den görüldü
aktif gazetecilik yapmayı özlediğim oluyor. mesela şu ara, garê’de evlatlarını kaybedenlerden biriyle röportaj yapmayı çok isterdim. böyle görüşmeler genellikle çok zor olur, görüşmeyi yapan gazeteciyi de duygusal olarak paramparça eder. ama bu kayıpların insani boyutunu görmek, insanın memleket gerçeğini kavramasını da sağlar. ayrıca gerçek bedeli ödeyenlerin bütün olup bitenle ilgili ne düşündüğünü, ne hissettiğini kamuoyunun bilmesi çok önemli. artık git gide zor ulaşılan özgür basına ve basın özgürlüğüne tam da bu yüzden ihtiyacımız var.
bu ara, bir de fethullah erbaş’la konuşmak isterdim. erbaş, 1947 doğumlu bir hukukçu, halen saadet partisi genel istişare kurulu üyesi, 2019 yerel seçimlerinde, daha önce milletvekili seçildiği ve belediye başkanlığı yaptığı memleketi van’da bir kere daha belediye başkanlığına aday olmuştu. fethullah erbaş, milli görüş geleneği içinde yetişmiş bir siyasetçi. 1969'da milli nizam partisi’nin beşiktaş gençlik teşkilatında siyasete atılmış, 1972'de van msp gençlik teşkilatına başkan olmuş. 1989'da refah partisi’nin adayı olarak van’da belediye başkanlığına seçilmiş. iki yıl sonra aynı partiden meclis’e girmiş. 1998'de refah partisi’nin kapatılması üzerine katıldığı fazilet partisi'nin de van milletvekili olmuş, saadet partisi’nin de kurucularından. erbaş’ın, zamanın ihd genel başkanı akın birdal’ın ve mazlum-der izmir şube başkanı halit çelik’in bulunduğu bir heyet, 1996 yılında, zap kampı’na giderek pkk’nin elinde olan askerleri teslim almıştı. erbaş’ın bugün olup bitenlerle ilgili ne düşündüğünü merak ederim.
daha yakın tarihte, yine kamuoyunun yakından bildiği bir başka hadise var; 2014 yılında, bine yakın ışid’li, türkiye’nin musul başkonsolosluğu’na bir baskın yapıp aralarında başkonsolos öztürk yılmaz’ın da bulunduğu 49 kişiyi rehin aldı ve konsolosluktaki türk bayrağını indirdi. şu ayrıntı da önemlidir. ışid, kısa bir süre önce musul’u ele geçirmişti. o sırada mhp milletvekili olan sinan oğan, baskından bir gün önce, tbmm’de türkiye’nin musul başkonsolosluğu’nun tehlikede olduğunu söyledi ve akp sıralarından büyük tepki aldı. ertesi gün baskın gerçekleşti! bütün dünyadan ışid’i kınayan mesajlar yayınlandı. evet, henüz kınamanın bir anlamı olabileceğinin düşünüldüğü bir zamandı. (türkiye devleti, bu krizin yönetimi konusunda çok eleştirildi, bu başka mecraların konusu.) türkiye, krizin çözülmesinde ışid’i muhatap almadı, musul işgal altındaydı ama egemen devlet ırak’tı, ona konsolosluğun güvenliğini sağlama konusundaki sorumluluğu hatırlatıldı. operasyon, milli istihbarat teşkilatı tarafından yürütüldü; rehinelerin can güvenliği göz önünde bulundurularak, askeri bir operasyona başvurulmadı, müzakereler için ırak’taki bazı aşiretlerin liderlerine başvurulduğu, daha önemlisi, ışid’le rehine değiş tokuşu yapıldığı da iddia ediliyor.
hdp grup başkan vekili saruhan oluç, meclis’te yaptığı konuşmada, rehin alınanların geri alındığı başka birçok vaka hakkında bilgi verdi. yani bir rehine krizi, çok farklı yöntemlerle yönetilebilir, türkiye cumhuriyeti devleti bunu daha önce yaptı, akp iktidarı da benzer tecrübelerden geçti.
kimi beş, kimi altı yıldır pkk’nin elinde olan insanlarla ilgili neden farklı bir süreç işletildiğini, neden geçmiş tecrübelerden yararlanılmadığını sormak başta evlatlarını kaybedenler olarak hepimizin hakkı. bu soruya dair kimi cevapları akp’nin trabzon ve rize il kongrelerinde aldık.
bu operasyonun bir hedefinin de, yenikapı ruhunu canlandırmak -yani parlamento içi muhalefetin malum kısmını kendi arkasında hizalandırmak- olduğuna inanıyorum ve açıkçası iktidarın bu konuda başarılı olacağını düşünmüştüm. fakat öyle olmadı, chp de, iyi parti de, olağan söylemlerinden vazgeçmemekle birlikte, sorular sormaktan, itiraz etmekten geri durmadı. yine bana sorarsanız, hulusi akar’a ve süleyman soylu’ya muhalefet partilerini ziyaret ettiren şey de bu itirazlar oldu ve bu taktiksel değişikliğin böyle sonuç vermesinin, özellikle chp için uyarıcı olmasını ümit ediyorum. diğer yandan, hem bu çıkışların hem de başta süleyman soylu olmak üzere, iktidar kanadından yükselen hamasetin bir erken seçim ihtimaline işaret ettiğine inanıyorum. zaman neler getirir, neler götürür, önümüze hangi seçenekler çıkar bilinmez. ama kendi adıma yakın geçmişten çıkarttığım bir ders var: barıştan; demokratik araçlarla, kamuya ve halka açık biçimde yürütülen bir çözüm sürecinden söz etmeyen kimse barışın ne kadar gerekli olduğunu bilenlerden oy istemesin. biliyoruz; evlatlarımızı kurban vermemenin tek yolu barış. ölenlere rahmet, çocuklarını kaybedenlere sabır diliyorum, hepimizin başı sağolsun.