ayşe düzkan
meclis’in aklı, ünlülerin fikri, erkeklerin desteği
ister parlamentoda temsilcisi olsun, ister parlamentoda temsilcisi olmasın ama parlamenter siyaset içinde yer alsın, isterse parlamenter siyasetin dışında olsun, bir muhalif hareket, meclis’in aklına güvenmez. bu benim akıl ettiğim bir şey değil, biraz düşününce varılacak bir sonuç. çünkü meclis’te bulunan aklın odağında, tabiatıyla iktidar partisinin ya da iktidardaki koalisyonun fikirleri yer alır. özellikle parlamenter siyaset dışında yer alan hareketler herhangi bir konuda kendi çözüm önerisini oluşturur ve bunun yasamadan geçmesi için harekete geçer. bugünün türkiye’sindeki işlevsizleşmiş, fezlekelerle meşruiyeti sorgulanır hale gelmiş meclis’le ilgili -üstelik de yasama görevinin neredeyse tamamen cumhurbaşkanına devredilmişken- bu gerçeği örtecek taleplerde bulunmamak gerekir. fakat erkek şiddetiyle ilgili özel bir durum var. erkek şiddeti bugünkü iktidardan kaynaklanmıyor ama iktidarın çeşitli tercihlerinin, istanbul sözleşmesi’yle ilgili tutumlarının, iktidar partilerinin ileri gelenlerinin çeşitli söylemlerinin, içişleri ve adalet bakanlıklarından sorumlu olduğu uygulamaların erkek şiddetinin artmasında, engellenememesinde rolü olduğu çok açık. dolayısıyla bugünün meclis’inden erkek şiddetine bir çözüm bulmak için toplanmasını beklemek politik olarak doğru olmadığı gibi gerçekçi de değil.
ayrıca yukarıda bahsettiğim noktayı erkek şiddeti özelinde bir kere daha vurgulayayım; dünyanın hiçbir yerinde kadın kurtuluş hareketleri (ayrıca başka parlamento dışı hareketler de) herhangi bir konuda meclis’in karar almasını beklemez, çözüm önerilerinin yasama organı tarafından benimsenmesi için basınç uygularlar. bugün türkiye’de kadın kurtuluş hareketinin erkek şiddetiyle ilgili önerileri açık; bunların başında istanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı yasanın uygulanması geliyor. kendi adıma, erkek şiddetinin sadece yasalar ve kolluk önlemleriyle ortadan kaldırılacağını düşünmüyorum; uzun ve orta vadede kadınları güçlendirecek mekanizmaların oluşturulması, toplumsal zihniyeti değiştirecek adımların atılması da gerekir. ama bunlar da ezici çoğunluğu (yüzde 82.71) erkek olan meclis’in altından kalkmayı bırakın, akıl edebileceği işler değil.
bu noktada erkek şiddeti terimiyle ne kastettiğimizi bir kere daha ifade etmek istiyorum; erkek şiddeti, erkeklerin erkek olmaktan kaynaklanan iktidar ve haklarına dayanarak uyguladıkları şiddettir ve sadece kadınlara değil eşcinsellere, translara, zaman zaman –maalesef çok sık- çocuklara da yönelir. erkeklerin kadınları öldürmesini tekil bir olgu olarak ele almak doğru değil; zaten cinayete giden yolda genellikle dayak ve işkence oluyor. o yüzden cinskırım (ayrıca neden cinsiyet değil, cins?) gibi bir kavram –belki çarpıcı ama- hem erkek şiddetini kadınların can verdiği cinayetlere indirgiyor hem de sınırlarını, sorumlusunu (patriyarka), failini (erkekler) belirsizleştiriyor.
ayrıca erkek şiddetine karşı yürütülen herhangi bir çalışmada faillerin sözcü olması kabul edilebilir bir şey değil. bir erkeğin bağımsız bir kişi olarak şiddete karşı çıkması kendisi açısından bir taahhüt anlamına gelebilir ama ona kadın örgütlerinin söz vermesi, aynı zamanda bu erkeğe kefil olmak anlamını taşır. son zamanlarda ifşa edilen erkekleri bir hatırlayın, kendilerine mikrofon tutulsa, erkek şiddetine karşı çıkan cümleleri, belki de hepimizden daha iyi kurmazlar mıydı!
ya genel olarak ünlüleri bir kampanyaya katmak? bu abd tarzı siyasetten ödünç alınan, türkiye’de de muhaliflerin maalesef uzun zamandır başvurduğu bir şey. toplumda itibar sahibi insanların herhangi bir talebe kefil olması belki o talebe yönelik ilgiyi artırır. fakat, insanların kendi çıkarlarını, ihtiyaçlarını temsil eden bir talebi ya da siyaseti, örneğin dinledikleri müzisyen destek veriyor diye benimsemesiyle oluşan şey demokratik siyaset olabilir mi? üstelik bu insanların videoları, kampanyanın politik içeriğini de belirlemiş oluyor. bir politik hareket tabii ki kendi dışındaki insanlara, dostlarına kürsü açar ama sözünü belirlemelerini tercih eder mi? diğer yandan, o itibar mekanizmasının tersine de işlediği, siyasetle, feminizmle ilgisi olmayan insanların bu kampanyalarda söz alarak itibar kazandığına da şahit olduk.
konuyla ilgili olan okurlar, eşitlik için kadın platformu’nun (eşik) son kampanyasına gönderme yaptığımı fark etmiştir. gönderme diyorum çünkü bu kampanyada sorunlu gördüğüm her şey daha önce de, hem kadın hareketi hem de muhalefetin geneli tarafından yapıldı, söylendi. erkek şiddetiyle ilgili atılan her adım önemli ama enerjimizi doğru kullanmak da önemli. ve en önemlisi, feminizmin özgünlüğünü korumak, yaratıcılığına sadık kalmak, hareketimizin ve en önemlisi bugün gördüğü teveccühün kıymetini bilmek, o sorumlulukla hareket etmek de gerekli.