İnci Hekimoğlu
Muhalefet muhalefeti bekliyor
Geçen hafta Çanakkale İHD’nin düzenlediği paneldeydim. Benimle birlikte CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu konuşmacıydı. Panelin moderatörlüğünü ise İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan yaptı. Panelin başlığı "Güncel Siyasette Yurttaşlık" idi.
Geçmiş yıllarda da farklı kentlerde panellere katılmışlığım var. Ama ilk kez birbirinden farklı toplumsal kesimlerin yoğun ilgisine tanık oldum. Atatürkçüler, muhafazakârlar, Kürtler, solcular, demokratlar, çevreciler bir aradaydı. Farklı gruplar arasında tek bir gerilim yaşanmadığı gibi, "vatandaşlık"ın insan hakları ve demokrasiyle bağına ilişkin asgari müşterek oluştuğuna tanık olduk.
17 yıllık AKP iktidarının bu kadar farklı kesimleri bir araya getirmiş olması, panelin bana göre en önemli kısmıydı. Sırasıyla demokratlar, liberaller, solcular, Kürtler, Aleviler, dindar muhafazakârlar, sosyal demokratlar ve çevrecilerin; toplumun tüm kesimlerinin katman katman "hain, terörist" ilan edilmesinin sanılandan çok daha geniş kesimlerde farkındalık yarattığı elle tutulacak kadar somutlaşmıştı, panelin yapıldığı salonda.
Bunu yalnız mağduriyette birleşmenin sonucu olarak değerlendirenler de olabilir. Panel sonrası bizimle iletişime geçenlerin kurdukları cümleler, doğrusu bu sınırlı değerlendirmeyi haksız çıkaracak nitelikteydi.
Örneğin muhafazakâr dindar grubun, KHK mağduriyetlerini ve "FETÖ" gerekçesiyle alınanlara uygulanan zulmü anlatması nedeniyle Ömer Faruk Gergerlioğlu’na yoğun ilgi göstermesi olağandı ama benimle de iletişime geçmek istemelerindeki samimiyet benim için yeni bir durumdu.
Baştan sona salona hâkim olan duygu, adaletsizlik, vicdansızlık ve hak arama yollarının tümüyle bastırılmış olması nedeniyle öfke ve çaresizliği birlikte yaşayan insanların seslerine ses olabilecek bir platformda buluşma açlığının yansımasıydı.
Salonu dolduranların çoğu vatandaş sayılmamanın anlamını bu iktidar döneminde kavramışlardandı da denebilir.
Türkiye devleti kimliği taşısalar da ülkede yaşayanların tamamı hiçbir zaman vatandaş statünde olmadı zaten. Hatta Türk, Müslüman ve Sünni olmak da yetmedi. Bildik bileli bu ülke insanları, vatandaşlar, yarı vatandaşlar ve vatandaş sayılmayanlar olarak üç kategoriye ayrıldı.
İktidara, devlete tam biat etmiş, inanmış ya da iktidar çevrelerinden nemalananlar her daim tam vatandaş oldular.
"Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" atasözünün hakkını vererek yaşayan, insan hakları kavramını çoğunlukla terör kavramıyla bağlantılı gören ancak yılanla karşı karşıya kaldığında vatandaşlığının sınırlarını öğrenenler de yarı vatandaşlardı.
Hiç vatandaş sayılmayanlar kategorisinin başında ise Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Romanlar … aslında hepsi sıralansa "vatandaş" kalmayacak sayıda çoğunluğu oluşturanlar geldi hep.
AKP iktidarına bu da yetmedi. "Vatandaş"lık değil "yurttaşlık" haklarının tartışıldığı çağımızda iktidar, güncellenmiş şeri kurallar, yönetmelikler, KHK’larla "tebaa-kul" yaratma peşinde. Erkeklerin devlete, kadınların ve çocukların erkeklere "kul" olacağı, kulların sormadan, sorgulamadan, yoksulluğa bile "kader" olarak boyun eğeceği yeni bir toplumsal düzen…
Yolun yarısını geçmiş sayılırlar. Anaokulundan başlayıp üniversitelere, finans sektöründen medeni kanuna uzanan şeri düzenlemeler bir biri ardına uygulamaya konuyor. Paralel olarak yargı, milli eğitim, emniyet, jandarma, ordu; iktidara yakın tüm resmi ve özel kadrolar parsel parsel tarikatlar arasında pay ediliyor.
Ama merak etmeyin, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu söyledi: "Yapamazsın kardeşim, ilk seçimde gideceksin!"
Gerçi bunu "Kanal İstanbul" için söyledi ama "sindire sindire" mesafe kat edilen neo-şeriat düzenine tek kelime etmemesini, tutuklanan kendi belediye başkanı için bile "kabul etmiyoruz" demekle yetinmesini ben iktidarın ilk seçimde gideceğine duyduğu güvene bağlıyorum… da yüzde 25’in üstüne çıkmayan oylarıyla bunu nasıl yapacaklar onu merak ediyorum.
Ana muhalefet liderinin Urla Belediye Başkanından sonra sıraya Ankara girmişken ve belli ki arkası gelecekken CHP’nin bu denli sıradan demeçlerle geçiştirmesini anlamak mümkün değil.
Danışıklı dövüş mü, rejimle pazarlık mı, nedenini bilmediğimiz korkular mı? Belki de Kılıçdaroğlu’nun AKP’nin gideceğine duyduğu güvenin nedeni Babacan ve Davutoğlu’nun partileridir. Onlar partiyi böler, AKP’yi indirir, CHP de üstüne konar (!)
Senaryolar bir yana durum şu ki, muhalif kitleler örgütleyecek güç beklerken muhalefet partileri de muhalefetin örgütlenmesini bekliyor.
Ne şahane memleket!...