ayşe düzkan
ne şam’ın şekeri ne de kürdün anası
her şeyden önce şunu söylemek istiyorum. ulusal kurtuluş mücadelelerini anlamak ve yorumlamak için, üniversitelerin uluslararası ilişkiler bölümlerinde, uluslararası ilişkiler adı altında anlatılan devletler arası ilişkiler bilgisi yeterli olamaz. bugüne kadar bir ulus ne sömürgecilerden ne de emperyalist işgalden bu ilişkiler çerçevesinde kurtuldu.
abd, suriye’de olup bitenlerin birinci sorumlusu ama suriye’den çekilme kararı, örneğin vietnam’dan çekilmesi gibi değil. ikincisi, vietnamlıların mücadelesinin bir sonucu olarak gerçekleşmiş, o mücadele çerçevesinde anlaşılabilecek ve diplomasinin bunu izlediği bir yenilgi süreci. buna karşılık abd’nin suriye’den çekileceğini açıklaması esas olarak devletlerarası ilişkilere dayanıyor. bu geri çekilmenin tam olarak nasıl gerçekleşeceği henüz muamma. hatırlarsınız, 2011 yılında, abd afganistan’daki askerlerini 2014 sonuna kadar çekeceğini açıklamıştı. ama orada hâlâ abd askeri var. bu konuda bizi ilgilendiren bir başka şey daha, geçtiğimiz günlerde tbmm genel kurulu’nda, nato’nun afganistan’da icra edeceği kararlı destek misyonu için tsk’nin gönderilmesi konusunda hükümete verilen izin süresinin iki yıl daha uzatılmış olması. yine suriye’ye dönelim. burada abd’nin varlığına itiraz ederken oy verdiğimiz seçimlerde seçilmiş hükümetin yönettiği devletin oradaki konumunu gözardı etmek olmaz. sadece ilkesel sebeplerle de değil, bir nato mensubunun herhangi bir toprak parçası üzerinde abd’yi temsil etmeyeceğine inanabiliyor musunuz?
insan hatırlatmaya bile utanıyor; kürtlerin abd ile işbirliği konjonktürel ama türkiye’nin nato üyeliği öyle değil. böyle durumlarda türkiye’den bahsetmenin bazı meşakkatleri oluyor, herkes bunu göze almak zorunda değil tabii ama o zaman susmak daha doğru.
abd ile kürtler arasındaki işbirliğini eleştirmek ya da kürt hareketini herhangi bir biçimde eleştirmek kürt düşmanlığı değil ama yukarıda aktardığım şekilde, gerçekliğin sadece bir kısmından söz ediyorsanız, evet, sakarya’da ya da başka bir yerde kürtlere nefret kusanlara, onları onaylayanlara ideolojik malzeme sunuyorsunuz. bu, yapanın niyet ve iradesinden bağımsız bir durum.
ama şunu da hatırlamalı. suriye’de baas yönetimi altında çok fazla insan hakları ihlali oldu, halen sürmekte olduğu yönünde çok işaret var. işaret var diyorum çünkü insan hakları ihlallerini raporlayan kurumlar geçtiğimiz süreçte maalesef o kadar taraflı davrandı ki sundukları verilerden emin olmak mümkün değil. bu ihlallerin baba esad zamanında daha yaygın olduğu da malum. ama bir ülkede yönetimin insan hakları ihlallerinde bulunması, o ülkenin işgal edilmesini haklı çıkartmaz, bunu en azından bu mecrayı okuyan kimsenin itirazı olamaz sanırım. ancak şunu da hatırlatayım, suriye yönetimi en "rejim" olduğu dönemde, kürt özgürlük hareketi’ni ağırladı. istanbul’da yaşayan suriyeliler arasında, beşar esad’ın, tayyip erdoğan ve eşi emine erdoğan’ı, diplomatik teamüllerin ötesine geçerek kendi konutunda ağırladığını anlatanlar var. bu doğru olmasa bile, esad’a kaddafi’nin akıbetini layık görmenin, yönetimini "rejim" olarak adlandırmanın –vefa tabii ki ülke yönetimleri arasında geçerliliği olan bir kavram değil ama- daha sonra sıkıntı yaratabileceğini de hesaba katmakta fayda var.
abd’nin suriye’den çekilmesinin, orada yaşayan kürtleri bir katliamla yüz yüze getirmesi ihtimali karşısında bir şeyler yapmaya çalışanları anlamamak olmaz. ama yöntemlerin gerçekçi ve adil olması da önemli. örneğin beyaz saray’a dahi yönelik olsa, imza kampanyası vb. yöntemler, bir mahalleye park yapılması gibi, daha küçük hedefler için gerçekçi. hadi diyelim, denize düşen yılana sarılır benzeri bir ümitle hareket ediliyor, o zaman da "rojava’nın yeni bir yemen olmasına izin vermeyin" gibi, gerçeklikle bütünüyle çelişen bir cümle kurmamalı. yemen’de çocuklar, bebekler açlıktan ölüyorsa bunun sebebi abd destekli suudi arabistan rejiminin –evet burada rejim gayet iyi oturuyor- saldırısıdır. abd yemen’in şu haline izin vermedi, bunu bizzat destekledi. bunu gözardı edecek bir cehaletin ya da umursamazlığın kürt davasına ne yararı olabilir?
suriye’nin arap birliği ülkeleriyle ilişkilerinin olumlu yönde değişmesi, rusya’nın son gelişmeleri olumlu bulduğu yönündeki açıklaması, türkiye hükümetinin diplomatik manevralarının beklenen sonucu vermeyeceği, kürtlere yönelik saldırıların –en azından afrin’deki kadar- kolay olmayacağını düşündürüyor. ama kürt hareketinin sadece güvenlikle yetinmesini, 2011 öncesi pozisyona geri dönmeyi kabul etmesi ne adil ne de gerçekçi.
farkındasınızdır, bu yazı türkiye’de suriye ilgili yürüyen tartışmaların hiçbir tarafına mutlak destek vermiyor. bu konuda daha önce çok yazmadım ama bu ülkenin yerel güçler tarafından yeniden inşasının en adil ve muhtemel çözüm olduğuna dair fikrimi ifade ettim. suriye yönetimi ve kürtler arasındaki her türlü yakınlaşma suriye ve bölge halklarının iyiliğini isteyenleri sevindirmeli. diğer yandan, sizin de dikkatinizi çekmiştir, ikisini de karşısına almış bir hükümetin yönettiği bir ülkede yaşıyoruz. bu ahval ve şerait altında, suriye ile ilgili tartışmaları bir tür spor karşılaşmasında taraftar olma geleneği içinde ele alanların kendilerini solda sayması, bu "maçta" kendilerine hakemlik bile değil –çünkü en nihayetinde o da sahada- tribünde taraftarlık vazifesi biçmesi; bunların sadece, varlıklarını bu kutuplaşmaya borçlu olan yazarlar değil, kendilerine büyük sorumluluklar biçen sol grupların mensupları arasında da yer alması!
suriye halkları ülkelerini inşa etmenin yolunu bulur tabii ama biz bunlarla ne yapacağız?