O masada HDP olmadıkça Türkiye çete-mafya ülkesi olmaya mahkumdur!

HDP’yi ve taleplerini yok sayarak matematiksel olarak da, real olarak da Türkiye’yi demokratikleştirecek bir anayasa yapmak mümkün olmayacaktır.

Beşiktaş kulübünde yöneticilik yapmış bir isim sahibi olduğu balıkçıda geride kalanlara gözdağı verilircesine infaz ediliyor. Cinayetle ilgili iki-üç tetikçi gözaltına alınıp soruşturma neredeyse kapatılıyor.

Ardından hakkında Amerika’da soruşturmalar karanlık bir isim Kıbrıslı Halil Falyalı, kendisi gibi "Kumarhaneler Kralı" olan Ömer Lütfi Topal gibi Kaleşnikoflarla taranarak öldürülüyor. Şafak Mahmutyazıcıoğlu ile Halil Falyalı’yı bağlayan konu ise yasadışı bahis işi…

Hakkında Amerika’da kara para aklama soruşturması bulunan, Sedat Peker’in iddasına göre uyuşturucu kaçakçılığından siyasetçilere ve bürokratlara seks kasetleriyle şantaja kadar karanlık işlere batmış olan Halil Falyalı tabutuna Türk ve KKTC bayrakları örtülerek defnediliyor.

Türkiye’den başka kimsenin tanımadığı KKTC’nin Cumhurbaşkanı mafyatik işadamının ardından neredeyse gözyaşı döküp övgüler yağdırırken, adanın Kuzey’inin başbakanı ve bakanları da ondan geri kalmıyor.

Siyasetle-mafyanın, vatanseverlikle dolar-euro sevmenin birbirine girdiği, vıcık vıcık pis bir tablo. Bu tablo geçen hafta Ankara’da biraraya gelen altı liderin gündeminde miydi bilemiyorum. Ancak bu kokuşmuş ve karanlık ilişkilerin Ankara’nın gündemi olmadığı kesin. Unutulmaya ve daha da çürümeye bırakılıyor.

"Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme" geçme iddiasındaki altı siyasi parti liderinin bilmesi gereken gerçek şudur: Türkiye’yi bu karanlık noktaya getiren başkanlık sistemi değildir. Suriye’deki gelişmelerden paniğe kapılan devlet aklının Kürt meselesine kendilerince çözüm arayışıdır. O masanın etrafında toplanan şahsiyetlerin açık desteğiyle bu sistem yaratılmış, Kürt meselesiyle mücadele adı altında çetelerin, fanatik İslamcı teröristlerin yolu açılmıştır.

Gerçek yüzü hiçbir zaman aydınlatılamayacak 15 Temmuz’un üzerinden geçen altı yıl sonra tablo şudur:

  • Türkiye Suriye ve Irak’ın önemli bir kesimini işgal etmiş ve Kürt meselesini kendince çözmüştür.
  • İdlib’de ve Türkiye’de binlerce İslamcı teröriste ev sahipliği yapmaktadır.
  • Bu savaş ve "FETÖ" ile mücadele kisvesi adı altında hukuku tamamen askıya almış, "Eski Türkiye"nin yargısını bile mumla aratır hale gelmiştir.
  • Tamamen kişisel zenginleşmeye dayalı sistem bu süreçte yağmalamaya dönmüş ve ülkenin hazinesi, doğası, kentleri tarümar edilmiştir.
  • Hem dünyada, hem bölgede hızla yalnızlaşmaya gidilmiş, "Mavi Vatan" adıyla çıkılan yolda Ege ve Akdeniz’de tamamen köşeye sıkıştırılmıştır.
  • Ülkenin hazinesi tamtakır edilmiş, koca ülke Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’ın beşer milyar dolarına mahkum hale gelmiştir.
  • Yoksulluk, yolsuzluk sarmalında geniş kesimler açlığa mahkum edilmiştir. Memleketin insan manzaraları iç acıtır olmuştur.
  • Eğitim ve sağlık sistemi yok edilmiş, Türkiye ilaç bulamaz olmuştur.
  • Avrupa Birliği’ne tam üyelik iddiasıyla çıkılan yolda T.C. pasaportu itibarsız ve değersiz hale getirilmiş, ülke yurttaşları güçlü ve zengin Batılı ülkeleren vize alamaz hale gelmiştir.

Bu karanlık tabloya eklenecek daha çok şey var. Bilinmesi gereken gerçek, bu noktaya "vatanı kurtarmak için" çıkılan yolun sonunda gelindiğidir. Bu ülke hala kurtarıcılardan kurtulup kendi demokratik iradesine sahip çıkmanın önemine idrak edememiştir. Bitmeyen bir Kurtuluş Savaşı’nı muhayyilesinde yaşatmaya devam etmektedir.

O masada toplanan isimlerin en büyük sorunu da budur. Toplumu demokratikleşme, siyaseti devlet denetiminden kurtarma iddiaları yoktur. Devletin denetimindeki siyaset kurumu ise toplumun gereklerine karşılık verememekte ve her 15-20 yılda bir çürüme sürecine girmektedir.

Erdoğan’ın iktidardan gitmesi bu gerçeği değiştirmeyecektir. Çiller’den Erdoğan’a kadar yaşanan sürece bakmak bu gerçeğin daha net görülmesine yardımcı olacaktır. Bu ülke "Vatan-Millet-Sakarya" sloganları atan suçlular cennetidir. Bayrak, çalıp çırptıklarını saklamaya yarayan bir örtüdür onlar için. 

Bu tablodan çıkmanın yolu eşit yurttaşlığa, hukuk devletine ve topluma dayalı siyaset sistemine geçmektir. Bu işin temeli budur.

Meselenin bir de pratik yönü var. Kamuoyu araştırmaları masa etrafında toplanan altı partinin toplam oyunun yüzde 50’yi bulmakta zorlandığını gösteriyor. Bu altı partinin toplantılarının, hedeflerinin bu açıdan gerçekçi bir karşılığı yok çünkü HDP olmadan Anayasayı değiştirecek bir çoğunluğa erişmeleri mümkün olmayacaktır.

HDP’yi ve taleplerini yok sayarak matematiksel olarak da, real olarak da Türkiye’yi demokratikleştirecek bir anayasa yapmak mümkün olmayacaktır. O masa etrafında toplanan isimler muhtemelen bir seçim kaybı halinde AKP’nin dağılacağını ve Anayasayı değiştirmek için gerekli çoğunluğa HDP’nin desteği olmadan ulaşabileceklerini düşünüyordur.

Ancak böyle bir çözüm ülkenin gerçek sorununa cevap vermeyecek, bıçak yarasını yara bandıyla kapatma işlevi görecektir. 100 yaşına yaklaşan Cumhuriyet’in ise ciddi bir ameliyata ihtiyacı olduğu açıktır.

Siyasi liderlerin diyaloğu, bir masa etrafında buluşup konuşması son 10 yılda yaşananlardan sonra elbette çok önemli ve değerlidir. Ancak bu haliyle eksik ve hatta ırkçı bir tablo ortaya çıkmaktadır. O masanın HDP ve Kürtleri de kapsayacak şekilde büyümesi şarttır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ergun Babahan Arşivi