Ahmet Nesin
Ordu, S-400, F-16 yada NATO, şakalaşmaya gelmez Erdoğan...
Yine 2-3 yazılık bir seriye başlıyorum, oldukça detay da vermeye çalışacağım. Siyasi olarak ilk attığım ve benimsediğim slogan "NATO’suz Türkiye" ve "Bağımsız Türkiye" sloganlarıydı. Anılarımda da yazmıştım esasında, bu sloganları attık diye 18’li yaşlarımda Balıkesir, Burhaniye’de dönemin CHP’li dışişleri bakanı Turhan Güneş tarafından miting alanından kovulmuştuk. O günden bugüne düşüncem değişmedi ama dünyada değişen çok şey oldu, en azından Sovyetler Birliği artık yok ve Varşova Paktı da sona erdi.
Varşova Paktı ortadan kalkınca ve Varşova Paktı’ndan ayrılan biçok ülke NATO’ya dahil olunca NATO neye yarar, bilemem, daha doğrusu bu yazılarda tartışacağım konu o değil. Varşova Paktı yerine Şenghay 5’lisi kurulmuş olsa bile tek başına aynı anlama geldiğini söylemek zor, çünkü sonuçta siyasi bir görüş ayrılığı olmayan aynı sistemmiş gibiler.
İlk yazımda yine Türkiye’deki uzman bolluğunu ve bu uzmanımsıların ne kadar rahat konuştuklarını yazacağım. İlk şaşkınlığım ve aynı anda güldüğüm S-400’lerin alınmasının Türkiye’nin en doğal hakkı olduğunun söylenmesi ve Amerika’nın ve hatta NATO’nun buna karışma hakkının olmadığı iddiasıydı. Bununla kalsa iyi, aynı zamanda ABD’nin bize F-35’leri satmaktan vazgeçmesine de aynı oranda öfkeliydiler.
Çok basitçe anlatmak gerekirse, S-400 kısa ve orta menzilli bir hava savunma füzesi. Savunma füzesi deyince anlayacağınız gibi F-16 yada F-35’lerin saldırısına karşı savunma amaçlı kullanılma yeteneği olan füzeler. Peki bu uçaklar hangi ülkelerde var, NATO ülkelerinde ve NATO ülkelerinin de çok büyük bir problem haricinde birbirleriyle savaşmak gibi bir olasılıkları yok gibi. Benim bildiğim bir Türkiye-Yunanistan savaşı var ki, Kıbrıs savaşından hemen sonra Yunanistan NATO’nun askerî kanadından ayrılıyor ve 1980’de tekrar giriyor. Bu arada bu iki ülkenin ortak özelliği de kurucu ülkelerden sonra aynı yıl üye olan 2 ülke, 18 Şubat 1952’de, hatta aynı gün olmuşlar.
Kısaca S-400’lerin amacı NATO ülkeleriyle bir savaş halinde kullanılacak malzeme olması ve Türkiye’nin de bunu gayet doğalmış gibi açıklayarak alması. İş ve tartışma sadece S-400’ün alınmasıyla sınırlı değil tabii ki, S-400 alımından dolayı Amerika’nın Türkiye’ye F-35 satışını durdurması da ayrı bir tartışma. F-35’lerin alınması ne ölçüde önemli derseniz, tahminlerin çok ötesinde önemli, çünkü F-16’lar ve benzeri savaş uçakları artık miadını doldurmuş durumda ve hava kuvvetleri olarak elde sadece bikaç yıl idare edecek malzeme var.
Esasında eskiden olduğu gibi hava kuvvetleri zırt-pırt uçuş yapsa bugün daha kötü durumda olabilirdik ama hava kuvvetleri komutanlığı kendisini yenilemeye karar verdiğinden itibaren daha az uçuş yaptığından dolayı biraz daha rahatlar ama savunulan sistem içerisinde de F-35’ler alınmak zorunda, yoksa hava sahası gittikçe fakirleşiyor.
Tabii bunu sadece hava kuvvetleri olarak aldığımızda yanılgıya düşeriz, aynı durum deniz kuvvetleri için de geçerli ve daha detaylı bilgileri onunla ilgili olarak da vereceğim. Hiç aklıma gelmemişti uçakların uçuş saatinin kısıtlı olacağı ve giderek formdan düşeceği ve sonunda ıskartaya ayrılacağı.
Detaylarıyla yazacağım konuları, daha doğrusu bütün askerî malzemeleri için düşündüğünüzde olayın bitakım uzmanımsıların çıkıp da televizyonlara "Olur mu canım, Erdoğan haklı, biz savunmamız için S-400 alırız, ABD ne karışırmış" diyecek kadar basit olmadığı bir gerçek.
Üçüncü olarak da NATO’dan çıkmak Türkiye’ye maddi olarak neye mal olur, askerî anlamda neye mal olur, onu da vermeye çalışacağım. Anlayacağınız iş Erdoğan’ın efelenip bağırdığı gibi basit bir olay değil ve 15 Temmuz darbe girişimiyle beraber neden hemen hemen bütün NATO’cu ve kurmay subayların neredeyse tamamının atıldığı yada Gülenci diye atıldığı daha net ortaya çıkıyor. Durum o kadar vahim ki, Büksel’e ve diğer Avrupa ülkelerindeki NATO merkezlerine gönderilen subayların bir kısmı İngilizce bilmiyor, gerisini siz düşünün.