Fehim Işık
Oylar KDP ve KYB'ye sempati PKK'ye
Kürdistan bölgesinin halka yansıyan önemli sorunlarından biri ekonomi. 90’lı yılların ortalarından itibaren mantar gibi biten AVM’lerin neredeyse yarısı boş. İşyeri henüz kapanmamış olanlar da güzünü ağırlıkla Musul’dan gelen müşteriye dikmiş.
Doğrusu AVM’lerde çok miktarda Musullu müşteri görünce ilk etapta bunların IŞİD işgali döneminde Musul’dan kaçıp Kürdistan bölgesine yerleşmiş ve henüz Musul’daki yıkıntılar kaldırılmadığı için evlerine dönemeyen Araplar olduğunu düşünmüştüm. Sorunca daha da şaşırtan bir tablo ile karşılaştım. Hewlêr’e alışverişe gelen Musullular, günübirlik otobüs turları ile geliyor, AVM’leri, parkları, mesire yerlerini dolaşıyor, alışverişini yapıp eğlenmenin akabinde akşam da Musul’a dönüyorlardı. Akşam dönüşleri de karanlığı, geç saatleri buluyordu. Musul Hewlêr arası o kadar çok uzak olmasa da karanlıkta, geç saatte dönmenin olası güvenlik kaygılarını da aşmışlardı.
Hewlêr'de AVM'lere 'mall' deniyor. Son birkaç yıldır işyerleri birçoğunda siftahsız kapatabiliyor.
EKONOMİK KRİZ SİYASAL KRİZİ DERİNLEŞTİRİYOR
Peki, bu nasıl olur? Tümü yerle bir edilmiş bir kentin ahalisi alışveriş ve eğlenme için günübirlik turlar düzenleyip neredeyse sadece onlar sayesinde kapanmayan AVM’lerdeki az sayıda işyerini ayakta tutarken savaşın yıkıcılığını Musul kadar ağır yaşamamış bir Hewlêrlinin alım gücü niye bu kadar düşsün?
Musul’dan Hewlêr’e gelen ve çökmüş başkent ekonomisini nispeten canlandıran kesimin ekonomik durumu uygun Musullular olduğunu ve Musul’da yaşayanların az bir kesimini kapsadığını bilmekte yarar var. Bunlar yıkık dökük Musul’da yaşayabiliyorlar ancak alışveriş ve eğlence amacıyla zorunlu olarak Hewlêr’e geliyorlar. Bu ahalinin birçok yaşamsal ihtiyacını Hewlêr üzerinden karşılaması da bu kentin ekonomisine ciddi bir katkı sağlıyor.
Ancak aynı durum Kürdistanlılar için geçerli değil. Kürdistan hükümetinin kamu çalışanlarına düzenli maaş verememesi, halkın alım gücünü ciddi anlamda düşürmüş. Ağırlıkla Süleymaniye’deki kamu çalışanları ancak Hewlêr ve Duhok’takiler de dahil kamu çalışanları, maaşını düzenli alamıyor. Bu çarşı pazarı alabildiğine olumsuz etkileyen bir durum ve Irak merkezi hükümeti ile devam eden sorunlar nedeniyle soruna çözüm de bulunamıyor. Daha da ötesi Irak merkezi hükümeti, hele Kerkük’ün işgalinden sonra ekonomik kozları da tamamen Kürdistan bölgesi yönetimi ile bu bölgedeki partilerin aleyhine kullanıyor.
Son dönemde yaşanan Türkiye’deki ekonomik krizin bölgeye yansımalarını da gözlemek mümkün. Türkiye’de artan hayat pahallılığı olduğu gibi Kürdistan bölgesine de yansımış. Her şeyi üç ay öncesine göre neredeyse iki katına almak zorunda kalıyorlar.
Ekonomik ve siyasal kriz, partilerin hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle uyumsuzluklarında da sorunlara yol açabiliyor. Irak merkezi hükümeti çıkar ilişkilerini kullanarak başat partilerin neredeyse her birinin içine el atabilmiş. Çarşı pazarda konuştuklarımız Parlamento’ya seçilmesi muhtemel 5 partiden yani KDP, KYB, Goran Hareketi, Yekgirtu İslami ve Komeleya İslami’den yöneticilerin parti adına olduğu gibi bireysel ilişkilerle de Irak merkezi hükümeti ile görüştüklerini ve merkezi hükümetin bireysel ilişki geliştirdiği, -belki de- öznel çıkar sağladığı siyasiler üzerinden bu partileri yönlendirebildiğini söylüyor.
Çarşı pazarda duyduklarımız çok da akıl dışı değil. Bu görüşmelerin bir kısmı zaman zaman bölgedeki yayın organlarına da yansıyor. Üstelik Irak merkezi hükümetinin geliştirdiği bu kontrolsüz ve denetimsiz yatay ilişkilerin Kerkük’ün işgaline neden olduğu da artık çok açık konuşuluyor. Bırakın konuşulmasını rakip partiler, özellikle de KDP ve KYB ‘stratejik ortaklık’ anlaşması imzalamalarına rağmen ‘ihanet’ olarak tanımladıkları bu tabloyu kendi yayın organlarında birbirlerine karşı açıkça dile getiriyorlar. Çarşı pazara sorulduğunda ise ekonomik darboğazdan, siyasal istikrarsızlıktan canı yananların dediği tek şey, "Hepsi doğru söylüyor, tümü de aynı şeyi yaptı, yapıyor" oluyor.
Kürdistan bölgesinde bir dönem mantar gibi biten inşaatların çoğu durmuş durumda
Kürdistan’ın büyüme dönemindeki sektörlerinden biri de inşaatlardı. Merkezden dışa doğru düzenli bir şekilde yayılan, her cadde ve sokağı merkeze çıkan, resmi daireler dışında neredeyse tek bir tane dahi çok katlı binaya rastlayamayacağınız Hewlêr, birkaç yıl içinde yükselen plansız devasa beton yığınlarıyla bir anda çok katlı binaların yükseldiği bir kente dönüşmüştü. Ekonomik kriz bu sektörü de vurmuşa benziyor. Yalnız Hewlêr’de değil Süleymaniye ve Duhok’ta da onlarca yarım kalmış beton yığını ile karşılaşabiliyorsunuz. Daha da ötesi önceleri milyon dolarlara alıcı bulan beton yığınları şimdilerde yüzbin dolarlara bile alıcı bulamıyor. Bunda bölgedeki savaş koşullarının etkisi olduğu kadar ekonomik krizin de alabildiğine etkisi var.
FARKLI KÜRT GRUPLARI VE PARTİLERE SEMPATİ GİDEREK ARTIYOR
Belki dikkat çekilmesi gereken bir çelişkiyi de dillendirmek lazım. Ekonomik durumun bu kadar olumsuzlaştığı, siyasal istikrarsızlığın vatandaşı canından bezdirdiği bu tür koşullarda esasen iktidar partilerine karşı ciddi bir muhalefet hareketinin oluşması beklenir. Ancak Kürdistan bölgesinde bu durum farklı bir biçimde işliyor. Daha doğru bir tanımla muhalefete, seçimlere katılmıyor olsalar bile farklı Kürt gruplarına sevgi besleniyor, bunlara dönük sevgi ve sempati giderek artıyor ancak iktidar partilerine de oy veriliyor.
Bu çelişkinin nedenlerini bölgeyi iyi tanıyanlarla sohbet ettiğimizde ise iktidar partilerinin elinde bulundurduğu güç ile bağlantılı yanıtlar verdiler. Özellikle iki büyük parti, KDP ve KYB tüm askeri güçleri kontrol edebildikleri gibi bir türlü merkezileştirmedikleri, ‘devlete’ tabi kılmadıkları ekonomik kontrolü de parti bünyesinde tutmaya devam ediyorlar. Bu durum her iki partiye yadsınamaz bir güç ve olanak sağlıyor. Halk, silahsız ve parasız olan diğer parti ve hareketlerin iktidarı bunlardan alabileceğine dair bir kanaate varamadığından sevgi ve sempatisini muhalefete, oyunu ise iktidara veriyor, dersek yanılmış olmayız.
IŞİD saldırıları döneminde silahlı PKK'liler Süleymaniye kent merkezinde peşmergelerle yürümüştü
KDP ve KYB’ye karşı sevgisizlik ve tepki, daha da açık demek gerekirse PKK’ye dönük giderek artan sevgi esasen bölgeyi yöneten bu partileri de tedirgin ediyor. Bu, Irak’taki etkisini artırmak için İran’la başabaş bir kavga içinde olan ABD’yi de düşündüren konulardan biri olmalı ki onları, çelişki olarak tanımladığımız bu realitenin Kürdistan bölgesinde yaşanması olası bir halk hareketlenmesinde nasıl sonuçlar doğuracağını araştırmaya da itmiş. ABD’nin, sokak hareketlenmelerinin arttığı dönemde PKK sempatisinin nasıl sonuçlar doğuracağını merak ettiği ve bunu araştırdığını bölgedeki siyasetçiler de konuşuyor.
Biliyorum, soruna sadece kendi siyasal penceresinden bakanların tepkisini çekecek ama yine de Kürdistan bölgesinde PKK’ye dönük giderek artan sevgiyi açmakta yarar var. Bu sevginin bir örgütlenmeye dönüşmediğini, hele PKK’nin ABD’nin merak edip araştırdığı sonuçlara yol açacak bir hareketlenmeyi Kürdistan bölgesi için tasavvur etmediğini söylemek mümkün. Ancak şunu da belirtmekte yarar var ki PKK’nin özellikle IŞİD ile savaşta gösterdiği cesaret ile Rojava’daki direniş süreci ve IŞİD’e karşı elde edilen başarılardan kaynaklanan prestiji bu bölgede giderek sevgiyi artıran önemli bir etkene dönüşüyor. Kerkük’te peşmergelerin geri çekilmesine rağmen sokakları en son terk eden gücün PKK olması, en önemlisi de PKK yanlılarının yöre halkından çok ayrı durmaması, ekonomik ve siyasal olarak öznel ayrıcalıklarının bulunmaması da sevgiyi artıran etkenlerin başında geliyor. Birçok kişi açıklıkla, "Eğer partilerimiz Kerkük’te 3 gün direnebilseydi her şey çok farklı olabilirdi, referandumda verdiğimiz oyların karşılığını alabilirdik" diyor. Şuna da inanıyorlar; Partilerimiz direnseydi siyasal ayrılıklar bugün bu kadar derin olmaz, bölge üzerinde emelleri olan tüm güçler bir araya gelmeyi başarabilmiş Kürtleri de hesaba katmak zorunda kalırlardı, deniyor. Haksız bir görüş sayılmaz. Bölgenin önde gelen siyasetçileri Irak merkezi hükümeti, İran veya Türkiye ile el altından iş pişireceklerine Kürdistan bölgesinin kazanımlarını koruma ve geliştirmeye dönük bütünlüklü adımlar atsaydılar durum bugün çok daha farklı olabilirdi.
KDP'NİN ETKİN OLDUĞU ALANLARDA PKK'YE DÖNÜK CİDDİ SINIRLAMALAR VAR
Süleymaniye'ye bağlı Koyê kentindeki KDP-İ ve HDK karargahlarını İran uzun menzilli füzelerle vurdu
Tam da bu nedenlerle PKK bölgede, özellikle de KDP’nin etkin olduğu Duhok ve Hewlêr’de ciddi anlamda sınırlanıyor. Örneğin KDP-İ ile HDK karargahlarına dönük İran füze saldırısı haklı bir biçimde çok ciddi tepki aldı. Hewlêr’deki BM temsilciliği önünde Kürdistan’ın tüm parçalarından parti ve grupların katılımıyla protesto gösterileri yapıldı. Bir tek hükümetin resmi açıklamasında İran’a dönük silahlı mücadelenin bu saldırının gerekçesi olduğuna vurgu yapılarak bu saldırıların durdurulması istenmişti. KDP lideri Mesut Barzani’nin açıklaması da dahil hiçbir parti İran’ın gönlünü hoş edecek bir açıklama yapmadı. Tümü, İran’ı sert bir şekilde kınadı, mahkum etti. Ancak Türkiye’nin PKK’nin bulunduğu Kandil alanı başta olmak üzere Kürdistan bölgesine dönük hava saldırılarında benzer tepkilerle karşılaşmıyoruz. Hatta bölgedeki sivil alanlar bombalanıp köylüler katledildiğinde bile Türkiye’nin saldırıları çoğu kez kınanmadı. Çok nadir, dostlar alışverişte görsün, misali açıklamalar yapıldı ve bu açıklamaların tümünde de PKK Türkiye’den çok daha sert sözcüklerle eleştirildi, kınandı.
Kürtler BM'nin Hewlêr Temsilciliği önünde İran saldırganlığını ve idamları protesto ettiler
Elbet derdim İran saldırısı karşısındaki tutuma bakarak siyasi ahlaka uymayan -ona yaptı buna niye yapmıyor gibi- bir kıyaslama yapmak değil. Tam aksine, İran karşısında sergilenen doğru tutumun, Kürdistan bölgesine yönelik tüm saldırılarda gösterilmesi gerekir. Böylesine bütünlüklü bir yaklaşım elbet PKK’nin bölge realitesini daha etkin bir şekilde değerlendirmesini ve Türkiye’ye karşı savaşında Kürdistan bölgesini zor durumda bırakacak yaklaşımlardan kaçınmasını da beraberinde getirebilir. Hatta böylesi bir yaklaşım sorunun barışçıl-demokratik çözümüne de katkı sağlayabilir.
PKK’ye Kürdistan bölgesinde getirilen engellemeler sadece şehir merkezleriyle de sınırlı değil. Türkiye, bölgedeki ciddi istihbarat faaliyetlerinin yanı sıra 30’a yakın karakol ve askeri üsle de bölgeye iyice yerleşmiş durumda ve Kürdistan hükümeti bu durumu ortadan kaldırmaya dönük tek adım atma gereksinimi duymuyor.
Şu realiteyi de vurgulamakta yarar var. Kürdistan’ın iki büyük partisinin durumu esas itibariyle birbirinden çok farklı değil. KDP’nin Türkiye ile çıkar ilişkileri ne kadar ileri düzeyde ise KYB’nin İran’la ilişkisinin de aynı düzeyde olduğundan emin olabilirsiniz. Daha açık dersek Hewlêr ve Duhok’ta Türk istihbaratı ne kadar güçlü ve rahat hareket edebilir durumda ise Süleymaniye’de de İran istihbaratı o kadar güçlü ve rahat hareket edebiliyor. İranlı Kürt siyasetçilerin Süleymaniye’de aleni bir şekilde katledilmesinin altında yatan temel etkenlerden biri de budur. İran, güpegündüz kent ortasında İranlı Kürt siyasetçilerin aracını delik deşik ederek onları katledebiliyor ve katiller ellerini kollarını sallayarak olay mahallinden uzaklaşabiliyorlar. Bu durum bölgedeki siyasal gözlemciler tarafından sıradan suikastler olarak değerlendirilmiyor, tam aksine İran’ın güç gösterisinde bulunduğu vurgulanıyor. Üstelik bu cinayetleri organize eden Kasım Süleymani’de bu kentlerde çok rahat dolaşıp istediği kişiyle, istediği yerde, istediği saatte buluşabiliyor.
İran'ın Kudüs Güçleri Komutanı Kasım Süleymani, bölgedeki etkin askeri ve siyasal aktörlerden biri
Kürdistan bölgesinden izlenimlerimi yazmayı sürdüreceğim. Kerkük Kürtlerin yüreğinde açtığı yara ile yerini koruyor. Bir direniş kenti olan Süleymaniye’de Kürdistan bölgesindeki siyaseti belirleyen merkezlerden biri olma özelliğini koruyor. Gelecek yazımda da bu kentlere dönük izlenimleri paylaşmayı düşünüyorum.