Ahmet Nesin
Pisliğin ağırlığı yoktur Abdülkadir Selvi!..
Bugünün iktidar siyasetçileri, bürokratları, akademisyenleri ve gazetecileri için ne kadar çok kitap ve anı yazılacağını düşündükçe, yayıncı ve matbaacılar adına gerçekten çok seviniyorum. Ama bir gerçek var, biz yıllardır yazsak da, o kitaplar arasında -eğer yazarsa- Sedat Peker’in kitabı en çok satan kitap olacak, belki de Türkiye’de bir satış rekoru kırılacak.
Bunun bisürü nedenini psikologlar, siyaset bilimcileri ve sosyologlar açıklayabilirler ama bana göre baş nedeni, toplumun onlara ciddi bir şekilde benzemesi. Bu toplum siyasetçiyi nasıl istiyor, masaya yumruğunu vuracak birisi olarak istiyor, yani haklılığını ve savunduğunu bilimsel şekilde anlatmak yerine, masaya yumruğunu vurup, karşısındakini korkutarak anlatanını istiyor.
Bir ülkenin okuma-yazma oranına baktığınızda, o ülkenin sosyal yapısını da anlayabilirsiniz. Aldığı eğitim düzeyi sayesinde Türkiye’ni lümpen bir yapısı var, o yüzden de kendi yapısına uygun birisini seçiyor. AKP ilk seçime girdiğinde yeni parti olarak %34 oy aldı ama ben oy verenlerin %4’ünün bile programlarını okuduğuna inanmıyorum. Hatta ilk meclise girenlerin yarısının bile okuduğuna inanmıyorum, çünkü o kadar insanın seçileceğine inanmak da siyaseti bilmemektir.
Biliyorsunuz, Sedat Peker Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın Kolombiya’ya uyuşturucu işi için gittiğini söyledi. Ancak açıklama özürlü Erkam Yıldırım yerine babası konuştu ve oğlunun seyahatte yanında maske ve test kiti götürdüğünü söyledi. Bunun üzerine gazeteciler araştırdı ve o seyahatte gümrüğe maske ve test kiti bildirimi yapılmadığını yazdılar.
Buraya kadar olanlar size komik bir savunma mekanizması gibi gelebilir ama sonrası daha da komik. Hürriyet yazarımsısı Abdülkadir Selvi dün "Bu kez de 1 Ekim-31 Aralık 2020 tarihleri arasındaki gümrük kayıtlarında Venezuela’ya maske sevkıyatı yapılmadığı gündeme getirildi. Erkam Yıldırım’ın yardım maksadıyla götürdüğü test kiti ve maskenin yolcunun yanında taşıyabileceği miktarda olduğu için gümrük kayıtlarında yer almadığı ifade edildi." diye bir savunma yaptı ki, bu tür mizahi savunma bugüne değin dünyada yapılmamıştır sanırım.
Selvi ortadaki pisliğin tartılabilinir yada sayılabilinir bir miktar olmadığını söylüyor esasında, o ne gittiyse yada geldiyse 2 ülke arasında, yardım amaçlı kendisinin bile yapabileceğini anlatıyor. Tabi bu yardım Erkam Yıldırım’a mı, ülkeye mi, yoksa Kolombiya’ya mı, orası çok önemli değil, sonuçta ortada birisine yarayacak bir pislik ve o pisliği temizleyecek başka pislikler gerekiyor. Gümrüğe bildirilecek miktarda olmadığı için de zaten insan vücudunun her yerinde taşıyabilir onu ama bu konuda ser veriyor ama sır vermiyor.
Tartılamaz ve sayılamaz pislikler bununla kalsa iyi. Bu kez yine önceki gün Doğu Perinçek bir TV programında CHP’ye çatarken, PKK’li olduğuna inandığı, hatta suçladığı CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nu anlatıyor. O da ne, Tanrıkulu telefonla programa dahil oluyor ve zamanında Abdullah Öcalan ile yüzyüze görüşme yapan Doğu Perinçek’in bu görüşmeden dolayı yargılandığını ve kendisinin de o dönemde avukatlığını yaptığını söylüyor.
Gerçekten merak ediyorum, siz pisliğin nesini çizebilirsiniz acaba, uçan halini mi, kaçan halini mi?