Murad Mıhçı
Seçimde oyunuz kime ve hangi partiye?
"Faşizme göre bireylerin birer birey olarak hakları yoktur. Yurttaşlar, temsil güçlerini yitirdiklerinden, eylemde bulunmazlar; onlardan yalnızca halk rolünü oynamaları istenir. Dolayısıyla, halk teatral bir kurgudur."
Umberto Eco
Yazı yayınlandıktan yaklaşık 36 saat sonra ülkenin yeni siyasi tercihleri belli olacak. Muhtemelen sizlerde benim gibi seçim anksiyetesi yaşıyorsunuzdur. Seçim sonuçlarını çoğumuz tedirginlik ve heyecan içerisinde bekliyoruz. Özellikle gençler için daha kritik bir seçim olacak. Muhalif yapılar kazanırsa yeni bir Türkiye’yi tanıyacaklar. Memleketin kayan eksenini belki o zaman daha net fark edecekler. Tamam, seçim sonucu muhalifler kazansa dahi her şey mükemmel olmayacak ama bu kadar da sıkıntılı bir hayat yaşamayacağız muhakkak.
Bugünkü yazımda Ak Parti’nin geçmişteki vaatleri ve bugünlere gelene kadar neler yaşandığı konusunu ele alacağım. Özellikle kararsız olan arkadaşlar varsa, yazımı daha dikkatli okumalarını rica ediyorum. Hazırsanız hadi başlayalım.
AK PARTİ’NİN ÖZGÜRLÜK VAATLERİ
Belki de her şeyden daha çok, Ak Parti özgürlükler vaat etmişti. Bu, o dönemde özellikle sol çevrelerde dahi kabul gördü. 2010 yılına kadar bu konuda Cumhuriyet tarihinin belki de ilklerine imza atılır gibi yapıldı. Parti içinde yer alan temsiliyetlerin de etkisiyle, Türkiye’nin farklı halkları ve hatta farklı inançları bu duruma büyük ölçüde inandı. Ak Parti, en büyük atılımını bu süreçte yaşadı. Vaatleri toplumda heyecan yarattı. Kürtlerin ve az bırakılan halkların sorunlarının, vesayet rejimi dönemin konuşulduğu bir süreçti. AB Bakanlığının kurulması ve Avrupa ile enternasyonal özgürlüklerin sunulduğu sözleri hepimizin aklında.
Darbelerle yüzleşme, yani tarihle yüzleşme hayaline toplumu inandırdı. Kendini halk hareketi gibi gösterdi.
Ancak bugün baktığımızda yaşam, öncesine göre daha gerici bir hale dönüştü. Siyasi İslami çevrelerin kutuplaştırıcı tavrı, dindar ve seküler çevreler arasındaki mesafeyi artırdı. Kutuplaşmanın doruk noktalarına geldik.
Az bırakılan halklara yönelik nefret söylemleri bu süreçte tavan yaptı. Vaat edilen mülk iadeleri, vakıf sorunlarının çözümü, eşit yurttaşlık ne yazık ki sadece bir hayal oldu. Bu toplumdan olanların ülkeden göçleri de arttı. Ülkede yaşayan az bırakılan bazı halkların sayıları o kadar azaldı ki, kendi vakıflarına yönetici bile seçecek sayıya ulaşamıyorlar.
Alevi inancından olanların devlet nezdindeki konumları kültürel bir renk olarak görüldü. Ak Parti öncesindeki dönemlere göre daha büyük bir sorun haline geldi. Cemevlerine iktidarın bakış açısı bu süreçte Aleviler açısından kırılgan ve hassas bir hale geldi. Belki de öteki olma hali Alevi toplumu için son elli yıldır en pik noktasında.
Ülkenin farklı anadillerinin, Meclis’te bilinmeyen bir dil olarak görülmesi tekçi anlayışın kök salmasına sebep oldu. Kürt halkının sorunları başta olmak üzere hiçbir halkın sorunları, evrensel hukuk kapsamında bile çözülememiş durumda. Buna kelam edenlerin çoğu rehin alındı.
Ak Parti, Kürt halkının sorunlarının çözüme kavuşturacağı umudunu yarattığı için özellikle bir dönem bölge halkından büyük bir teveccüh de gördü. Ancak müzakere sürecinden sonra geçmişteki savaş politikalarına benzer bir durum yeniden, artarak devam etti. Bugün, barış söylemi bile suç sayılmaktadır.
Avrupa Birliği’ne katılım ve sınırlarda komşularla sıfır sorun sözleri, adeta unutuldu. Suriye'deki savaşın iktidarın dış politika tercihlerinde önemli bir etken olduğu malumunuz. Yunanistan, Ermenistan, Irak gibi neredeyse tüm sınır komşularımızla sorun yaşanmakta ve iktidar değişirse bu sorunları devralacak. Eğer iktidar değişmezse, ne acı ki bu ilişkilerin daha da çözümsüzlük yaratacağı muhakkak.
Avrupa Birliği ile neredeyse tüm konularda ayrışmış durumdayız. Vizesiz bir dünyada vaatleri, iktidar sayesinde neredeyse bir hayal olarak kaldı. AB ülkelerinden normalde alınacak vize almak çok daha zorlaştı. Ülke vatandaşlarının illegal yoldan göçleri dahi arttı.
Özgürlükler konusunda da durum içler acısı. Gazeteciler, fikir insanları ve siyasilerin tutukluk halleri artarak devam ediyor. İktidar değişmediği takdirde bu süreç daha da uzayacak.
Yeni basın yasası sadece gazetecileri değil, herkesi etkiliyor ve bu nedenle özgürlüklerin yok oluşu, bu iktidar yapısının vaatlerinin tam tersine yol aldığının göstergesi. Canı isteyince iktidar antidemokratik bir şekilde anında sosyal medyaları durdurabilir hale geldi
Hangi konuda ne olursa olsun, muhalif bir basın açıklamasına kolluk kuvvetlerinin müdahale etmesi, tam anlamıyla ülkedeki özgürlüklerin geldiği noktanın özeti niteliğinde.
Kadınların, çocukların ve LGBTI+Q bireylerin yaşadığı sıkıntılar, yine bu iktidar döneminde çoğalarak devam etti. Kadınların en azından hukuki haklarını koruyan İstanbul Sözleşmesi, çeşitli sebepler öne sürülerek imzadan çekildi. Kadınlar ve LGBTI+Q bireylerin cinsel kimlikleri nedeniyle katledilmeleri ise artarak devam ediyor. Çocuk tacizleri de sanırım hepimizin hafızalarında.
Bugün, özellikle muhalif bir duruş sergiliyorsanız, kişi dokunulmazlığı, kişi özgürlüğü ve güvenliği, özel hayatın gizliliği ve korunması gibi evrensel demokrasi ölçütleri üzerine olumlu konuşamıyoruz.
EĞİTİM VAATLERİ
Bana göre Ak Parti iktidarının sınıfta kaldığı esas konu eğitimdir. Eğitim sisteminde sürekli değişiklikler yapıldı. Siyaseten iktidar yapısını desteklemeyen eğitimciler, KHK’larla atıldı veya çeşitli mobbinglere maruz kaldı. Akademik kadro, iktidar yapısına sırtını siyaseten dayamış, niteliksiz ve nicelik bakımından eğitimciler tarafından yönetilir hale geldi. Donanımlı akademisyenler ya yurt dışına göç etti ya da işsiz kaldı.
Özel okullar, vakıf okulları ve üniversiteleri tamamen rant peşinde koşan işletmelere dönüştürüldü. Merdiven altı sözde akademik eğitim veren üniversitelerin açılmasıyla eğitim kalitesi ülkede düştü.
Başta Boğaziçi Üniversitesi olmak üzere saygın akademik kurumlar, tercih edilirlik ve başarı açısından dünya sıralamasında ciddi bir şekilde geriledi.
Öğrencilerin barınması her yıl daha da zorlaştı. Devlet destekli özel yurtlar, bağımsız olmaları gerekirken, iktidarın desteklediği ideolojik siyasi İslami, yapıların kurumlarına dönüştü.
Bu süreçte, özellikle İmam Hatip liselerinin sayısı iyice arttı. Düz liselerde öğrenciler yer bulmakta zorlanırken, İmam Hatip okullarında tüm teşviklere rağmen boş kontenjanlar oluştu.
Eğitim içeriği ise geçmişe nazaran daha da ayrıştırıcı hale geldi ve devlet okullarında okuyan öğrencilerin sosyal devletin gereği olan yemek hakkına dahi çözüm üretilmedi. Okullarda aç kalan öğrencilerin ülkesine geldik.
SAĞLIK VAADİ
Belki de iktidarın başarılı olduğu algısını en iyi sunduğu konu sağlık. Geçmişte hastanelerdeki uzun sıralar üzerinden Ak Parti iktidarı ciddi bir algı yarattı. 22 yıl öncesine göre dünyadaki teknolojik bilişim sistemlerindeki gelişmeler Türkiye için de artış gösterdi. Hastalar, bu gelişmelerden özellikle randevu ve raporlama sistemlerinde yararlandı. 22 yıllık iktidarın sonucunda ülkede hastane sıralarında beklemeler evet azaldı fakat devlet hastanelerinde randevu bulunamadığından dolayı hastalar ya özel sektöre kaydı ya da aylarca randevu almaya çabaladı. Özellikle son günlerde bir YouTube kanalında viral olan bir röportajda Ak Parti destekçisi bir kadının sözleri çok önemli: “Geçmişte sıra beklerdik, şimdi doktor dövebiliyoruz”. Doktorların yaşadığı şiddet arttı. Yurtdışına giden sağlıkçıların da özellikle son beş yılda arttığını biliniyor.
Şehir Hastaneleri adı altında lüks otel kıvamında yerler açıldı ama ne yazık ki bu hastanelerde yetişmiş doktor sayısı oldukça az. Bu hastaneler, rantsal bir sağlık sisteminin kanıtı niteliğinde.
“YOL YAPTIK, KÖPRÜ YAPTIK”
Ak Parti iktidarının en büyük algısı, ülkedeki betonlaşmayı pazarlama hali oldu. Yolların çoğu belli inşaat şirketleri üzerinden yapılarak, maliyetinden çok daha fazla ödemelerle halkın bütçesine zarar veriyor. Diğer yandan usulüne uygun olmayan inşaatlar nedeniyle, bu son deprem sürecinde ne kadar tehlikeli bir durumda olduğumuz ortaya çıktı. Hatay Havalimanı’nın bir göl yatağına yapılması bile iktidarın sorumlu bakanının istifa etmesine sebep olmalıydı.
İmar affı için bir önceki seçimde önemli bir projeymiş gibi reklamlar yapılmıştı. Bu af nedeniyle depremde binlerce can kaybı yaşadı. Olası depremlerde yine binlerce insan tehdit altında.
HES’ler başta olmak üzere yapılan rantsal inşaatlar nedeniyle coğrafyanın ekolojik dengesinin bozulduğunu sanırım hepimiz görüyoruz. Bu iktidar döneminde, doğa tahribatı hiç olmadığı kadar arttı. Buna ses çıkaranlar, ne acıdır ki, ya rehin alındı ya da baskıcı yaptırımlarla karşılaştı ve karşılaşmaya devam ediyor.
EKONOMİK İSTİKRAR VAADİ
Ak Parti, ekonomi konusunda istikrar vaatleriyle öne çıkan bir parti olarak tanındı. Yakın zamanda kaybettiğimiz Kemal Derviş politikalarıyla, 2010/12 yıllarına kadar kısmen de olsa bir istikrarı yakalamıştı. O günlerden sonra ekonomi neredeyse iktidarın karnesindeki en başarısız olduğu alan oldu.
İş insanlarının ve işletme sahiplerinin liberal bir demokrasi beklentisiyle Ak Parti’yi desteklediğini sanırım hatırlarsınız. Fakat bu süreçte iktidarın kendi zenginlerini oluşturduğunu gördük. Bu nedenle, reelde ekonomiye artı değer katan köklü şirketlerin ya küçüldüğüne ya da yatırımlarını başka ülkelere kaydırdığına şahit olduk. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin sayısı azaldı. Bu firmalar yok olmakla karşı karşıya.
Ülkedeki yabancı firmalar, özellikle ülke demokrasisi ve ekonominin belirsizliği nedeniyle yatırımlarını geri çekti.
Bu süreçte yerli üreticinin yaşadığı sorunlar, tarımsal üretimin ciddi olarak azalması ve devletin itici gücü olan fabrikaların özelleşmesiyle ülke ekonomisi büyük zarar gördü.
Memleketin iletişiminden turizmine, askeri üretiminden sağlık sistemine kadar birçok satışların yapılmasına yorumunuz nedir?
Ülke özellikle doğru denetlenmeyen uzak doğu ürünlerinin çöplüğü haline geldi ve bir yandan da dışa bağımlı hale geldi.
İktidarın lüks yaşam tarzının ülke ekonomisine olumsuz etkisi ortada.
İşçi ve emekçilerin maaşlarının neredeyse bir konut kirasını dahi karşılayamadığı zamanlardan geçiyoruz. İşçi ölümlerinin acısını unutmak ise mümkün değil.
Emeklilere verilen maaşlar yine bir konutun kirasına yetecek kadar değil.
Ekonominin başında olanların almış olduğu faiz kararıyla bankalar arasında ciddi bir faiz uygulama farkı var. Döviz Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyelerine ulaştı. Kur korumalı mevduat sistemi (fakirden alıp zengine verme sistemi) ve bankalara baskılarla dövizin artmasının engellenmeye çalışıldığını hepimiz görüyoruz.
Lütfen arkanıza yaslanın ve şu soruma cevap verin: Sizce seçim sonrası döviz ne olur? Bu soruya cevap veremiyorsak, bu 22 yıl sonra nasıl bir bilinmezliğe sürüklendiğimizin kanıtı olmalı.
Uzun lafın kısası, bu Pazar günü seçime gidiyoruz. Muhtemelen her kim seçilirse seçilsin ülke cennet olmayacak. Fakat yaşadığımız hayatın içinde nefes alabilme imkânı elimizde. Ülkenin topraklarından yetişen mafya babaları bile demokrasi beklentisini dile getirir hale geldi.
Elinizi vicdanınıza koyun ve birlikte gelecek için umut adına tercihinizi yapın. Ben kendi adıma Cumhurbaşkanlığı için yetmez ama evet diyerek Kemal Kılıçdaroğlu’na, Meclis seçimlerinde ise amasız, fakatsız Yeşil Sol Parti’ye oy vereceğim. Bu tercihi sizlere de önermiş olayım.
BİR RİCA VE SON SÖZ
Diyarbakır ve Ankara’da bulunan okurlarım, malumunuz benim safım belli. Fakat özellikle halkların ve inançların adayları Ankara’da Yeşil Sol Parti Çerkes aday Metin Kılıç ve Amed’in Ezidi adayı Dr. Azad Barış için özel bir destek talep ediyorum. Her iki dostumla birlikte çalışmış biri olarak, seçilmeleri bizler açısından çok değerli olacak. Çağrımın karşılık bulacağına inanıyorum.
Pazar günü seçim sonucu her ne olursa olsun, umutsuzluğa kapılmamalıyız. Sonunda mutlaka biz kazanacağız çünkü haklıyız.
Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.