Yetvart Danzikyan
Şivan Perwer’den bozkurt işaretine: AKP’li olmak…
Kim tehdit etmişti acaba AKP’yi bu Kürt meselesinde? Ordu mu? Gülen cemaati mi? Perinçekçiler mi? Kim? Peki acaba şimdi o tehdit edenlerin hayal bile edemeyecekleri zulmü uygularken alkış alıyor mudur? Kimden alıyordur?
Yetvart DANZİKYAN
Başbakan Binali Yıldırım’ın AKP grup toplantısında kürsüden bozkurt işaret yaptığı fotoğrafı görünce zihnime nedense o dönemin Başbakanı Erdoğan ile Kürt sanatçı Şivan Perwer’in Diyarbakır’da birlikte sahneye çıktıkları o meşhur "kampanya" geldi. 2013 yılıydı. Çözüm süreci henüz masadaydı. AKP o dönem yaptığı siyasi hesabın gereği Kürtlerin yıllar boyu çektiği acılarla –görünürde– empati kurmaya çalışıyor, devletin gadrine uğramış Kürtlerle birlikte fotoğraf vermeye çalışıyordu. Mesela İbrahim Tatlıses’in de sahne aldığı o etkinlikte Erdoğan şöyle demişti Diyarbakır halkına:
"Bundan sonra da zalimlerin yanında olmayacağız. Onların sofralarına oturmayacağız. Kuzeyi Güneyi Doğuyu Batıyı hep birlikte kucaklayacağız. Halep, Bağdat, Musul cayır cayır yanarken Diyarbakır'ın Yozgat'ın Çorum'un da canı yandı. Bir annenin çocuğu ile kendi ana dilinde konuşamıyor olmasından daha büyük bir azap ne olabilir ki? Şivan Perwer'in kasetlerinin nasıl saklandığını gizlendiğini ben bilirim. Ne yaşadıysak birlikte yaşadık.
Rengi farklı olabilir tonu farklı olabilir şekli farklı olabilir ama aynı zulmü aynı ötelenmeyi hep bu toplumla birlikte yaşadık. 2005’te burada Diyarbakır'da size dedim ki ‘sizin meseleniz bizim meselemiz' Allah'a hamdolsun o günden beri sözümüzün arkasındayız. Bizi tehdit ettiler kışkırttılar, tuzaklar kurdular sabotajlar yaptılar ama biz bir tek geri adım bile atmadık."
Daha 3,5 yıl öncesinden bahsediyoruz. Ne tuzaklar kurmuşlar, ne sabotajlar yapmışlar ama tek bir geri adım atmamış AKP. Doğrusu o zaman da bu sözler çok büyük bir ihtiyatla karşılanmıştı ama sonuçta ortada bir çözüm masası vardı. Ama yine de şimdi dönüp baktığımda o "tehdit" lafına takılmadan edemiyorum. Kim tehdit etmişti acaba AKP’yi bu Kürt meselesinde? Ordu mu? Gülen cemaati mi? Perinçekçiler mi? Kim? Peki acaba şimdi o tehdit edenlerin hayal bile edemeyecekleri zulmü uygularken alkış alıyor mudur? Kimden alıyordur?
Şu meseleye o vakitler de kafa yormuştuk: AKP’nin öyle bir tabanı vardı ki şefleri "barış" derse barış diyor, "savaş" derse savaş diyordu. Böylesine kaygan ve geniş bir seçmen profili bu tür meselelerde ilerisi için pek de güven vermiyordu. Nihayetinde olanlar oldu, AKP bu çözüm sürecinin zannettiği gibi kendisine –daha da fazla– oy getirmeyeceğini, tam tersine Kürtlere yaradığını düşündü ve masayı devirdi. Bir başka 28 Şubat’ta, 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Ofisi’nde HDP’li vekillerin de katılımıyla açıklanan protokol, artık o dönemde Cumhurbaşkanı olan Erdoğan tarafından geçersiz ilan edildi ve masa devrildi. AKP muhtemelen 7 Haziran’a giderken HDP’nin seçime parti olarak girmesinden rahatsız olmuş, keza Suriye’nin kuzeyindeki Kürt kazanımlarının da önünü kesme yolunu seçmişti. AKP’nin İttihat Terakki politikasını seçmesinde ve klasik devlet aklına hızla adapte olmasında bu gelişmeler etkili olmuştu belli ki: Kürtler bu süreçten kazançla çıkmasın. Bunu "Kürt anasını görmesin" diye de okuyabilirsiniz.
Sonrasını biliyorsunuz. HDP bürolarına bomba konması, Diyarbakır mitinginin bombalanması, Suruç ve ardından çatışmalı süreç. Savaşla gidilen 1 Kasım seçimleri. 7 Haziran ile 1 Kasım arasında Bahçeli’nin tabloyu değerlendirip hızla İttihat Terakki çizgisine katılması. Arayı artık anlatmama gerek yok, herhalde: 1 Kasım sonrasında karşımızda beliren İslamcı–Ülkücü koalisyonu. Arayı özet geçtim ama elbette şunları atlamayalım: Operasyon düzenlenen illerdeki polis ve askerin hal ve tavırları… Duvarlara yazılan Kürtleri hedef alan ırkçı yazılar… Bunların hepsini bu devlet yaptı. Bunlarla da kalmadı: Diyarbakır Surp Giragos Kilisesi’nde bozkurt işaretli fotoğraf çekip sosyal medyadan yayınladı, abluka altındaki Sur’da nefret klibi çekti, polis araçlarından halka "Hepiniz Ermenisiniz" anonsları yapıldı.
Gelinen durumda HDP’li eş başkanlar, sözcüler ve vekiller hapistedir. HDP yöneticilerinin büyük bir kısmı hapistedir, ya da haklarında açılmış sayısız dava vardır. Gazeteciler hapistedir. Bir başka 28 Şubat yıldönümünde, yani 2015 28 Şubatı’nın yıldönümünde geldiğimiz nokta budur. İçişleri Bakanı’nın yüzde 10’un üzerinde oy almış bir partinin başkanına "Demirtaş denen o insan müsveddesi" diyebildiği, Başbakan Yıldırım’ın kürsüden bozkurt işaret yaptığı bir döneme geldik. 2010’ları hatırlıyorum. Şimdilerde hala AKP’nin çevresinde toplaşıp kendi aralarında zaman zaman da itişen AKP ideologları, MHP Meclis’e giremesin diye sayfa sayfa analizler yazarlar, AKP ile MHP arasında ne kadar derin ve tarihsel olarak kapanamaz, kapanamayacak bir fark olduğunu söyler dururlardı. Şimdilerde hiç sesleri çıkmıyor.
2017’nin İttihatçılığı da böyle bir şey işte. Gerçi yeni değil. O vakitler de İttihatçılık gayet pragmatist, kendi hesabı için daldan dala sıçrayan bir karakter sergilerdi. Ne zaman ki Türklüğün ve devletin bekası meselesini zihinlerine taktılar, olanlar oldu. Şimdilerde de tablo çok farklı değil. 2013’te şu yukarıda alıntıladığım lafları edebildiniz. Ama mesele başka bir halkın statü kazanma ihtimaline gelince kürsüden bozkurt işaretini de çakarsınız. AKP’li olmak böyle bir şey.