Eser Karakaş
Şu meşhur Tank Palet Fabrikası hakkında
20 Aralık 2018 tarihli Resmi Gazete’de (Sayı 30631) yayınlanan bir Cumhurbaşkanlığı kararı ile (Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ile ilgili karar Sayı 481) kamuoyunda Tank Palet Fabrikası adıyla bilinen, Milli Savunma Bakanlığı’na ait bir arazi üzerine kurulu bir silah fabrikası özelleştirme kapsamına alındı, işletme hakkı da Cumhurbaşkanlığı makamına çok yakın bir iş adamına devredildi, bu şirketin yüzde 49 hisseye sahip ortağı ise Katar Silahlı Kuvvetleri.
Durum biraz tuhaf gözüküyor doğrusu, orduya, nihai analizde devlete, Hazine’ye ait bir fabrikanın NATO üyesi bile olmayan başka bir devletin silahlı kuvvetlerinin yüzde 49’unu kontrol ettiği bir şirkete özelleştirme kapsamında devredilmesi her türlü tartışmaya açık ve öyle de olmalı.
Ancak, muhalefetin bu sürece yaklaşımı konunun gerçek bir muhalefet konusu olmasına da doğrusu çok uygun değil.
Çok tekrarlanmış, ulusalcı, mülkiyetçi bir yaklaşım muhalefetin söylemine hâkim.
Muhalefetin genel yaklaşımı böyle olunca siyasal iktidarın bu zor meseleyi bile aşması kolay olabiliyor, nitekim, bu neresinden tutsanız düzgün olamayan özelleştirme hamlesi toplumda da hakkettiği karşıtlığı, reaksiyonu yakalayamadı.
Ancak, Allah'tan, dün (17 Ocak 2019) TBMM’de HDP İstanbul Milletvekili Prof. Erol Katırcıoğlu böyle bu konuya muhalefetin nasıl yaklaşması konusunda adeta çok anlamlı bir kürsü dersi verdi; bütçe tartışmalarında da yine muhalefet adına galiba en iyi konuşmayı Prof. Erol Katırcıoğlu yapmış idi.
Prof. Erol Katırcıoğlu, iyi ki muhalefet içinde var, meseleye ulusalcı bir mülkiyet ya da milli güvenlik açılarından değil, iyi bir rekabet ekonomisti olarak yaklaştı ve kanımca da sorulması, ortaya konması gereken doğru konuları öne çıkardı.
Prof. Erol Katırcıoğlu’nun ilk saptaması söz konusu fabrikanın (mülkiyeti orduya, Hazine’ye ait bir silah fabrikası) 20 Aralık 2018 tarihine kadar bir devlet tekeli olduğu yönünde ve tartışmasız doğru bir saptama, burada bir tartışma da yok doğrusu.
20 Aralık 2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararı ise (Özelleştirme İdaresi Başkanlığı) özünde bir devlet tekelini bir özel tekele dönüştürüyor.
Konuya serinkanlı yaklaşırsanız, özelleştirme meselesine köktenci, iktisat dışı argümanlarla bir biçimde karşı değilseniz, ben de değilim, bildiğim kadarıyla Erol da değildir, bu tür özelleştirme süreçleri tartışılabilir ama şunu da unutmayalım, özelleştirme süreçlerinden beklenen en büyük yarar özelleştirmenin söz konusu piyasayı daha rekabetçi, daha etkin yapması, tüketici (bu örnekte ağırlıklı olarak vergi mükellefleri) artığını yükseltmesi yani tüketim fiyatlarını düşürmesi.
Ancak, bir devlet tekelini, özellikle de silah sanayi alanında, bir özel tekele dönüştürdüğünüzde acaba yukarıda özetlemeye çalıştığım yararların hangisi gündeme gelebilecektir?
Kanımca hiçbirisi.
Hatta, daha da öte, muhtemelen, yeni özel tekel, tekel fiyatları uygulayarak, piyasayı daha sıkıntılı hale getirecektir.
Sıkıntı şuradadır, devlet bu alanda adeta monopson durumundadır yani tek alıcıdır.
Devletin tek alıcı olduğu bir piyasada satıcı da bir özel tekel ise ve tekel fiyatları uygulayabiliyor ise, olan vergi mükellefine olacaktır.
Yeni özel tekel satışlarının bir bölümünü, düşük bir ihtimal ihracata da yönlendirebilir ama bu durum devletin iç piyasada monopson, tek alıcı olma özelliğini değiştirmez.
Meselenin bu boyutları kanımca ulusalcı mülkiyet meselelerinden çok daha önemlidir ama bizim klasik muhalefet, Erol’un girdiği alanları değil ulusalcı yanı ağır basan detayları tercih etmektedir.
Resmi Gazete’de çıkan 20 Aralık kararını çok iyi okudum, zaten yarım sahife bir şey, bu metinde, temel hukuki belgedir, özel tekeli rekabetçi fiyat uygulamaya yönlendirebilecek bir madde de yok, zaten olsa da, özel tekel özel tekeldir, rekabetçi fiyat uygulamaya yönlendirilmesi de sakıncalar içerebilir.
Mesele ulusalcı mülkiyet konularını aşan bir önemi haizdir.
Konu acaba Rekabet Kurulu’nun da önüne gidecek midir?
Sayıştay meseleye nasıl yaklaşacaktır?
Sayıştay, Rekabet Kurulu ülkenin en önemli kurumlarıdırlar, Cumhurbaşkanlığı kararları karşısında sessiz kalmayı bir tavır olarak benimserlerse bu durumdan da Türkiye çok zarar görür.