Güldem Atabay
Türkiye Ekonomisi-2: Nasıl böyle büyüyoruz?
2017’deki Anayasa Referandumu sonrasında partili Cumhurbaşkanlığı rejimine geçen Türkiye’de Erdoğan’ın karar mekanizması içinde üstlendiği ağırlık ve yönetme biçiminde içselleştirdiği sık karar değiştirme biçimi bugün Türkiye ekonomisinde gidişata damgasını vurmuş durumda. 2017 öncesi %8-10 aralığında olan TÜFE enflasyonunu bugün %20’ye taşıyan dinamikleri geçen hafta el almıştık. Bu hafta yönetim biçimindeki değişimin ekonomik büyüme performansına etkilerine bakalım.
Resmi verilere göre Türkiye ekonomisi 2020’de %1,8 büyüdü ve Covid-19 salgını yılında Çin ile birlikte büyüme yaratabilen iki ekonomiden bir tanesi oldu. Kişi başına Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) 8.599 dolar; GSMH ise 717 milyar dolar. Bu verileri önceki yıllarla ve başka ülkelerle karşılaştırmayınca, bugün itibarıyla Türkiye’nin ekonomik büyüme performansı hakkında fikir sahibi olmak mümkün değil.
O zaman biraz geçmişe dönmek gerek. AKP’nin göreve ilk geldiği 2002’de kişi başına 5.000 doların biraz altında olan kişi başına milli gelir 2013’te 12,582 dolarla zirveye ulaşmıştı. 2013’ten bu yana ise düşüşte vardığı nokta geçen yıl itibarıyla 8.599 dolar. 2013 önemli bir dönüm noktası. Erdoğan AKP’sine yönelik Gezi İsyanı sonrası sistemin başkanlık rejimine dönüşmesi sürecinde aşınan demokratik çerçeve ile beraber Türk halkının refah seviyesi, ekonomik eşitliği ve istihdamı da kademe kademe daha da bozuldu.
Aynı kişi başına milli gelir eğiliminde olduğu gibi, Türkiye'nin GSYİH artışında da benzer bir tablo var. 2017 başkanlık sistemine gelene kadar yıllık ortalama reel büyüme 2007-2017 arasında %5,0. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetim tekelinin kurumsallaştığı 2017-2020 arasındaki ortalama büyüme ise %2,0.
İlk dönem 2009 Küresel Finansal Krizi kapsarken, ikinci dönem 2020 pandemi krizini içeriyor. İki büyük küresel kriz nedeniyle 2008-2020 arasında ve halen dünya ekonomisi ucuz ve bol para denizinde yüzüyor. Türkiye'nin büyüme performansındaki düşüşü belirleyen ise söz konusu ilk dönemde (2007-2017) bu denizden önemli pay alabilerek büyümesini fonlaması iken, başkanlık sistemi döneminde (2018 ve sonrası) kaliteli fon kaynaklarına erişiminin giderek azalması. Özellikle 2018 kur krizinden bu yana elde edilen büyüme giderek iç tüketim üzerine yoğunlaşmakta. Bu halin diğer makroekonomik göstergelerde yarattığı önemli dengesizlikler ise bir kısır döngü yaratarak büyüme sorununu derinleştirmekte.
2020 büyüme detayları 2021 ve ötesi açısından oldukça belirleyici. 2020 toplamında elde edilen %1,8'lik büyüme COVID-19 şoku nedeniyle önemli dalgalanmaların ortalaması idi. Geçen yıl ilk çeyrekte %4,5 büyüyen Türkiye ekonomisi ikinci üç ayda %10,3 daralmış; ardından da yılın üçüncü ve son çeyreklerinde %6,3 ve %5,9 büyüme elde etmişti.
Başkanlık sistemine geçişle birlikte Türkiye'den daha da uzaklaşan yabancı doğrudan sermaye, pandemi öncesi Türkiye ekonomisinde büyümeyi giderek finansallaştırmıştı. Artan oranda dış kaynaklı kredi ve iç talep teşvikine bağımlı hale dönüşümü hızlandı. Bu büyümeye kaynak sorunu eşliğinde firma borçları tarafından finanse edilen ve beraberinde dış finansman ihtiyacını yüksekten büyük cari açıklar sayesinde gerçekleşti. Kamu bankalarının teşvikli hızlı kredi artışları arz-talep dengesizliği üzerinden enflasyonu yükseltirken, para politikasında izlenen sorunlar yarattığı güvensizlikler ölçüsünde dolarizasyonu hızlandırdı. Büyümeye ortam yaratmak için TL’nin yapay şekilde baskı altında tutulması da merkez bankasında büyük rezerv kayıplarına neden oldu. Başkanlık sistemi ile dengeleri daha kötüleşen Türkiye ekonomisi salgın döneminden elde ettiği büyümeye rağmen ekonomik sorunlarını daha büyüterek çıktı.
202i’de düz matematik hesabı -ki baz yılı etkisi deniyor buna-2020’deki daralma dönemi olan ikinci çeyreğin üzerine %20-25 arası GSYİH büyümesi elde edilecek. Geçen sene verilen teşvikler, para politikasının gerçekte sıkı olmaması ve yükselen enflasyon 2021 büyümesini sene boyunca yüksek gösterecek. 2021 sonunda %8-10 arası GSYİH büyümesi elde etmek son derece makul bir beklenti. Fakat hem baz yılı etkisinin devreden çıkacağı 2022 ve ötesinde büyüme oranında önemli düşüşler dönemi başlayacak. GSYİH büyümesinin bu yıl güçlü olmasına eşlik edecek olan daha da yüksek belirsizlikler ve kırılganlıklar. Bu da 2022 ve sonrası dönem için büyümede aşağı yönlü riskleri artırıyor. Büyümenin dinamikleri pandemi öncesi dönemde bozulmaya başladığından, kalınan yerden devam edilecek. 2022 ve sonrası dönemde IMF’nin tahmini izleyen beş yılda Türkiye'nin ortalama %3,3 büyüyeceği yönünde.
Cumhurbaşkanı eriyen oy desteği eşliğinde kendisi için yaşamsal ölçüde önemli bir seçime ilerlemekte. 2023 veya öncesi 2022 ortalarında olacak bir erken seçimde büyümeyi yeniden yükseltmesi mümkün; fakat dengeleri daha da fazla bozmak pahasına yapabilecek ancak bu büyümeyi. Bunun şifreleri de bugünlerde "yapısal reform" diye sene bitmeden Meclis’ten geçecek sorunlu kredileri yeniden hayata döndürme çabalarında gizli. Kamu kaynaklarından yapılacak daha yüksek harcamalar eşliğinde izleyeceğimiz bu seçim geri sayım döneminde, merkez bankasına faizleri indirmesi için yapılan baskıyı da bu çerçevede değerlendirmek gerekli. Sinyallerini almaya başladığımız yeni ve büyük bir Kredi Garanti Fonu atağı da muhtemelen 2022 ilk çeyrekte devreye sokulacak.
Yabancı doğrudan yatırımların eşlik etmeyeceği bu büyümede bu sefer büyümeyi desteklemek adına TL’yi değerli kılacak finansal piyasalardan çekilecek portföy akımları da mümkün görünmüyor. O zaman büyüme yine iç talebi köpürterek, hanehalkını daha da fazla borçlanmaya teşvik edecek sürdürülmez önlemler üzerinden yaratılacak.
Seçimlerin hemen arkası ise ekonomik açıdan yine tufan. Dünyada pandemi sonrası artan enflasyon, büyük merkez bankalarının parasal sıkılaştırma adımları kademe kademe Türkiye'nin büyümeyi yükseltmeye çalıştığı ve giderek batağa saplandığı bir döneme denk geliyor bu sefer.
Haftaya bu büyüme modeli ve yüksek enflasyonun yarattığı dolarizasyon ve borç sorunu konu olsun.