Armağan Kargılı
Türkiye'nin AB üyeliği yakındır
Birinci Dünya Savaşı'nın bitişinin yüzüncü yılı birçok ülkede kutlandı. İngiltere'deki kutlamaların yanı sıra Fransa'da 70'ten fazla liderin katıldığı törenleri de olabildiğince izlemeye çalıştım. Öyle ya ardından başlayan savaş ve soykırımlarla birlikte neredeyse 100 milyon insanın ölümüne yol açan bu savaşın bitiminden 100 yıl sonra liderlerin dünyaya bir mesajı olmalıydı. Savaşın taraflarından ikisi, Almanya ve Fransa liderleri Merkel ile Macron, teslim antlaşmasının imzalandığı Kuzey Fransa'nın Compiègne kentinde buluştular. Magazin basınının günlerce konuştuğu pozlar verdiler. Savaşın bitiminin 100. Yıl mesajı, neoliberallerin genç umudu Macron tarafından verildi: Avrupa Ordusu.
Fikir yeni değil. Avrupa Birliği'nin son yıllarda üzerinde en çok durduğu konuların başında geliyor. Çoktan adımlar atıldı. Henüz hayata geçmedi ama bazı denemeler çoktan yapıldı bile. Akdeniz üzerinden kaçak göçün artması ve üst üste felaket haberlerinin gelmesi üzerine önce İtalya öncülüğündeki ortak askerî güç, Akdeniz'de devriye gezmeye başladı. Devriyenin amacı, kaçak göçü önlemek ve Akdeniz'in ölüm denizi olmasının önüne geçmek olarak açıklandı. Ayda neredeyse 10 milyon dolar harcanan ve 1000'e yakın askerin görev aldığı bu proje, 2013 yılı sonunda başladı ve yaklaşık 1 yıl sonra iptal edildi. Çünkü Akdeniz'de devriye gezen gemilerin göçmenler tarafından bir güvence olarak görüldüğü ortaya çıktı. Yani proje, ölümleri azaltmış ama göçmen sayısının artmasına neden olmuştu. Bunun üzerine denizde devriye gezmek yerine göçmenlerin uluslararası sulara geçişini önlemek için AB ortak askerî bir proje başlattı. Hepimize daha küçük bir çocukken ordunun görevinin "ülke sınırlarını düşmanlardan korumak" olduğu öğretilir. Yani, Avrupa Birliği ordusu, Avrupa'nın en büyük düşmanı olarak görülen göçmenlere karşı çoktan harekete geçmişti bile.
Avrupa Birliği, son yıllarda unutturulmaya çalışılsa da bir barış projesi idi. Birlik üyeleri, ulus devlet fikrinden yavaş yavaş uzaklaşacak ve uluslarüstü yeni bir birlik doğacaktı. Üye ülkeler arasında sınırlar kalkacak, ekonomik farklılıklar giderek azalacaktı. Schengen anlaşması bu nedenle imzalandı. Ortak para birimi Euro'ya bu nedenle geçildi. Avrupa'nın zenginliğinin artmasında en önemli adım da savunma harcamalarının giderek gerilemesi olacaktı. Yani sınır korumak zorunda olmayan ülkeler ordu bulundurmaktan da bir noktada vazgeçecekti.
Zaten son yıllarda Avrupa ülkelerinde askerî harcamalar konusu giderek sertleşen bir tartışma halini aldı. AB üyesi ülkelerinin çoğunluğu aynı zamanda birer NATO üyesi. Sosyalizme karşı kurulan bu Batı kalkanının da varlığı yine son yılların en büyük tartışma konularının başında geliyor.
Böyle olmasına rağmen 2014 yılındaki NATO toplantısına katılan liderler, üye ülkelerin gayri safi milli hasılalarının yüzde 2'sini savunma bütçesi olarak ayırmalarını karar altına aldı. Bu, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri ve silah sanayii güçlü İngiltere gibi ülkelerin diğerlerine bir dayatmasıydı. Yani savaş yoktu, üstüne üstlük yakın gelecekte sınır savaşları da görünmüyordu ama yine de silah sanayisini ayakta tutmak tartışmasız bütün ülkelerin boyun borcuydu.
Ama silah sanayii bir türlü doymayı bilmiyor. Hatırlayacaksınız, başta Lockheed olmak üzere ABD silah sanayi devlerinin yöneticilerinin Florida'daki bir toplantıdaki ses kayıtları medyada yer almıştı. Türkiye tarafından Rus uçağının düşürülmesinin Suriye'de nasıl gerilimi artırdığını bunun da kârlarını nasıl katlayacağını ballandıra ballandıra anlatıyorlardı. Suriye ve Yemen'deki iç savaşın kendilerine duyulan ihtiyacı nasıl artırdığını memnuniyetle dile getiriyorlardı...
İşte 1. Dünya Savaşı'nın bitişinin kutlamaları bu müjdeli haber etrafında yapıldı. ABD Başkanı Donald Trump, "ABD olarak biz sizi korumak zorunda mıyız, ben zaten milliyetçiyim, sizi niye koruyayım ki" derken Macron da "Korumazsan koruma. Sen milliyetçiysen ben de vatanseverim. Hem milliyetçiler vatanseverlerin düşmanıdır zaten" diye bu saçmalama yarışında öne geçmeye çalıştı. Törenler sırasında yaşlı bir kadının Macron'un eşi sandığı Almanya'nın Şansölyesi ve Avrupa ordusu fikrinin yılmaz savunucusu Angela Merkel de anında Macron'a desteğini açıkladı. "Bu durumdan nasıl da yararlanırım. Avrupa ile Amerika'yı birbirine düşürür geçer karşılarına seyrederim" diyen Rusya'nın Devlet Başkanı Vladimir Putin ellerini ovuşturmaya başladı. "Tam da seçime girerken ordunun aslan askeri olarak da olsa Avrupa Birliği ile yakınlaşma nasıl da işime yarar" diyen Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da uzun uzun uyukladığı törenlerden döner dönmez "AB'ye tam üyelik hedefimiz sürüyor" masalını anlatmaya başladı bile. Ne de olsa "geçmişten dersini iyi alan bir yönetim var" Türkiye'de. Menderes hükümeti Kore'ye asker yollamayı NATO'ya üye olmak için bir fırsat olarak görmedi mi? Sayısını bile bilmediğimiz binlerce asker ölmüş ne gam. Sonunda Türkiye NATO'ya girmedi mi?
Türkiye'nin bugünkü haliyle; barış, demokrasi, özgürlük insan hakları, azınlık hakları diyen bir Avrupa Birliği'nin üyesi olmaktan söz etmesi hayallerin bile ötesinde. Ama savaş naraları atan bir Avrupa Birliği'nin neferi olmaması için hiçbir nedeni yok. Avrupa ordusu fikrinin gerçekçi olup olmadığı, bunun şimdilik sadece bir tehdit olduğu kanısı hâkim. Özellikle de İngiltere'nin Birlik'ten ayrılmaya hazırlandığı şu günlerde böyle bir ordu kurmanın zorlukları tartışılıyor.